Dilan Dirayet Taşdemir: Ülkedeki krizin tek çözümü İmralı 2020-12-07 09:06:16   Hikmet Tunç   VAN - İmralı tecridinin kaldırılmasının ülkede demokrasi isteyen, Kürt sorunun demokratik çözümüne dair beyanda bulunan herkesin temel gündemi olması gerektiğini vurgulayan HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, “Tecrit bitirilmeden, Sayın Öcalan’ın sürece dahiliyeti sağlanmadan,  ülkenin krizden çıkması mümkün değildir” dedi.   Siyasi ve ekonomik krizin etkisi altında olan Türkiye’de iktidarın çözümsüzlük hali de muhalefet tarafından eleştiriliyor. İktidarın eleştirilen çözümsüzlük politikasının başında ise tecrit sistemi geliyor. İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit sürerken, tecride ve cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı 27 Kasım’da başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevini bugün 3’üncü grup devralıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu krizin çözümü olarak “tecridin sonlandırılması” gösterilirken, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, tecridi, tecridin toplumsal etkilerini ve AKP-MHP iktidarının tutumunu değerlendirdi.   ‘AKP tek parti devleti olarak hareket etmekte’   AKP-MHP ittifakının ülkede anayasayı rafa kaldırdığını kaydeden Dirayet, “Diyanetten tutalım, polis teşkilatına, askeriyeye, muhtarlıklara kadar, aslında bütün bir ülkenin bağımsız, tarafsız olması gereken kurumlarını, tek parti anlayışı çerçevesinde örgütlemektedirler. Bu kurumları kendi siyasal konjonktürüne eklemlendiren tek parti devleti gibi hareket eden bir AKP siyaseti ve politikasıyla karşı karşıya bulunmaktayız” dedi.   ‘Yargı bir tasfiye siyaseti yürütüyor’   Türkiye’de “tek adam rejimine” karşı sesini yükselten herkesin hedefte olduğunu belirten Dirayet, “Tek adam rejimine karşı daha çoğulcu, daha demokratik, Kürt sorununu çözen, Türkiye’yi demokratikleştiren, bu konuda mücadele eden, partimizden, kadınlardan, Kürtlerden, gazetecilerden, akademisyenlerden aslında herkese karşı bir savaş ilan edildi. Tabi ki bu halka, siyasetçilere, akademisyenlere karşı yürütülen tasfiye siyaseti maalesef ki yargı oldu. Yargı sopasıyla aslında bütün muhalefeti bastırmak, yok etmek, istedikleri tek adam rejimini, siyasetini ülkede kalıcı kılmak için ciddi bir mücadele yürütüldü. Ciddi suçlar işlendi” ifadelerini kullandı.   ‘Bütün kaynaklar savaş bütçesine dönüştü’   “Ülkenin bütün kaynakları hem iç hem de dışta tek adam rejiminin sömürge siyasetini kalıcılaştırmak için harcandı. Bir savaş bütçesine dönüştü” sözlerini kullanan Dirayet, “Bugün Katar tartışması, su rezervlerinin Katar’a devredilmesi ya da yönetim karar aşamasına dahil edilmesi yine ülkenin içerisinde olduğu ekonomik kriz ve buhran, buna bir de pandemiyi eklediğimizde ciddi bir sefalet ve yoksullukla karşı karşıya” vurgusu yaptı. Dirayet, “Tabiki bu yoksulluğun, krizin nedeni elbette ki AKP’nin yürüttüğü savaş siyaseti, talan siyaseti, rant siyaseti. Bu krizin yükü yine emekçilere, halklara, kadınlara havale edilmek isteniyor. Topluma da buna ‘rıza gösterin’ diyor. Aslında bu sanal bir durum. Ülke savaş halinde değil, ülke AKP hükümeti tarafından aslında işgal edilmiş, talan edilmiş, çarçur edilmiş kaynakları, şimdi bu siyasetin ana dinamiği aslında toplum tarafından AKP deşifre olmuştur. AKP’nin son 5 yıldır Kürtlere, muhaliflere, akademisyenlere, barış isteyenlere, kadınlara karşı yürüttüğü savaşın bir beka savaşı olmadığını, bir ülkeyi daha kolay muhalefetsiz kaynakları talan etme ve tüm ülkeyi ele geçirmenin savaşı olduğunu tüm toplum anlamış durumda” diye konuştu.     ‘AKP mafya ve çete siyasetine teslim’   Dirayet, AKP hükümetinin bir teşhir sürecini yaşadığına işaret ederken, “Teşhir sürecinin bu krizi, kendi içinde yönetememe ile kendi içinde oluşturduğu Ergenekon, MHP, Perinçek ittifaklarının, çete mafya ittifaklarının, pay savaşıdır. Koltuk kapma savaşıdır, rant açma savaşıdır. Gerçekten AKP şimdi mafya ve çete siyasetine teslim edilmiş durumda” dedi. Kürt karşıtlığı üzerinden de AKP’nin kendi gerçekliğini örtbas etmeye çalıştığına değinen Dirayet, Kürt karşıtlığının yüzyıllık bir “devlet aklı, devlet kodu” olduğunu belirtti. Dirayet, “Bu kod yeniden yeniden işletiliyor. Hak ihlalleri sınırları aşmış durumda, bunu hukukla, siyasetle izah etmek mümkün değil. Partimize dönük siyasi soykırım operasyonları hız kazanmış, sınırda her gün bir sivil, askerler tarafından katlediliyor. Bir cezasızlık siyaseti bir katletme siyaseti tekrardan güncellenmiş durumda.  Son 5 yıl bir kez daha göstermiştir ki bir hakikat mücadelesi, özgürlük mücadelesi, bütün bu yönelimler karşısında büyük bir irade açığa çıkarmıştır. Dolayısıyla bu çöküşün önünün Kürtlere saldırmakla, tutuklamakla alınmayacağı açığa çıkmıştır” şeklinde konuştu.      ‘Cezaevleri işkence laboratuvarı oldu’   Türkiye cezaevlerinin son 5 yılda “işkence ve şiddetin laboratuvarı” haline geldiğine dikkat çeken Dirayet, Pandemide cezaevlerindeki koşullarının daha yaşanmaz bir hal aldığını söyledi. Dirayet, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dışarıda nasıl keyfiyet, hukuk dışılık, çete mafya zihniyeti ile ülke yönetiliyorsa içeride de tamamen özerkleşen hukuk tanımayan, özellikle siyasi tutsakları tecrit etmeye, teslim almaya yönelik bir siyaset izleniyor. Bütün bu hukuksuzluğu meşrulaştırdığı zeminde pandemi oldu. Meclis’ten bir infaz yasası geçti. Sözde cezaevlerinde pandemiye karşı bir önlem amacıyla bu infaz yasası geçti ama biz biliyoruz ki çeteleri, mafyaları, tacizcileri, tecavüzcüleri, dışarı çıkarmak için çıkarılan bir yasaydı. Bu yasada Kürtlere, demokrasi güçlerine o kadar büyük bir kin ve öfke vardı ki, bakın hasta tutsaktan, hamile kadınlara, 80 yaşlarındaki yaşlılara kadar hiç kimseyi bu yasa dahilinde tahliye etmediler, ölüme mahkum ettiler.”   ‘Ülkedeki krizin devreye konulduğu yerdir İmralı’   Tüm bu hukuksuzluğa karşı cezaevlerinde bir direnişin yükseldiğinin altını çizen Dirayet, “Kürt sorununun demokratik çözümü için, Türkiye’nin demokratikleşmesi için, Sayın Öcalan’ın rolüne, Sayın Öcalan üzerinde derinleşen tecride, aslında hukukla tanımlanamayacak, tamamıyla uluslararası güçlerin, AKP-MHP’nin hedefi haline gelen İmralı’da süreklileşen bu tecrit rejimine karşı bir itiraz yükseliyor. Pandemi sürecinde az buçuk yine aileler cezaevlerinde neler olup bittiğini, nasıl şiddet, hak ihlali yaşandığının kısmi de olsa haberini alabiliyordu. Ama neredeyse 2 yıla yakın ve son 20 yıldır İmralı Cezaevi’nde nelerin yaşandığına, hangi ihlallerin meydana geldiğine dair fikrimiz yok. Tamamen gözden uzaklaştırılan bütün hukuksuzlukların, ülkedeki krizin, bütün bu politikaların ilk elden gerçekleştiği, devreye konulduğu cezaevidir İmralı” şeklinde konuştu.   ‘Sayın Öcalan’ın fikirlerinin, görüşlerinin yansımasını engellemeye dönüktür’   Tecridin kaldırılması gerektiğini vurgulayan Dirayet, şunları söyledi: “Bugün hem tutsakların hem dışarı da olan bizim Türkiye’nin demokrasisine, eşit, adil bir ülke olmasını isteyen Kürt sorununun demokratik çözümüne dair irade beyanında bulunan herkesin öncelikli, ivedili amacı, gündemi elbette ki tecrit olmak durumundadır. Tecrit bitirilmeden, Sayın Öcalan’ın bu sürece dahiliyeti sağlanmadan, bu ülkenin krizden çıkması mümkün değildir. Bu ülkede demokrasinin tesis edilmesi mümkün değildir. Kürt sorununun diyalogla, müzakereyle barış zemininde çözülmesi mümkün değildir. Hem biz bu ülkenin geleceğine dair Kürt sorununun demokratikleşmesine dönük vereceğimiz bütün mücadelenin ana ekseni tecridin kaldırılması amacıdır. Bu hakikatin kendisi durumun özetidir. O amaçla ana gündemlerimizden bir tanesi cezaevindeki açlık grevleridir. Tabi ki Sayın Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrittir. Uluslararası siyasetin, dengelerin değiştiği bu kritik süreçte Sayın Öcalan’ın fikrinin görüşlerinin, iradesinin yansımasını engellemeye dönük politikadır. Bu politikalar aslında krizin daha da derinleşeceğini gösteriyor.”