TJA’lı Gülcihan Şimşek: Herkesin kendisini sorumlu görmesi gereken bir süreçteyiz 2020-04-05 09:01:21   Hikmet Tunç   VAN - Salgın döneminde kadına yönelik ev içi şiddetin artacağını, ekonomik ve psikolojik olarak da büyük zorlanmaların yaşanacağını ancak hükümetin bu konuda bir tedbir almadığını söyleyen TJA aktivisti Gülcihan Şimşek, kadınların bu noktada mücadele ağını güçlü örmesi gerektiğini vurguladı.    Koronavirüse karşı tüm dünyada “Evde kalmak” en önemli tedbir olarak görülüyor. Türkiye’de de sürekli “evde kal” çağrıları yapılırken,  evlerde kadınların maruz kaldıkları şiddete karşı alınmış herhangi bir tedbir bulunmuyor. Savaşlar, ekonomik krizlerde olduğu gibi pandemi durumlarında da en fazla mağdur olan kesimin yine kadınlar olduğu, bu süreçte bir kez daha deneyimlendi. Tevgera Jinen Azad (TJA) aktivisti Gülcihan Şimşek ile pandemi sürecini ve kadınların neler yapması gerektiğini konuştuk.    *Salgına dönük Türkiye’de alınan tedbirleri nasıl buluyorsunuz?   Kürdistan'da ve Türkiye'de de ne yazık ki çok geç alınan önlemlerle şuan salgının yayıldığını biliyoruz.  Birçok kentte şuan salgına dönük mücadele yürütülüyor. Türkiye’nin salgına karşı tedbir alma biçimi her bir acıdan riskler taşıyor.  Yurtiçi ve yurtdışı giriş çıkışlar engellenip, daha hızlı teşhis konulabilirdi. Türkiye’de Şubat ayının son günlerinde tedbir alınmaya başlandı. Kürdistan illerinde ise daha geç alınmaya başlandı. Örneğin salgın hızla yayılmaya devam ederken, haftalar sonra İran’a açılan sınır kapıları kapatıldı. Yine Mart ayında Newroz bayramı nedeniyle Van’a turist olarak gelen İranlılar görüldü. Oysa İran’da Şubat ayı itibariyle salgından kaynaklı ölüm haberleri yayılıyordu. Yine iki ay önce Türkiye’nin İdlib’e girmesiyle birlikte pazarlık konusu edilen mültecilerin Yunanistan sınırlarına dayanmaları. Mesela bizler orada bekleyişte olan mültecilerin sağlık durumlarının ne olduğunu, nelere maruz kaldığını bilmiyoruz.    Sağlık Bakanlığı, AKP yönetimi daha çok ‘evde kal’ tedbiri üzerinden süreci yönetiyor. Bu süreç sadece ‘evde kal’ şeklinde yönetilecek bir süreç değil. Ülkede hali hazırda yaşanan ekonomik kriz, kadın ve çocukların sorunları, emekçilerin sorunları artarak sürüyorken, diğer taraftan sağlık emekçilerinin yaşadıkları sorunlar var. Bizler bu sorunların tamamının ortak akıl yoluyla çözülebileceğini düşünüyoruz. Bizim de çağrımız olsun buradan, ortak akıl yoluyla ülkenin içinde bulunduğu tüm sorunlar çözülebilir.     “Sınır kapıları kapatılsa dahi Van’a bağlı İran’a sınırı olan ilçelerde kaçak yollardan mültecilerin gelişleri sürüyor. Mültecilerin girişlerine yönelik önlemler yetersizdir.”   *Van’da alınan tedbirleri nasıl buluyorsunuz? İran’a sınır kapılarının kapalı olmasına rağmen geçişlerin devam etmesini, mültecilere ilişkin alınan tedbirler yeterli midir?   Van’daki durumu değerlendirmek gerekiyor. İran sınır kapıları çok önemli çünkü Çin’den virüsün İran'a yayıldığını biliyorduk. Yani Şubat ayında İran’da ölümlerin başladığı dönemlerde sınır kapıları kapatılmadı. Haftalar sonra sınır kapıları kapatıldı. Sınır kapıları kapatılsa dahi Van’a bağlı İran’a sınırı olan ilçelerde kaçak yollardan mültecilerin gelişleri sürüyor. Mültecilerin girişlerine yönelik önlemler yetersizdir.   *Halkların Demokratik Partisi (HDP) yönetimindeki 8 belediyeye kayyım atandı.  Salgının dünya ve Türkiye’de ciddi boyutlara yükseldiği şu süreçte kayyım atamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?   AKP-MHP faşist bloğunun Kürtlere dönük düşmanca politikaları her dönemde olduğu gibi salgın sürecinde de devam ediyor. Ciddi bir salgın varken, halkın kazanımlarının da gasp edilmesi ciddi bir sorundur. Kürtlere dönük ciddi anlamda ayrıştırıcı, ötekileştirici bir politika söz konusudur. Batman’da, Silvan da, Lice’de halka yönelik bu saldırı ciddi kırılmalara yol açtı. Bu saldırılar çok inciticidir. Kürtlere hiçbir şeyi reva görmemedir. Böyle bir saldırının tarifi olamaz. Yaptıkları çalışmalardan dolayı eşbaşkanlar tutuklandı. Batman Belediyesi salgının yayıldığı ilk günden bu yana halka dönük toplu taşıma araçlarında temizlik yapıyordu, toplulukların bulunduğu alanlarda tedbir alıyordu, su faturalarını erteledi. Ama bunlara tahammül edilmedi ve belediyeye kayyım atandı.    Kürt seçmeninin belediyelerine her iki dönemde atanan kayyımlarla kadın kazanımları hedef alındı. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediyelerine atanan kayyımların bölgede belediye bünyesinde faaliyet yürüten Kadın Politikaları Müdürlüklerinin kapatılması, müdürlük kapsamında kadın yaşam merkezlerinin işlevsiz kılınması, yaşam merkezleri bünyesinde kurulan sığınma evlerinin kapatılması ile birlikte kadınların şiddet gördüğü mekanlara geri gönderilmesine neden oldu. Öte yandan kadın isminin yer aldığı tabela, yine Kürtçe tabelalara yönelik saldırılar. Kayyım politikalarının yine eşbaşkanlık sistemini hedef alması ile birlikte tutuklanan birçok belediye eşbaşkanı hakkında hazırlanan iddianamelere suç konusu edilmesi. Tüm bunlardan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki iktidarın kayyım politikalarının amacı kadın ve Kürt düşmanlığı politikalarıdır.   Kayyımlarla açıkça şu mesaj verilmek isteniyor: “Süreç ne olursa olsun Kürt sorununa dönük yaklaşım baskı, gözaltı ve tutuklamadır. Kürt varlığını kabul etmiyorum. Kürtlere dönük inkar, imha politikalarından vazgeçmeyeceğim.”   “Ekonomik alt yapı oluşturulmadan ‘evde kal’ çağrısıyla birlikte başta ekonomik şiddet olmak üzere kadın üzerinden şiddetin birçok boyutunun artması kaçınılmaz olur.”   *Çin’de salgının yayılmasıyla birlikte kadına yönelik ‘ev içi’ şiddet arttı. Türkiye’de ‘evde kal’ çağrılarıyla birlikte kadına dönük şiddette artış yaşanıyor, şiddete karşı nasıl önlemler alınabilir?   Kadınlar açısından şiddetin çok yoğun yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz. Yani neredeyse her gün bir kadın öldürülürken, bir ayda 40 kadının erkek şiddetinden kaynaklı katledildiğini biliyoruz. ‘Evde kal’ çağrısıyla birlikte var olan şiddetin artmaması için çeşitli kadın kurumları ve kadın platformlarının sosyal medya aracılığıyla paylaştıkları iletişim numaraları önemlidir. Bizler de TJA olarak tüm mahallelerle iletişim halindeyiz. Gelişebilecek şiddet konusunda her bir kadının duruma duyarsız kalmaması gerektiği bir süreci yaşıyoruz.   ‘Evde kal’ çağrısıyla birlikte birçok iş yeri bünyesindeki işçileri ücretsiz olarak izne ayırdı. Hali hazırda birçok iş yeri işçilerinin işine son verdi. Dolayısıyla ekonomik alt yapı oluşturulmadan ‘evde kal’ çağrısıyla birlikte başta ekonomik şiddet olmak üzere kadın üzerinden şiddetin birçok boyutunun artması kaçınılmaz olur. Çünkü özellikle ekonomik anlamda henüz hiçbir önlemin alınmadığı Van’da yurttaşların birçoğu çalıştırıldığı yerden ücretsiz ayrılmak zorunda kaldı. Ekonomik anlamda sorunların patlak vermesiyle birlikte kadına yönelik şiddet iki katına çıkacaktır.   Kadınlar olarak bu virüse karşı mücadele ederken, evde kalma durumunda da yaşanacak şiddete karşı mücadele ağlarını büyütmemiz gerekiyor. Dayanışmayı büyütmemiz gerekiyor. Kadınların üzerine düşen sorumluluklar çok büyüktür. Hassas bir dönem, duygusal bir dönem içeriye kapanan insanların yaşadığı psikolojik travmalar var, kaygılar var, korkular var. Yaşanan bu travma karşısında her bir bireyin ciddi anlamda görev ve sorumluluk alması gerekir. Belirsiz bir süreç ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla bizim bir araya gelmek, bunları konuşmak ve tartışma yapabilecek yollar, yöntemler geliştirmemiz gerekir. Bunun için sokağa çıkmadan ortak gruplar oluşturmamız gerekiyor. Ev içinde yaşanan şiddete dönük kadına ulaşabileceğimiz yöntemler geliştirmek gerekiyor. Alo şiddet hatları kurulabilir.