Aysel Koç 6 ay boyunca tek başına bir koğuşta kalmış 2020-03-10 14:08:30   ANKARA -  Yaşamına son verdiği iddia edilen tutsak Aysel Koç’un yaşadığı hak ihlallerini aktaran İHD, Aysel’in epilepsi hastası olmasına rağmen 6 ay boyunca tek başına koğuşta kaldığını, geçirdiği epilepsi krizlerinde bir kere dilini yuttuğunu, oradan bir tutsağın yardım ettiğini ve görevlilerin gelmediği bilgisini paylaştı.    Ankara’da 3 Mart günü Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde hükümlü olan tutsak Aysel Koç yaşamına son verdiği iddia edilmişti. İnsan Hakları Derneği (İHD) Hapishane Komisyonu Ankara Şubesi, Aysel Koç’un yaşamını yitirmesine yönelik ziyaret ettiği Sincan Cezaevi’nde yaşanılan ihlalleri şube binasında basın toplantısı düzenleyerek kamuoyuyla paylaştı. Açıklamayı avukat Ömer Faruk Yazmacı yaptı.   Yetkililerden Aysel Koç’a: Şurada yeni bir cezaevi yapacağız, tek tip kıyafet giydireceğiz   Aysel Koç’un yaşamını yitirmesinden sonra Adli Tıp Kurumuna gittiklerini ve ailesi ile görüşme yaptıklarını belirten Ömer, Aysel’in ailesinin yaptığı bir telefon görüşmesinde, “Beni buradan sağ çıkarmayacaklar” dediğini ve Aysel’in epilepsi hastası olmasına rağmen tek başına bırakıldığını kaydetti. Ömer, “8 yıldır 4 kadın mahpus olarak birçok cezaevinde kaldıkları ve son 3,5 yıldır da Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulundukları dönemde kendilerine ayrı bir tecrit uygulandığını, spor, atölye gibi faaliyetlere sadece 4 kişi olarak çıkarıldıklarını, sohbet haklarının engellendiğini, 4 kişinin hiçbir yere çıkarılmadıklarını, bunun sebebini sorduklarında cevap alamadıklarını ifade etmişlerdir. Aysel Koç’a yetkililer tarafından ‘Bekleyin ağırlaştırılmış müebbet alacaksınız, şurada yeni bir cezaevi yapacağız, tek tip kıyafet giydireceğiz” dediklerini ifade etmişlerdir” dedi.   ‘Epilepsi krizlerinde hiçbir görevli gelmemiş’   Aysel’in epilepsi hastası olmasına rağmen cezaevi görevlileri tarafından kafasının koğuş kapısına sıkıştırıldığını, yerlerde sürüklendiğini, buna şahit olan üç arkadaşının mahkemede dile getirmesine rağmen bir sonuç alınmadığı bilgisini veren Ömer, Aysel’in yaşadığı ihlalleri şöyle aktardı: “Sözlü ve dilekçelerle idareye Aysel’in başka bir cezaevine naklinin yapılmasını, tedavi edilmesini, durumunun iyi olmaması nedeniyle başkalarıyla rotasyona tabi tutulmasını istediklerini, epilepsi hastası olduğunu ve 7 yıldır ‘keppra’ adlı ilaç kullandığını, sık sık epilepsi krizi geçirdiğini, bir defasında dilini yuttuğunu, koğuşta kalan diğer 3 kişinin zor durumda kaldığını, hiç bir görevlinin gelmediğini, bu nedenle bir mahpusun elini Aysel’in ağzına sokarak hayatını kurtardığını, Aysel’in 6 ay boyunca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan mahkûmların yan koğuşunda tek başına kaldığını, tek başına kalırken üç kez epilepsi krizi geçirdiğini, bir kez epilepsi krizi sırasında elindeki bardağın kırıldığını ve kırılan bardaktaki camların üzerinde titreyerek kriz geçirdiğini ve yaralandığını, ölmeden önce de 25 Şubat’tan sonra 7 gündür tek başına bir koğuşta kaldığını anlatmışlardır.”   ‘Kuşlarımı, kitaplarımı, defterlerimi size göndereceğim’   Aysel’in yaşamına son veremeden önce yan taraftaki koğuşa bağırarak, “Nasılsınız, ben hiç iyi değilim, kuşlarımı, kitaplarımı, defterlerimi size göndereceğim, sizi seviyorum” dediğini ifade eden Ömer, Aysel’in son sözlerini bütün mahkumların duyduğunu, mahpusların da seslenerek moral verdiğini ve 2 Mart’ta açık görüşler bittikten sonra saat 14.30 sularında yalnızca bir görevlinin “Aysel” diye seslendiğini daha sonra kapının önünde haykırmaya başladığını aktardıklarını kaydetti.    ‘3 kadının hükmü kesinleşmeden sürekli tecrit altında tutulmuşlar’   Aysel’in tüm süreçlerini göz önünde tutulduğunda sistemli bir şekilde hak ihlaline maruz kalındığına dikkat çeken Ömer, “Epilepsi hastaları sebebi ne olursa olsun tek başlarına tutulamazlar. Ancak daha önce 6 ay süreyle ve 25 Şubat’tan ölümüne kadar olan 7 günlük sürede tek başına tutulmuştur. Arkadaşlarının ve ailesinin verdiği beyanlara göre de çeşitli zamanlarda sözlü ve fiziki şiddete maruz bırakılmıştır. Hasta olmasına ve tedavisi yönünde çeşitli kereler dilekçe yazılmasına ve sevk talep edilmesine rağmen bunlar yapılmayarak süreç adeta hızlandırılmıştır. Aysel ve aynı davadan yargılanan 3 kadının hükmü kesinleşmeden sürekli bir tecrit altında tutulduğu, sosyal faaliyetlerden yararlandırılmadığı, diğer mahpuslarla görüştürülmediği, bu durumun ayrıca bir cezalandırma olduğu anlaşılmaktadır” diye belirtti.   ‘Yaşam hakkı kutsaldır devlet bunu korumakla görevlidir’   Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yaşamının korunması yönünde gereken tedbirleri almakla yükümlü olan idarenin gerekenleri yerine getirmediğini söyleyen Ömer, “Tüm bu ihmallerden ve hak ihlallerinden sorumlu olanlar hakkında derhal soruşturma başlatılmalı, yükümlülüğü bulunanlar hakkında cezai işlemler uygulanmalıdır. Yaşam hakkını ortadan kaldıran ve tecrit içinde tecrit uygulatan cezaevi rejiminin tüm insan onurunu hiçe sayan uygulamalara son verilmelidir. Yaşam hakkı kutsaldır ve devlet bunu korumakla görevlidir” sözlerini kaydetti.