DFG: Basın şehitleri onurumuzdur 2020-08-08 12:17:17   DİYARBAKIR - Ferhat Tepe, Deniz Fırat ve Hüseyin Deniz'i anan DFGD "Basın şehitleri onurumuzdur, mücadele gerçekliğimizdir" dedi.   Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) 8 ve 10 Ağustos tarihlerinde katledilen Ferhat Tepe, Deniz Fırat ve Hüseyin Deniz'i anarak yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, 8 Ağustos, Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabiri Ferhat Tepe ile Maxmur mülteci kampında DAİŞ saldırısında Deniz Fırat’ın, 10 Ağustos’ta ise “Özgür Basın”ın yılmaz kalemlerinden Hüseyin Deniz’in katledilişinin yıldönümü olduğu hatırlatılarak, "Üç hakikat arayışçısını da saygıyla, hürmetle anıyoruz" denildi.    Hüseyin Deniz kimdir?   Hüseyin Deniz 6 Şubat 1956'da Nusaybin'in Sıtılilê (Akarsu) köyünde doğdu. Bolu Öğretmen Okulu mezunu Deniz, 1975'ten itibaren Siverek ve Nusaybin'de öğretmenlik yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde tutuklandı ve üç yıl Diyarbakır Cezaevi'nde kaldı. Serbest bırakılınca görevden alındı. Deniz, Kürt dili ve folkloruyla ilgiliydi. 1991'de "Gotinên Pêşiyên Kurdan" adlı kitapta Kürt atasözlerini derledi. Yeni Ülke, Cumhuriyet, Tercüman, 2000'e Doğru ve Welat gibi gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) üyesiydi. Son olarak Özgür Gündem gazetesinde Forum köşesini yazıyordu ve ayrıca Ceylanpınar muhabiriydi. 9 Ağustos 1992'de Urfa Ceylanpınar'da kimliği belirsiz kişilerin saldırısına uğradı. Ağır yaralıydı, 10 Ağustos günü tedavi için Diyarbakır’a götürülüyordu. Ancak hastaneye henüz varmıştı ki yaşama gözlerini yumdu.   'Katil tutuksuz yargılandı’   Hüseyin Deniz’in katledilmesi iki yıl “faili meçhul” kaldıktan sonra, 1994'te cinayette kullanılan Makarov marka silahın Hizbi-Kontra mensubu Mehmet Şah Bakır'ın üzerinde bulunduğu iddia edildi. Mehmet Şah o silahla işlenen 12 cinayetten sorumlu tutuldu. Diyarbakır 4 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 2001 yılında Mehmet Şah’a müebbet hapis cezası verdi. Karar 2 Temmuz 2002’de Yargıtay tarafından bozuldu ve dava Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden yargılandı. 2 Kasım 2004'te mahkeme, Mehmet Şah’ın tutuksuz yargılanmasına karar verdi.   Aslında devletin tüm gücüyle Hüseyin'in faillerinin ortaya çıkmaması için çaba gösterdiğine vurgu yapılarak şöyle devam edildi: "Çünkü biliniyordu; bu karanlık güçlerin arkasında devletin kirli eli vardı. Çünkü Batman’da Cengiz katledildiğinde, Amed’te Hafız katledildiğinde, Gercüş’te Yahya katledildiğinde yine bu kirli eller devredeydi."   Ferhat’ı değil gerçekleri kaybettirmek istiyorlardı   Ferhat Tepe 1974 yılının Mayıs ayında Bitlis’te dünyaya gözlerini açtı. İlk, orta öğrenimini Bitlis’te tamamlayan Ferhat, lise sonda Özgür Gündem Gazetesi'nin Bitlis muhabiri olarak çalışmaya başladı. Özgür Gündem’de çalıştığı esnada 28 Temmuz 1993'de şehir merkezinde bulunan evinden çıkarken 3 kişi tarafından kaçırıldı. Kaçırılırken bindirildiği araba daha sonra Bitlis İlçe Karakolu önünde görülürken, Ferhat ailesinin yapmış olduğu tüm başvurulara rağmen gözaltında olduğu kabul edilmedi. O dönem Demokrasi Partisi (DEP) Bitlis İl Başkanı olan baba İshak Tepe’yi kendilerini “Türk İntikam Tugayı” olarak tanıtan bir grup arayarak, Ferhat’ı kaçırdıklarını, karşılığında da PKK tarafından alıkonulan turistlerin serbest bırakılmasını ve bir milyarlık fidye istedi. Çalmadık kapı bırakmayan Ferhat'ın ailesi, Elazığ'ın Hazar Gölü yakınında Ferhat Tepe’nin cansız bedeni bulundu.   Tepe ailesi çocuklarının kaçırılmasına ve katledilmesine ilişkin birçok yere başvuruda bulundu. Ancak etkin bir soruşturma yürütülmedi. Türkiye'deki mahkemelerden sonuç alamayan ailesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. AİHM, davaya ilişkin etkin soruşturma yürütmediğinden Türkiye'yi 28 bin Euro maddi tazminata mahkum etti. Adalet arayışını sürdüren Ferhat'ın ailesinin, AİHM'in Türkiye'yi mahkum eden kararı sonrası yaptığı tüm suç duyuruları da gerekçesiz reddedildi. Ferhat'ı Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı'nda işkence esnasında gördüğünü söyleyen 14 kişi ise hiçbir zaman dinlenmedi.   DFGD Ferhat'ın katledilmesinin karanlıkta bırakılmak istendiğini ifade ederek, devletin gerçeklerin açığa çıkmasını istemediğini bu yüzden Ferhat'ı katlettiğini belirtti.   Kamerasıyla ön cephedeydi Deniz Fırat   Deniz Fırat, iyi bir gazeteci olmak istiyordu, o nedenle de 2007 yılından itibaren gazetecilik alanında kendini geliştirdi. Basın alanında büyük emek harcayan Deniz Fırat, durmak dinlenmek bilmeyen bir pratiğe sahip oldu. Maxmur’da kapı kapı dolaşıp gerçeğin insanlara ulaşması için gazete dağıtımından, yazdığı makalelere, çektiği görüntülerden, savaş muhabirliğine kadar özgür basın adına birçok çalışma yürüttü.   Şengal’de Êzidî Kürtlere yönelik son fermanı duyurdu Deniz Fırat, gazeteciliğini savaşın en sıcak bölgelerinde yaptı. Savaşın en ön cephesinde Maxmur savaşını anı anına yansıttı. IŞİD’in Şengal’e ilk saldırısında katlettiği Êzidîleri ve kaçırıp zorla köle pazarlarına götürdüğü Şengalli kadınları anlatabilmek için gecesini gündüzüne katarak, Maxmur’dan programlar yaptı. 6 Ağustos 2014’te IŞİD çeteleri Maxmur Kampı’na saldırdığında Deniz Fırat, elinde kamerasıyla savaşın içinden tüm dünyaya olanları aktardı.    8 Ağustos’ta IŞİD’in Maxmur saldırısında yine ön saflardaydı, gerçekleri tüm dünyaya duyurma çabası içerisindeydi. IŞİD’in attığı havan topunun parçalarının vücuduna isabet etmesi sonucu yaşamını yitirdi.   3 gazetecinin hakikati halklarla buluşturmayı, gizlenen gerçekleri gün yüzüne çıkarmayı amaçladığı dile getirilen açıklamada, "Her üç basın şehidi de gerçekleri karanlıkta bırakmak isteyenler tarafından katledildi. Bizler, doğruları kamuoyuna ulaştırmak amacıyla canları pahasına mücadele veren özgür basın şehitlerinin takipçileri olarak kalemlerini yerde bırakmayacağımız sözünü bir kez daha yineliyor, Özgür Basın şehitleri onurumuzdur, mücadele gerekçemizdir” denildi.