‘Mülteciler ölüm ile yüz yüze bırakılıyor’ 2020-12-08 09:05:09   İSTANBUL - İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri,  sağlığa erişim, işsizlik, yoksulluk sorunlarının temelden çözülmediği sürece mülteciler içinde çözülmeyeceğini kaydederek, insanca yaşama olanağı sağlanmasının önünü açabilecek bir mücadelenin örgütlenmesi gerektiğinin altını çizdi.    Savaş, artan işsizlik ve yoksulluk gibi nedenlerinden ülkelerinden göç etmek zorunda bırakılan mültecilerin yaşam şartları pandemi ile birlikte her geçen gün daha da kötüye gidiyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Gülseren Yoleri, 10 Aralık İnsan Hakları Günü yaklaşırken işsizlik, yoksulluk ve sağlığa erişim gibi sorunların temelden çözümüne odaklanılması gerektiğinin altını çizerek, bu sorunlar çözülmediği sürece mültecilerin yaşadığı zorlukların aşılamayacağına işaret etti.   ‘4 milyon Suriyeliden 33 bin kişiye çalışma izni verildi’   Mülteciler arasında mevzuatta da ayrımcı düzenlemeler olduğunu belirten Gülseren, Suriyeli mültecilerin korunduğuna dair söylemleri hatırlatarak, “Çok sık istatistik açıklanmıyor. 2019 istatistiklerinde Suriyelilerin çalışma izinleri ile ilgili açıklanan veriler yaklaşık 4 milyon Suriyeliye karşılık 32 bin Suriyeliye çalışma izni verildiği biçimindeydi. Bu bile aslında çok azının çalışma izni ile çalışabildiğini dolayısıyla Suriyeliler de dahil bütün mültecilerin yoğun emek sömürüsüne maruz kaldıklarını görüyoruz” dedi.   ‘Resmi organizasyonlar kadınların emeğini suistimal ediyor’   Mültecilerin angarya koşullar altında çalışmak zorunda bırakıldıklarını ifade eden Gülseren, kadınlar açısından bu sürecin daha da zorlaştığının altını çizdi. Gülseren şöyle devam etti: “Kadınlar açısından mobbing, cinsel taciz gibi pek çok olay gerçekleşiyor. Ama yasal koruma altında olmadıkları için, kendilerini güvende hissetmedikleri için maalesef şikayette bile bulunamıyorlar. Resmi organizasyonlar tarafından da emeklerinin suiistimal edildiğine ilişkin pek çok başvuru alıyoruz.”   ‘Mülteciler için hastalanmak ölmek demek’   Gülseren, ekonomik kriz ile birlikte ırkçılığın ve nefret suçlarının dozunun giderek arttığını kaydederek, “Nefret suçlarının arttığını hem derneğe yapılan başvurular hem kamuoyuna yansıyan olaylardan açıkça görebiliriz. Eğitim ve sağlık meselesi zaten çok ciddi bir mesele. Suriyelilerde yaşıyor bunu diğer gruplar açısından zaten tamamen koruma kapsamı dışında oldukları için onlar açısından hastalanmak neredeyse ölmek anlamına gelecek derecede bu hizmetlerden yararlanamıyorlar” ifadelerini kullandı.   ‘Mültecilerin problemleri çok daha ağır yaşıyor’   Sağlık, eğitim ve ekonomideki mevcut problemlerin mültecileri daha ağır koşullar altında yaşamaya mahkum ettiğine dikkat çeken Gülseren, “Türkiye’de ne gibi sorunlar var? Yerli nüfus hangi boyutlarda bunu yaşıyor? Bunun üzerine on katını koyup bunu mültecilerin de yaşadığını var saymak lazım başka türlü bunu izah etmek çok zor.  Zaten var olan problemi mülteciler çok daha ağır bir boyutta yaşıyor” dedi.   ‘İşsizlik ile yoksulluk birleşti’   Gülseren, mültecilerin derneğe yaptıkları başvuruları aktararak, “Pandemi süreciyle birlikte mülteci başvurularında ağırlıklı olarak karşımıza çıkan talepler ve sorunlar işsizlik ve yoksulluğa ilişkin oldu.  Ya ‘aç kaldık, çalışamıyorum, gelirim yok, çocuğumun maması yok, mama alamıyorum’ diyorlar ya da ‘işten çıkarıldım, gidip herhangi bir yere şikayette bulunamıyorum zaten kayıt dışı çalıştırılıyorum’ diyor. Dolayısıyla işsizliğe ve yoksulluğa bağlı sorunlar yabancılar açısından çok ciddi boyutlara ulaştı” diye konuştu.   ‘İktidar ayrımcı söylemlerden vazgeçmeli’   Nefret saldırılarının ve bu saldırılara uygulanan cezasızlık politikalarının durdurulması çağrısında bulunan Gülseren, “Nefret saldırılarının durdurulabilmesi için iktidarın, ayrımcı ve ırkçı söylemlerden vazgeçmesi gerekir” diye vurguladı.   ‘İnsanca yaşamayı sağlamak’   Gülseren, mültecilerin açlık, ölüm ve soğukla yüz yüze bırakıldığını belirtip, mülteciler için acil olarak alınması gereken önlemlerin altını çizerek, “Bizim derdimiz ölümle yüz yüze bırakılan insanların dramını onlar öldükten sonra ağlayarak göstermek değil. Onlara insanca yaşama olanağı sağlanmasının önünü açabilecek bir mücadele örgütlemektir” dedi.