Dersim Tertelesi 83. yılında: Kaybettiklerimize söz verdik 2020-05-04 09:01:00       Safiye Alağaş   İSTANBUL - Dersim’de 4 Mayıs 1937’de başlatılan ve 70 bin insanın yaşamını yitirmesine neden olan katliamın 83. yıldönümünde evde çıralar yakılarak anma gerçekleştirilecek. HDP Halklar ve İnançlar Komisyonu üyesi Çilem Küçükkeleş, Dersim’deki özel politikalarla katliamın sürdürüldüğüne dikkat çekerek, “Dersim’de kaybettiklerimize bir söz verdik. Çıranızı yakıyoruz, yakmaya devam edeceğiz” dedi.    Türkiye’nin 4 Mayıs 1937 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla “Tunceli Tenkil Harekatı” adı altında başlattığı Dersim Tertelesi (katliam) 83’üncü yılına girdi. Dersim Tertelesi’nde resmi kayıtlara göre 16 bin resmi olmayan kayıtlara göre 70 bin insan katledildi, on binlercesi sürgün edildi, Türk ve Müslüman toplumun içinde “zorunlu iskana” tabi tutuldu. Alevi, Kürt, Zaza, Ermeni çocuklar ise Türk ve Müslüman yapılmak üzere köklerinden koparılarak kimsesizliğe mahkum edildi. Köklerine koparılan kız çocukları bugün “Dersim’in kayıp kızları” olarak anılıyor. 83 yıl geçti ancak hala Türkiye toplumu da devlet de Dersim Tertelesi ile yüzleşmedi. Katliamda yaşamını yitirenler her yıl olduğu gibi bu yıl da anılacak.  Dersim Dernekler Federasyonu (DEDEF) bu yıl koronavirüs salgını nedeniyle evlerde çıralar yakılarak anma gerçekleştirileceğini açıkladı.    ‘Bir daha yaşanmaması için yüzleşmek istiyoruz’   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Halklar ve İnançlar Komisyonu’ndan Çilem Küçükkeleş Öz, Türkiye’nin henüz hiçbir katliam veya soykırımla ile yüzleşmediği gibi Dersim Tertelesi ile de yüzleşmediğinin altını çizdi. Toplumların intikamcı bir şekilde değil tam tersine bir daha yaşanmaması için yüzleşme istediğini vurgulayan Çilem, Sivas, Maraş, Dersim, Koçgiri, Ağrı ve Zilan ile yüzleşilmesi gerektiğini söyledi. Çilem, “Avrupa ülkelerinde ya da başka yerlerde yaşanan katliamlarla yüzleşildi. Yahudiler ve Almanlar yüzleştiler ve aralarındaki duvar yıkıldı. Yüzleştikten sonra neler yaşadığını çocuklarına bile anlatabilir hale geldiler. Bugün bizim coğrafyamızda herhangi bir yüzleşme olmadığı için sadece katliamlardan kurtulanların anlattıklarıyla neler yaşandığını biliyoruz. Katledilenlerin evlatları ne yaşandığını ispatlamak zorunda kaldı. Anlattıkları, yaşananları gün yüzüne çıkardıkları zaman mahkemelerde yargılandılar. Yüzleşmek bu anlamda önemli. Sonraki nesiller açısından da çok kıymetli. Sadece yaşadığı çağı ya da anı ilgilendiren değil, nesilden nesile aktarılan bir durum. Bunun çok incitici bir tarafı var. Hem bu kadar acıyı yaşayıp hem de bunu ispatlamanın ağırlığı altındayız. ‘Her inkar bu coğrafyada bir toplu mezar’ söylemi bu ülkede yaşayan halklar için geçerli bir cümle. Nerede inkar varsa orada bir toplu mezar var. İnkardan vazgeçilmesi için yoğunca bir mücadele gerekiyor” diye konuştu.   ‘Madımak sanığını affetmek yüzleşmeyeceğini gösteriyor’    Devletin ısrarla Dersim Tertelesi ile yüzleşmekten kaçındığının altını çizen Çilem şöyle konuştu:  “Çünkü bugün Dersimle yüzleşirse yarın bütün katliamlarla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Örneğin Sivas Madımak katliamında insanlar cayır cayır yakıldı. Benzin bidonu ile kameralarda görünen ve ifadesinde ‘ben yaktım yine olsa yine yaparım’ diyen biri Cumhurbaşkanı tarafından affedildi. Tüm Türkiye’nin gözü önünde yaşanan bir katliamda dahi böyle bir yaklaşım var. Şu aşamada devletin Dersim veya başka bir katliamla yüzlemesinin mümkün olmadığını gösteriyor.”     ‘Vicdan terazisi ‘kana kan’ diye ölçülmez’   Gerçekleşen katliamlardan ders çıkarılmadığını belirten Çilem, “Bu bir insanlık suçudur. Tarihin tekerrür etmemesi için insanlığın kendi tecrübe ve kültüründen faydalanıp yenisini mutlaka inşa etmesi gerekir. Vicdan terazisi diye bir kavram vardır. Esas suç ve ceza meselesi de kana kan, cana can, dişe diş diyerek ölçülmez. Mesele aynı derecede can yakmak değil vicdanen yerli yerinde oturtmaktır yaşananları” diye kaydetti.   ‘Toplumun diliyle, kültürüyle yaşama talebi isyan kabul edildi’    “Sanırdık ecdadımız isyan etmiş ve ondan sonra tertele yaşanmış. Sonra fark ettik ki ortadaki mesele isyan değil. Bir toplumun diliyle, kültürüyle yaşama talebi isyan kabul edilmiştir. Bundan vazgeçmemesi ve yaşatması bir isyan olarak kabul edilmiş” diyen Çilem, konuşmasına şöyle devam etti: “Dersim’deki yetkililer raporlar yazarken ‘çıban başı’ ifadelerini kullanmışlar. Bu ifadenin anlamı dilini konuşup, inandığını yaşamasıdır. Dersim Tertelesi’ne ilişkin taleplerde bulunurken hep dönem iktidara bir çağrıda bulunduk. Artık anlıyoruz ki önemli olan toplumlar nezdinde nereye oturduğu meselesidir. Belki çağrının büyüğünü Türkiye toplumuna yapmak gerekiyordu. Ermenilerin kendi durumlarına bakışı bizden daha tecrübeliydi. Bizim de örnek aldığımız süreçler oldu. Ya da bizim söyleyeceğimiz herhangi bir cümle katliamlara ilişkin bir yol açabilecek. Hepsi birbirine çok bağlı şeyler. O yüzden de aslında toplumlara çağrı yapmak, toplumlarla paylaşmak gerekiyor.”    ‘Çıralar yakarak kadınları anacağız’   Dersim Tertelesi’nin en büyük özelliğinin aynı zamanda kadınların da eşit derecede katledilmesi olduğunu anımsatan Çilem, “Yani kadınların ve çocukların savaş dışı düşünülmediği bir katliamdır. Sayılar neredeyse birbirine eşittir. Kaybettiğimiz kadınlar için ayrıca bir metin hazırlayarak anmak istedik. Bizde ışık çok kıymetlidir. Işığın yanması karanlığa karşı bir mücadeledir. O yüzden hep çıra yakarız. Bu sene Dersim’de kaybettiklerimize bir söz verdik. Çıranızı yakıyoruz, yakmaya devam edeceğiz, unutturmayacağız. Bizden sonrakilerin konuşabileceği bir zemin hazırlamaya çalışacağız. O yüzden buradan yaklaşmak kıymetli diye düşünüyorum. Tabi ki taleplerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Çünkü mezar yerimiz bile yok” ifadelerini kullandı.   ‘Kürt ve Alevi kimliğinden dolayı bunlar yaşandı’    Dersim’in hem Kürt hem Alevi kimliğinden kaynaklı katliamı yaşadığını belirten Çilem, “Sonra oradan da kendi içinde Alevi Kürtler, Sünni Kürtler meselesine dönüştürülmüştür. Bu sınırlardan çıkmak gerekiyor. Dersimliler kendi sorunlarına, kendi dertlerine çok duyarlı bir toplum ama tabi Dersim’in dışında başkası da duyarlı olabiliyor mu asıl konu bu. Bizim yapmamız gereken kendi içimize daha çok kapanmamız değil, daha çok paylaşmak ve bütün sorunlara aynı derecede duyarlılık göstermektir” dedi.   ‘Katliam bugün yaşananlarla devam ediyor’    Dersim’de Gülistan Doku’nun kaybedilmesi, cinsel istismar, üniversiteli kadınlara yönelik taciz, yaylalarda katledilen kadınların da katliamın devamı anlamına geldiğini söyleyen Çilem, “Dersim coğrafyası kadının kedini yaşadığı coğrafyalardan biridir. Sistem buna cevap veriyor. Dersimin kayıp kızları neden var? Bir toplumun kültürünü, dilini, inancını yürütecek olan kadındır. Sürgün edilip dilini, inancını bitirmeyi amaçladılar. Soykırım yetmedi, gidenin de geri gelmesini engelleyecek ve aynı zaman da dili ile inancını bu arada kaybettirecek birçok ayağı olan terteleydi” şeklinde belirtti.   Tertele kelimesinin Türkçe karşılığının “deprem” olduğunu dile getiren Çilem, “İnsan şiddeti ile gerçekleşen bir depremdi. Büyük anlamda can kaybına, doğada kayıplara yol açtı. Şiddeti hiç ölçülemeyecek, ne zaman bittiği de tespit edilemeyecek bir deprem. Hala devam ediyor, katletmeler yaşandı ve doğa kıyımı aralıksız sürdü” dedi.   Çilem son olarak tüm kadınları 4 Mayıs’ta saat 19.38’te terteledeki kayıpların anısına çıra yakmaya ve sosyal medyada paylaşmaya çağırdı.