HDK: Salgına karşı toplumu savunalım 2020-03-30 09:58:11   İSTANBUL -  “Salgına karşı toplumu savunalım” diyen HDK, salgın döneminde kadınların yaşadığı şiddet, tutsakların infaz yasasında yer alamaması ve işçilerin yaşadığı sorunlara dikkat çekerek, halk dayanışma ağlarının örülmesini istedi.     Halkların Demokratik Kongresi (HDK), “Salgına karşı toplumu savunalım” başlığıyla yazılı açıklama yaptı. Koronoavirüs (Covid-19) salgınının yeryüzünde kitlesel ölümlere yol açarak ve derin ekonomik, toplumsal ve siyasi krizleri tetikleyerek yayılmasını sürdürdüğüne dikkat çekilen açıklamada, salgının Türkiye’de ise AKP-MHP iktidarının politikaları yüzünden her geçen gün hız kazanarak yayıldığı ifade edildi.   Salgınla ile ilgili bilgilerin açık ve şeffaf biçimde paylaşılmasını isteyen HDK, devletin salgının yayılmasını önlemek için ülke içine girişi engelleyerek sıkı tedbirler alması gerektiğine vurgu yaptı.  Hastalığın Türkiye’de yayılmaya başlaması ile Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve diğer emek-meslek örgütleri ile beraber sürecin şeffaf olarak yürütülmesi gerektiğinin belirtildiği açıklamada, bu süreçte “evde kal” çağrıları ile devletin sorumluluklarından kaçtığı ifade edildi.    ‘Salgını fırsata çevirerek kayyum atadı’   HDP’li belediyelere kayyım atanmasına da değinilen açıklamada, “Toplumun salgın önlemleri noktasında beklentileri bir yana, alışılagelmiş politikalar hız kesmeden devam ediyor, hatta salgın fırsata çevrilerek HDP belediyelerine kayyımlar atanıyor, operasyonlar yapılmaya devam ediyor. Tüm dünyada salgının vahameti çarpıcı bir boyutta sergilenip çözüm arayışları söz konusu iken, AKP-MHP iktidarı Kürtler açısından değişen bir şey yok algısı oluşturuyor ve saldırılarına devam ediyor. AKP-MHP iktidarı, Kürt halkının bir de salgına maruz kalarak insani bir trajedi yaşamasının koşullarını muhafaza ediyor” denildi.    Salgına karşı hükümetin açıkladığı “destek paketi”ne de dikkat çekilen açıklamada, paketin sermayeye hizmet olduğunun altı çizildi.    ‘İnfaz yasasında insani etik yegane kriter olmalıdır’   Uyuşturucu suçları, cinayet, kadınlara karşı şiddet, çocuk istismarı gibi suçlar tasarıda infaz indirimine konu olabildiği hatırlatılan açıklamada, şöyle devam edildi: “Muhalif siyasetçiler, basın mensupları ve düşüncelerini ifade ettikleri için cezaevlerinde bulunanlar tasarının kapsamı dışında bırakılıyor. Dahası, hükümetin niyeti tasarı yasalaştığında tahliye olacak 100 bin civarında adli suçludan boşalan yerlere de muhalifleri doldurmak gibi görünüyor. İnfaz yasasında değişikliklerde insanilik etiği, eşitlik ve adalet ilkeleri yegâne kriter olmalıdır. Muhalif siyasetçiler, basın mensupları ve düşünceyi ifade suçlamasıyla cezaevlerinde tutulanlar ve siyasi hükümlüler ayrımcılığa maruz bırakılamaz.”   ‘Mülteciler sınıra yığdırıldı’   Açıklamanın devamında, sınıra yığılan mültecilerin durumuna da işaret edildi ve “AKP-MHP hükümeti, salgının varlığını resmen kabul etmediği esnada Yunanistan ve Bulgaristan sınırına yığdığı; sahil kasabalarında insan tacirlerinin ve denizin insafına teslim ettiği mültecileri, AB’ye bu yolla baskı yapamayacağını anladıktan sonra, zorla sınıra yığdığı gibi; gene zorla otobüslere doldurarak Anadolu şehirlerine gönderdi.  Umreden dönenlerin yanı sıra, her türlü sağlık hizmetinden yoksun olarak, devlet zoruyla oradan oraya sürüklenen mülteciler de salgının hem kurbanı hem de muhtemelen taşıyıcısı oldular” denildi.    ‘Sığınma evlerine gitmek için darp raporu gerekiyor’   Kadın kurumlarıyla birlikte yapılan araştırmalarda, salgın süresince sığınaklara mevcut durumda yalnızca çok yüksek can güvenliği riski olan kadınların alındığının ortaya çıktığı hatırlatılan açıklamada, “Bu kriterler de maalesef şeffaf olmadığı için kadınlar sığınma evlerine giderken hangi koşullarda gidebileceklerini bilmiyorlar. Yine sığınma evlerine gitmek için darp raporu ve korona testi isteniyor ve bunlar polis aracılığı ile yapılıyor. Kadınlar bu yollara başvurma konusunda tedirginlik yaşıyor” diye belirtildi.    Açıklamada ayrıca Kanal İstanbul ihalesi de eleştirilerek, “Yoksul emekçilere doğrudan gelir desteği vermekten kaçınan hükümetin Kanal İstanbul ihalesi yapması ve bu proje için sadece bu yılın bütçesine 8 milyar lira ödenek koymuş olması, hükümetin niteliği ve niyeti konusunda son şüpheleri de ortadan kaldırdı” diye vurgulandı.   Salgının kıyıma dönüşmemesi için alınması gereken zorunlu önlemler ise şöyle sıralandı:   “*Devlet özellikle gıda tedarik zincirinde bir kopma yaşanmasına karşı tedbirli olmaya zorlanmalı, zaruri ihtiyaçlar dışındaki üretim faaliyetleri durdurulmalı, toplumun fiziksel hareketliliğinin asgari düzeye indirilmesi için kamu emekçilerine, işçilere ücretli izinler verilmeli ve serbest meslek sahipleri ekonomik teşviklerle evde kalmaya özendirilmeli ve özel hastaneler dahil bütün hastanelerde salgınla ilgili sağlık hizmetleri herkes için parasız olmalıdır.   *Cezaevlerinde bulunan bütün tutuklular, tutuksuz yargılanmak üzere derhal salıverilmelidir.   *Kadınların ve çocukların ev içi şiddete ve istismara daha çok ve daha yoğun uğrayacağı göz önünde bulundurularak şiddetle mücadeleye yönelik daha etkili ve çok dilli mekanizmalar kurulmalı ve var olan mekanizmaların etkinleştirerek kadınların başvuru yapmasının önü açılmalıdır.”    Toplumsal dayanışma    İnsan yaşamını ve toplum sağlığını öncelemenin yollarının toplumsal dayanışmadan geçtiği ifade edilen açıklamada son olarak da şöyle denildi: “Bu bilinçle oluşturulan halk dayanışma ağları ve benzeri çabalar yeni bir yaşamı inşa etmenin hem deneyimleri hem de umut kaynağı olarak kendini gösterecektir. İnsanlarımız, özellikle Kürt şehirlerinde ‘sokağa çıkma’ yasağı ile ilgili kötü hatıralara sahiptir. ‘Sokağa çıkma yasağı’nı değil; sağlığımızı koruyabilmek için, çok katı izolasyon ve karantina şartlarının sağlanması gerektiğini özenle anlatmaya devam edeceğiz.”