‘Mülteci kadınlar korunmasız bırakıldı’ 2020-10-17 13:59:55   İSTANBUL - Mültecilere yönelik hak ihlalleri raporunu açıklayan İHD, “Mülteci kadınlara yönelik şiddet alanı korunmasız ve boş bırakıldı. Bu alanlar devletin pozitif müdahalesinin hiç olmadığı alanlar ” dedi.   İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, yılın ilk 9 ayına ait hazırlanan “Yaşamın Kıyısındaki Mülteciler Raporu”nu kamuoyu ile paylaşmak için basın açıklaması gerçekleştirdi. Taksim'deki dernek binasında yapılan açıklamada “Yaşamın Kıyısındaki Mülteciler” pankartı yer aldı. Açıklamaya, insan hakları savunucuları ile çok sayıda kişi katıldı. Açıklamayı, İHD Şube Başkanı Gülseren Yoleri okudu.   Göç İdaresi ve İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı istatistik çalışmalarının düzenli olmadığını kaydeden Gülseren, “Son yıllarda yapılan açıklamalarda genellikle Suriyeliler ön plana çıkarılıyor. Ancak geçici koruma adı altında pozitif ayrımcılık sunulduğu düşünülen Suriye nüfusun temel haklarına ve temel ihtiyaçlarına erişimde karşılamakta ağır sorun yaşamaktadırlar” dedi.   ‘On bin kişi iade edilecek’   Geçtiğimiz Mart ayında Edirne’de bulunan Pazarkule Sınır Kapısı önündeki mültecileri hatırlatan Gülseren, aynı dönem Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasındaki geri gönderme protokolüne değindi. Gülseren, Yunanistan’ın yaptığı açıklamayı anımsatarak, on bin kişinin iadesinin yapılabileceğinin altını çizdi.    ‘Maalesef bir tablo çizilmedi’   Mülteci kadınlara yönelik şiddete işaret eden Gülseren, “Devletin pozitif müdahalesinin hiç olmadığı alanlar. Teorik olarak konuşulurken şiddete uğrayan her mülteci kadının ve ailenin kanundan yararlanacağı söylendi, ancak bu mekanizmalara nasıl erişileceği noktasında maalesef bir tablo çizilmedi” diye belirtti.    Pandemi döneminde eve kapanmanın ve ev içi şiddetin arttığını belirten Gülseren, pandemi sürecinde en riskli grubun mülteci kadınlar ve çocuklar olduğunu şiddet ve istismar tehditlerine karşı açık konumda bırakıldıklarını sözlerine ekledi.    Açıklamanın ardından paylaşılan raporda şunlara yer verildi:    “*Ülkeyi yönetenler ve kimi siyasi odaklar tarafından bir dereceye kadar hoş görülebileceği düşünülen ayrımcılığın, ırkçılık ve nefret saldırıları ile yakın ilişkisi üstteki bazı örneklemelerden de  görüleceği üzere dehşet verici olaylara zemin hazırlamaktadır. Bir arada yaşamak zorunda olan halklar arasına sökülüp atılması onlarca yıl alacak  düşmanlık tohumları eken bu anlayış, politika , söylem ve eylemlerin şarta bağlanmaksızın tümden ortadan kaldırılması öncelikle toplumsal barış adına bir zorunluluktur.   * İşsizlikle ve yeterli gelirden yoksun yaşamak zorunda kalmanın  mülteci kadın ve çocukları istismara daha da açık hale getirdiği bugün, devletin sosyal devlet ilkesine uygun örgütlenmesi ve ülkesinde yaşayan insanların temel gereksinimlerinin karşılanacağı sosyal destek programlarını hayata geçirmesi  ihtiyacı daha acil hissedilmektedir. Bu programların hayata geçirilmesinin zaman alacağı bilindiğinden kadın, çocuk, LGBTİ+ birey,  yaşlılar ve  engellilerin haklara erişimlerini sağlayacak mekanizmalar acilen işler hale getirilmelidir.   *Nefret dilinin yaygınlaşmasında etkili bir araç olarak kullanılan medyanın, bu dilden arındırılması,  toplumdaki, ayrımcılığı hoş görme eğiliminin gerilemesi bakımından ciddiyetle değerlendirilmelidir   *Mülteciliği temel bir hak olarak tanımlayan uluslar arası sözleşmelere, belgelere ve ulusal mevzuata rağmen mültecilerin hakları kağıt üstünde kalmaktan kurtarılamamıştır.   *Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve çalışan mültecilerin haklarının korunması bakımından dahi bu sorunun aşılamamış olması can yakıcıdır. “