Tutuklu siyasetçilere ‘Kobanê soruşturması’ndan tutuklama talebi 2020-10-12 17:58:24   ANKARA - “Kobanê soruşturması” kapsamında savcılık ifadesi ardından tutuklamaya sevk edilen DBP önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, "Türkiye'de adalet yok, barış yok, özgürlük yok. Bizlerin sorumluluğumuz var. Nerede haksızlık var onun karşısında duracağız” dedi.   Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan “Kobanê soruşturması” kapsamında tutuklu siyasetçi kadınların ifadeleri alınmaya başladı. Kandıra 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile ifade veren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in savunması sırasında avukatları da hazır bulundu.   ‘İktidarın gizlediği bir şey mi var’   İfadesinde, soruşturmanın siyasi iktidar tarafından ısmarlama şekilde oluştuğunu kaydeden Sebahat, “Hukuk devletinin tüm kuralları ortadan kalkmıştır, hukuk düzeni içerisinde yaşamadığımızı dosya çerçevesinde görüyoruz. Bu dosya Kürt muhalefetinin, demokratik muhalefetin baskı altına alınması, gerçeğin kısıtlanması amacıyla hazırlanan bir dosyadır. Bu dosya Türkiye'de AKP hükümetinin suçlarını gizlemek amacıyla düzenlenmiş bir dosyadır. 6-8 Ekim olaylarının sebebi olan asıl yargılanması gereken AKP iktidardır. O dönem yaşam hakkı ihlali yaşanmıştır. O dönem ki olayların sorumlusu HDP değil siyasi iktidarın kendisidir, bugüne kadar Kobanê olayları araştırılsın şeklinde önerge verdik, bu yaşanan olayların sebebi kim şeklinde talepte bulundum. İktidarın gizlediği bir şey mi var bunun araştırılmama sebebi nedir” ifadelerini kullandı.   Sebahat, dosyanın “intikam alma dosyası” olduğunu söylerken, “Kürt hareketinden ve siyasetinden intikam alma dosyasıdır. Çünkü HDP'nin savunduğu, eşitlik, özgürlük, demokrasi, kadın özgürlüğü, doğanın özgürlüğü, halkların ve inançların kardeşliği, barış ve özgürce yaşam ve demokratik Cumhuriyet talepleri toplum nezdinde çok büyük karşılık gördüğünden iktidar kendisini iktidardan düşürecek bir güç olarak görüyor, dosyaların açılma sebebi budur” dedi. AKP’nin Kürt sorunun çözümüne dair düşman siyaseti eleştirisinde bulunduklarını kaydeden Sebahat’in savunmasından satır başları şöyle:   “Yine AKP'nin o dönemde IŞİD çeteleri ve onların desteğine dair bunun boyutlarının halen açığa çıkmış değil, IŞİD gibi bir örgütün, binlerce insana kıydığı, kadına tecavüz ettiği durumda bu durum sadece Kobanê ile alakalı değildir. İnsanlık suçu işleyenlere karşı Kobanê halkının direnişi insan onurunu korumaktır. Bizler de insan onurunu koruyan Kürt halkı ile dayanışma içerisinde olduk. Bu nasıl suç olabilir? Asla kabul edilemez. Kaldı ki Kobanê dediğiniz yer Suruç'un yanındadır. Kobanê’de yaşayan halkın akrabaları burada yaşamaktadır. IŞİD Kürt halkına saldırırken, insanlık suçu işlerken buradaki demokrasi ve özgürlüklerden yana olan insanların ben insanım diyen insanların buna sessiz kalması beklenemez. Dolayısıyla bizim yaptığımız açıklama ve çağrıların hepsi demokratik çağrılardır. Dayanışma ruhuyla, bir saldırı karşısında onların mücadelesine, onlara karşı insanlık suçu işleyenlere karşı durmak nasıl suç olabilir. Bütün dünyada aydınlar, insan haklan mücadelesi verenler o gün Kobanê halkının IŞİD'e karşı direnişinde dayanışma içerisindeydiler. 1 Kasım Dünya Kobanê Günü olarak ilan edildi. Kobanê halkı ile dayanışma içerisinde olmamızdan dolayı yargılanıyoruz. AKP hükümeti her fırsatta IŞİD’e karşı olanlara karşı mücadele ediyoruz şeklinde söylese de hale IŞİD ile iş birliği yaptığına dair IŞİD çetelerini desteklediklerine dair iddialar var.   Siyasete göre hareket eden yargı varsa hukuk yoktur   Yargının siyasallaşması sonucu sizin meslektaşlarınız da siyasete göre karar alıyordu. Bugün 4 bine yakın meslektaşınız ‘terör örgütüne’ üye olmaktan cezaevindedir, eğer onlar demokratik görevlerini yerine getirseydiler, siyasi iktidarın değil de anayasanın gereğini yapsalardı hukuk bu kadar ayaklar altına alınmayacaktı. Adalet bu kadar ayaklar altına alınmayacaktı. Belki başka bir şey konuşuyor olacaktık. Bugünde yargı mensupları ne yazık ki iktidar ortağının cumhur ittifakının istemlerine göre hareket etmektedirler. ‘Birisi bırakılsın’ deniyor, avukatların bile haberi yok, serbest kalıyor. ‘Birisi tutuklansın’ deniliyor tutuklanıyor. Siyasete göre hareket eden bir yargı varsa o adalet, hukuk, demokrasi yoktur. Siz mesela savcı bey siyasi iktidarın hukuk alanını ihlal etmesini, kendi iktidarının bir hukuk komisyonu haline getirmesini gönüllü olarak kabul ediyorsunuz. Eğer böyle olmasaydı bu dosya açılmazdı. Eğer böyle olmasaydı o dönem yaşanan gerçekler ortaya çıkarılması için çalışılırdı.   Kürt sorunu düşmanlıkla çözülmez   Türkiye’de 20 milyondan fazla Kürt yaşıyor ve imha ve asimilasyon politikalarıyla sorun çözülmeye çalışılıyor. Kürt sorununun çözümü düşmanlıkla, kayyım atamakla, yok sayarak olmaz. Bu olsa olsa sorunları daha da derinleştirir. Çatışmayı derinleştirir. Ben 20 yıldır aktif siyaset yapıyorum ve 20 yıldır bunu söylüyoruz devletin Kürtlerle bir hukuk oluşturması gerek, Kürtlerin eşit yurttaş olarak bir arada yaşama hakkını, özgür ve demokratik yaşama hakkının karşılanması gerekmektedir. 2009 yılında KCK operasyonları yapıldı. 2016 yılında 4 Kasım da HDP eşbaşkanlarına, milletvekillerin yönelik operasyonlar yapıldı halen yapılıyor her gün Kürtler gözaltına alınıyor.  Milletvekili, belediye başkanı siyasetçiler, üyelerimiz gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Peki Kürtler haklarından vaz mı geçiyor, Kürtler barış hakkından vaz mı geçiyor? Kürtler taleplerinden vaz mı geçiyor? Bunlar meselenin özü, olması nedeniyle söylüyorum kardeş gibi yaşasak olmaz mı? 10 yılda 20 yıl da geçse Kürtlerin kendi dilini, kimliğini, kültürünü, inancını, özgürce yaşamasını, kendi kendine yönetme hakkını savunacağız. Bu bir insanlık meselesidir. Siz bana diyorsunuz ki siz yoksunuz. Diliniz yasak, kimliğiniz yasak kültürünüz yasak bizi yurttaşlıktan çıkarmışınız.   Siyasetimiz halkta karşılık buluyor   AKP iktidarıyla cezaevleri toplama kampına dönüştü. Demokratik hak ve özgürlüklerini kullanan herkes cezaevlerine atıldı. HDP’nin eş genel başkanlığını da yaptım. DTP kapatıldı, BDP’ye geçtim, önce 22 milletvekili ile sonrasında yüzde 13 oyla  80 milletvekili çıkararak, parlamentonun üçüncü büyük partisi olduk. Bu demektir ki bizim yaptığımız siyaset halk tarafından karşılık buluyor, büyüyor. Demek ki doğru siyaset yapıyoruz. HDP'nin her geçen gün sadece Kürtlerden değil, Türkiye halklarından da destek görmesi siyasi operasyonların temelidir. Diğerleri bahanedir, çok net söylüyorum. İnanarak barış, özgürlük, eşitlik, halkların özgürlüğü için söyledik, ömrümüz yettiğince de özgürlük ve halkların kendi kaderini belirleme mücadelesini, kadınların özgürlük mücadelesini, ekolojik mücadeleyi, demokrasi mücadelesini her yerde yürütmeye devam edeceğiz.   Dayanışma suç olamaz   Kobanê halkının IŞİD çetelerine karşı göstermiş olduğu direniş ve yenilgiye uğratmaları bütün insanlık tarihi açısından bir milattır. Ortadoğu halkı ve kadınları açısından bir milattır. Ortadoğu’da halklar için eşit, özgür, demokratik bir arada yaşamanın umudunu yeşertmiştir. Türkiye halkları demokrasi ve özgürlükten yana olanlar açısından bu direniş önemlidir, tüm Ortadoğu ve Türkiye halkları açısından da umudu büyüten bir direniştir. HDP'nin Kobanê halkı ile dayanışma içerisinde olması sadece Kobanê’de değil haksızlığa uğrayan, zulme uğrayan halkların dayanışması, onun savunduğu ilkelerin gereğidir. Bu suç olamaz. Bunun dava konusu olması bir ayıptır. Kobanê olaylarının gerçek anlamda soruşturulması o dönemki hükümette görev alan İçişleri Bakanından yönetime kadar herkesin sorumluluğu altındadır, devlet can güvenliğini sağlamak zorundadır.   HDP’yi kriminalize etme çabası   Bir sorun varsa yaşam hakkı ihlal edilmiş İse şiddet olayları onaya çıkmış ise bu yönetimin hatasıdır. Sorumluluk o dönem ki iktidarın sorumluluğudur, İçişleri Bakanı, hükümet, Tayyip Erdoğan, o süreçte yaşanan, HDP’nin demokratik çağrısını kendine göre yorumlamak gerçeği gizlemekten başka bir şey değildir. AKP hükümeti beceriksizliğini, baskı ve şiddet politikasıyla örtmek amacıyla toplumun gerçek bilgiye ulaşmasını, sağlık ve ekonomik krizi öğrenmesini engellemek için siyasi iktidar her türlü baskıyı uygulamaktadır. Kendini baskı ve şiddet politikaları üzerinden var ediyor. Soruşturmanın hedefinin ne olduğu bellidir. Gerçekliğin açığa çıkması değil HDP’yi kriminalize etme, Kürt siyasetçilerini baskı altına alma, Kürt toplumuna mesaj verme toplumu korkutma sindirme amaçlıdır. Bunların sonuç almayacağının altını çizmek isterim bu politikalarla 10’larca yıllardır direniyoruz. Bundan sonra da direneceğiz, nerede haksızlık var onun karşısında duracağız. Zalime zalim demekten yanlışa yanlış demekten asla geri durmayacağız bunun bedeli olabilir. Bedelini de ödüyoruz.   Demokrasinin olmadığı yerde de özgürlük olmaz özgürlük de yoksa barış yoktur. Bir yerde asker çoksa barış yoktur, polis çoksa özgürlük yoktur, avukat çoksa adalet yoktur. Türkiye'de de adalet yok, barış yok, özgürlük yok. Bizlerin sorumluluğumuz var. Umudu yeşertmek için, demokrasi, özgürlük barış için çalışmaya devam edeceğiz ama hukuk mekanizmasının da sorumluluğu vardır. Adaletin sağlanmasında hukuk sisteminin sorumluluğunu bu alanda çalışanların sorumluluğunu üstlenmesi gerekir.”   ‘Gizli tanık beyanları ile suçlamalar arasında bağ yok’   Sebahat’ın ardından avukatı Kenan Maçoğlu söz aldı. Kenan, dosyadaki klasörlerin neredeyse tamamının 6-8 Ekim sürecinde yaşanan şiddet eylemleri ile ilgili olarak yürütülen soruşturma evrakları olduğunu vurguladı. Kenan, “2019 yılından bu tarihe kadar bizim avukat olarak dahil olduğumuz işlemler iş bu soruşturma dosyasında bu tarihten sonra yapılan işlemlerin tamamı doğrudan hükümetin paralel bir şekilde talimat yoluyla hareket edildiğini göstermektedir. Biz bu sebeple isnat edilen suçların unsurlarının zaten oluşmadığı gözetilerek müvekkilin serbest bırakılmasını talep ediyoruz” dedi.   Avukat Hülya Yıldırım da Sebahat’a yöneltilen gizli tanık beyanları ile suçlamalar arasında bağlantı olmadığını belirtti. Hülya, “Aynı zamanda tek gizli tanık beyanı ile burada sayılan suçlamaları oluştuğunun kabul etmek mümkün değildir. Müvekkilimin serbest bırakılmasını talep ediyorum” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Milletvekili Aysel Tuğluk’un da aynı suçlamalarla ifadesi alındı. İki siyasetçi ifadeleri ardından tutuklanma talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi.   HDP eski Milletvekili Gülser Yıldırım ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önceki dönem Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın ifadeleri ise önümüzdeki günlerde alınacak.