Ölüm orucundaki Didem’in annesi: Çocuklarımızın sesini duyun! 2020-08-13 09:05:06   Melike Aydın   İZMİR - Cezaevinde maruz bırakıldıkları baskılara karşı ölüm orucuna başlayan tutsak Didem Akman’ın annesi Zülfiye Akman, “Sivil toplum örgütleri, Adalet Bakanlığı’na, sanatçılara sesleniyorum. Çocuklarımızın sesini duyun. Annelerin yüreği yandı, daha da yanmasın” dedi.   İzmir’in Aliağa ilçesinde bulunan Şakran Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Didem Akman ve Özgür Karakaya’nın, adil yargılanma ve cezaevi koşullarının düzeltilmesi talebiyle 18 Şubat’ta başlattığı ölüm orucu eylemi sürüyor. Didem’in annesi Zülfiye Akman, Didem’in sağlık durumuna ilişkin konuştu.    ‘Şakran’a geldiğinden beri baskılara maruz kalıyor’   Didem’in 18 Şubat’ta ölüm orucuna başladığını söyleyen Zülfiye, “2 Mart’ta görüşe gittim. ‘45 dakikayı bile bize zehir ediyorlar. Arkadaş sohbeti yok. Üç ay görüş cezası, üç ay iletişim cezası. Biri bitiyor biri başlıyor. Havalandırma bir saat, kaç senedir buradayım defalarca dilekçe veriyorum arttırılmıyor’ dedi” ifadelerini kullandı. Şakran Kadın Cezaevi’ne geldiğinde şartların ağırlaştırılmış ceza alanlara göre olmadığı gerekçesiyle 2016’da Adalet Bakanlığı’na dilekçe yazdığını ifade eden Zülfiye, bakanlığın ödenek olmadığı gerekçesini ileri sürdüğünü ifade etti. Zülfiye, ancak hücre kapısını havalandırmaya almaları için masrafları karşılama talebinin de reddedildiğini kaydetti. Didem’in Şakran’a geldiğinden beri baskılara maruz kaldığını vurgulayan Zülfiye “İki kere hücresini yaktı şartlar iyileştirilsin, üzerindeki baskı kalksın diye. Bir hafta yataksız ranzanın üzerinde yatırıldı. İlkinde köydeydim. Söylediler geldim, ikincisinde haberim yoktu. ‘Neden böyle oluyor dedim televizyona vereceğim, kızım yalnız değil’ dedim” şeklinde konuştu.   Bakanlık görevlisinden ‘İstiyorsa ölsünler’ yanıtı   Didem’in Adalet Bakanlığı’na refakatçi istediğine dair faks çektiğini dile getiren Zülfiye, “Başı dönse bir yere çarpsa bunun hesabını kimden soracağız? Adalet Bakanlığı’ndaki görevli de ‘Ölüm orucunu bıraksın biz ona yardımcı olalım’ dedi. Ben de ‘Keyfinden mi ölüm orucu yapıyor. Şartlarınızı iyileştirin o zaten bırakır. Bırakmazsa ölecek’ dedim. ‘İstiyorsa ölsünler’ dedi. Aradığıma da pişman oldum. Bir annenin yüzüne bu söylenir mi? Aliağa Cezaevi savcısına da yazdım. O da ‘Ağırlaştırılmışlara refakatçi verilmez, iyi hal olmadığı için saatleri arttırılmıyor’ dedi” ifadelerinde bulundu.   ‘Didem’in refakatçi talebi reddediliyor’   Zülfiye, Didem’in ayakta duramadığını, kemiklerinin çıktığını, ayaklarının su toplayıp yara haline geldiğini, yaraların enfeksiyon kaptığını aktardı. Didem’i en son 16 Temmuz ve 4 Ağustos’ta gördüğünü belirten Zülfiye, “Yaralarını pansumana geliyorlar. ‘Siz pansumana geleceğinize bana refakatçi verin’ diyor ama vermiyorlar. Saçlarını da kesmiş yıkayamıyor. Haftada bir banyo ediyor, çünkü sudan çıkamıyor. Banyoda üzerine pis sular dökülüyor. Banyoyu bile temizleyemiyormuş, hali yokmuş. Günlük ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Havalı yatak istemiş. Yaralar oluşmamış diye kabul etmiyorlar. Zaten yaralar oluşmasın diye istiyoruz. Bu kadar insafsızlar” diye konuştu.   ‘Sessiz kalanlar ölümlerden sorumludur’   Ölüm orucunda bulunan Mustafa Koçak, Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’i kamuoyundaki sessizlik nedeniyle yaşamını yitirdiğini ifade eden Zülfiye, “Çocuklarının yüzüne nasıl bakacaklar kafalarını yastığa koyup nasıl uyuyacaklar? Yaşam hakkı, şartları iyileştirmek zorundalar ama yapmıyorlar. Şimdi Ebru, Aytaç, Özgür ve Didem ölüm orucunda. Bu dört gencin katili olmayın. Ha tetiği çekip öldürmüşsünüz ha ölümüne sessiz kalmışsınız. Sivil toplum örgütleri, Adalet Bakanlığı’na, sanatçılara sesleniyorum. Çocuklarımızın sesini duyun. Annelerin yüreği yandı, daha da yanmasın” dedi.   ‘Cezaevlerindeki keyfi tutum raporlara yansımıyor’   Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) gibi cezaevleri hakkında rapor hazırlayan kurumlara cezaevi yönetimlerinin cezaevinin her alanını göstermediğini ve olumlu tablo çizdiğini ifade eden Zülfiye, “24 saatte 1 saat havalandırma veriliyor. Üstteki hücrenin pislikleri akıyor” dedi.   ‘Muhatap bulamıyorum’   İnsan hakları kurumlarına ve Türk Tabipleri Birliği’ne yazdığı dilekçeler sonrasında bağımsız bir doktor istediğini belirten Zülfiye, Didem’in cezaevi doktorunun muayene etmesine izin vermediğini aktardı. Zülfiye “Kızım her ay cezaevi yönetiminde dilekçe verdi. Benim her görüşme iteğimde müdüre hanım yok. Muhatap bulamıyorum. Aliağa savcısı dilekçelerime cevap veriyor. O da cezaevi durumları böyle diyor. 5 Ağustos’ta Aliağa savcısı ile görüştüm. Refakatçi istedim. O da İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na yönlendirdi. Dilekçemi buraya verdim. Olacak mı belli değil” diye konuştu.   ‘Ters kelepçe yaptılar’   Kızının sesini duyurmak için İzmir’den İstanbul’dan Bursa’dan Ankara’ya Adalet Bakanlığının önüne gitmek için yola çıktıklarını ve Bursa’da adliye önünde 6 kişi olarak yapmak istedikleri eyleme 100 polisin saldırdığını söyleyen Zülfiye “Ters kelepçe yaptılar. 2 gün 2 gece nezarette koydular. Suçumuz adalet istemek. Tişörtlerimizin üzerinde ‘Ebru Aytaç Özgür Didem yaşasın’ yazılıydı. Silahımız buydu. 5 adım attım çullandılar üzerimize” sözlerine yer verdi.    ‘Tutsaklar kafeslerin içinde doktora götürülüyor’   Didem’in son telefon görüşünde geç aradığını, cezaevi idaresine sorduklarında hatların bozuk olduğu yanıtını aldıklarını kaydeden Zülfiye, şunları ifade etti: “Didem, gecikmenin koğuş aramasından kaynaklandığını söyledi. Kızımın yazdığı mektuplar gönderilmiyor. Günlük şeyleri yazıyor. 5-10 sayfa yazıp gönderiyordu. Arkadaşından mektup geldi, Didem’in mektuplarına el konuluyor diye. Tutsaklar kafes içinde götürülüyor doktora. Ringlerin içine kafes koymuşlar. Onlar da ‘kafese girmeyiz’ deyince tutsakların tedavileri olmuyor. Tutsaklar tedavi olsun diye ölüm orucuna başladı. ‘Müdahale edelim derlerse kabul etme’ diye benden istedi.”