‘Kuzey ve Doğu Suriye’de yürütülen savaş işgal ve paylaşım savaşıdır’ (1) 2020-02-12 10:35:20   Roj Hozan   HABER MERKEZİ - TEV-DEM Koordinasyon üyesi Foza Yûsif, “Coğrafyamızda savaşı yürüten güçlerin amacı kesinlikle kalıcı çözüm odaklı huzur ve barışı esasına alan bir amaç değil, aksine bölge halklarının iradesi ve geleceğine karşı bir işgal ve paylaşım savaşıdır. Bölgemizde yeni bir yaşam alternatifi gerçekleşiyor. Halkların söz ve karar sahibi olduğu özgür yaşam sistemidir bu” dedi.   PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999 tarihinde uluslararası komployla Türkiye’ye getirilişi 21’inci yılına girdi. Demokratik Halk Hareketi (TEV-DEM) Koordinasyon üyesi Foza Yûsif, uluslararası komplo, Ortadoğu’da gelişen kriz, Ortadoğu ve Kuzey- Doğu Suriye’de yaşanan savaşın komployla ilişkisine dair ajansımıza önemli değerlendirmelerde bulundu.   Üç bölüm olarak vereceğimiz röportajın ilk bölümünde Foza Yûsif, 3’üncü dünya savaşının Kuzey ve Doğu Suriye ile Ortadoğu’ya yansımasına dikkat çekiyor.     *Kuzey ve Doğu Suriye’de gelişen 3’üncü Dünya Savaşı’nın seyrini bize değerlendirebilir misiniz?   Bölgede askeri siyasi ve ekonomik yöntemlerinde kullanıldığı çok boyutlu bir savaş yürütülmektedir. 3’üncü dünya savaşının asıl amacı bölgeyi parçalamaktır. Bölgemiz genelinde yürütülen savaş siyasi askeri ve ekonomik yönleri olan kapsamlı bir savaştır. Yürütülen üçüncü dünya savaşının asıl hedefi yeni paylaşım planları ve bölgenin istikrarsızlaştırılmasıdır. Ortadoğu’da birinci ve ikinci dünya savaşını yürüten aynı hegomonik güçler bugün yine kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’yu yeniden parçalayıp dizayn etmek istemektedirler. Şüphesiz bu savaşın bizim üzerimizde de büyük etkisi var. Savaşın merkezi durumunda olan bölgemiz ve özellikle Kuzey ve Doğu Suriye’de bunun etkileri açık bir şekilde görülebilmektedir.   ‘Bütün güçler Suriye üzerinde güç sahibi olmak istiyor’   Topraklarımız üzerinde çok sayıda uluslararası ve yerel gücün müdahalesi sürmektedir. Bunun en büyük nedenlerinden biri bölgemizin jeostratejik konumudur. Aynı zamanda Kürtlerin Ortadoğu ve bölgede büyük bir güç ve role sahip olması diğer bir diğer etken. Kürdistan’ın parçalanması sürecinde birçok plan devredeydi. Bugün de Kürdistan coğrafyası ABD ve Rusya arasındaki güç mücadelesinde değişim ve dönüşümün merkezi durumuna getirilmiştir. Bütün bu güçlerin emelleri coğrafyamız ve Suriye üzerinde güç sahibi olmaktır ki Ortadoğu üzerinde de güç sahibi olabilsinler. Bu gerçekliğe bağlı olarak durum bizi de etkisi altına alıyor. Örnek olarak Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê ve İdlib’de yaşananlar da bu duruma bağlıdır.   ‘Bizim alternatifimiz yeni yaşam ve halkların söz ve karar sahibi olduğu bir sistemdir’   Coğrafyamızda savaşı yürüten güçlerin amacı kesinlikle kalıcı çözüm odaklı huzur ve barışı esas alan bir amaç değil, aksine bölge halklarının iradesi ve geleceğine karşı bir işgal ve paylaşım savaşıdır. Bölgemizde yeni bir yaşam alternatifi gerçekleşiyor. Halkların söz ve karar sahibi olduğu özgür yaşam sistemidir bu. İşgalci güçler kendi çıkarlarını korumak için halkların birlikte söz ve karar sahibi olduğu böyle bir sistemi elbette ki istemiyorlar. Çünkü tarih boyunca ancak halkları birbirine kırdırarak iktidarlarını sürdürebilmişlerdir. İşte bu yüzden diyoruz ki 3’üncü dünya savaşının merkezi Kürdistan’dır, Ortadoğu’dur. Suriye’de bunun bir parçası. Bugüne kadar yaşanan yıkıma karşı herhangi bir çözüm ve alternatif sistem oluşturulamadığından bu savaş halen devam ediyor. Yürütülen uluslararası siyaset kaosu kaosla yönetmedir.   *Türkiye’nin Rusya ve ABD ile ilişkilerini nasıl görmek gerekir?   Şüphesiz ki Türkiye-Rusya arasındaki ilişki 2017’de başladı. Bu ilişki Suriye’de işbirliği esasına dayanıyor. Nedeni de Rusya’nın NATO üyesi olan Türkiye’yi özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra NATO’dan uzaklaştırmak istemesidir. Zamanla bu süreç içerisinde ekonomik anlaşmalarında olduğu bir ittifaka evirildi. Oysa İdlib’de de görüldüğü gibi birçok bölgede bu iki ülke arasında çıkar çatışması yaşanmakta. Tam bu anlaşmazlıklara rağmen karşıymış gibi duran güçler aynı zamanda birçok konuda birbirlerini desteklemektedirler.   ‘Türkiye siyaseti kaybetmiş bir siyasettir’   ABD Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasından rahatsız. Türkiye bu gerçeği çok iyi biliyor. Türkiye ağırlığını ortaya koymak ve aynı zamanda NATO’daki yerini korumak için Rusya’ya yakınlaşma politikası yürütmektedir. Bu şekilde Rusya’yı da kendine mecbur bırakma çabasında. Türkiye politikasını terörist ve hiçbir çözüm projesi olmayan güçlere dayandırdığından bir ilerleme kaydedemeyecektir. Türkiye bu terör yöntemleriyle Ortadoğu siyasetinde yeni bir durum yaratamaz. Bize göre Türkiye’nin bu siyaseti kaybetmiş bir siyasettir. Türkiye artık baş aşağı gitmekte ve Ortadoğu ve dünya için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Kazanma şansı yoktur. Türkiye siyasetiyle halkların düşmanlığını yaparak bütün tarafların çıkarlarını tehlikeye atmakta ve her geçen gün daha çok ekonomik ve siyasi olarak çöküş yaklaşmaktadır.   *İdlib’de süren savaşın seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz?   Astana’da gerçekleştirilen toplantı, Suriye’nin istikrarından bazı şeylerin ateşkesle üstünün örtünmesine dönük gerçekleştirilen bir toplantıydı. İdlib’de yaşananlar bu anlaşmanın sonuçlarından biridir. Anlaşma bir süreliğine bazı şeyleri durdurmuş olabilir ama Astana’ya garantörlük yapan güçler de kalıcı bir çözüm projesine sahip değiller. Durumun her geçen gün daha da kötüye gittiği gözler önündedir. Dış güçlerin kendi çıkarlarına göre gerçekleştirdiği Astana görüşmelerinin sonuçlarından biri de Türkiye’nin bugün İdlib’de DAİŞ’ten bir farkı olmayan Cebhet El-Nusra, Heyet Tehrir-El Şam gibi terörist örgütleri desteklemesidir. Bu devletlerin çıkarları tehlikeye girdiğinde çatışmalar devam ediyor ve kısmen aralarında anlaşma sağlandığında bu çatışmalar donduruluyor. Kalıcı bir çözümleri olmadığından Suriye halklarını ölüm ve göçe mecbur bırakarak bu savaşın sonucunda Suriye’yi yok etmektir. Rusya, Suriye’nin tamamında varlığını kalıcılaştırmak istiyor. İdlib’de süren savaş Ortadoğu ve Suriye’nin savaş tablosunun bir parçasıdır.   *Suriye Rejimiyle yapılan anlaşmanın siyasi boyutu nasıl ilerliyor?   Türkiye’nin işgaline karşı QSD, Rusya ve Suriye rejimi arasında bir anlaşma gerçekleştirildi ve bu anlaşmaya göre Rejim ve Rus güçleri belli bölgelerde yerleştirildi. Bu olumlu bir adımdı ama Suriye’nin toprak bütünlüğü ve kalıcı bir çözümün sağlanması için sadece askeri ittifaklar değil temel sorunların çözümü için köklü siyasi çözümlerinde geliştirilmesi gerekmektedir. Siyasi ittifaklarında gerçekleşmesi önemlidir yoksa Türkiye’nin işgal tehditlerinin sonu gelmez ve her geçen gün daha da büyüyecektir. Ne yazık ki siyasi ittifak gerçekleştirme çalışmaları daha bir sonuca ulaşmamakla beraber arayışlar devam etmektedir. Suriye’nin kısa bir süre içerisinde çözülmeyecek kadar çok büyük sorunları var. Ancak bu sorunların siyasi çözümü için ısrarcı olmak gerekmektedir. Bu konuda Özerk yönetim ve bölgedeki siyasi partilerin güçlü bir iradesi var ve diyaloğa hazırdırlar. Demokratik ve siyasi çözüm konusunda ısrarcı olmalıyız. Çünkü sadece askeri yöntemlerle Suriye’nin sorunları çözülemez.   ‘İşgal projelerinden dolayı Arap ülkeleri de Erdoğan’a karşı tepkililer’   Türkiye bölgenin geleceğinde söz sahibi olmak için bütün bölgedeki enerji kaynakları üzerinde etki sahibi olmak istemektedir. Ayrıca Erdoğan’ın uzun süreli hedefi de Osmanlı hayalidir. Arap coğrafyasını Osmanlı toprakları olarak dillendirmesi ve Libya’yı da Osmanlı’nın bir parçası olarak tanımlaması bölgede barışı sağlamaktan çok sorunların derinleşmesine neden olmakta. Bu yüzden Türkiye bölgede çok iyi karşılanmamakta ve Libya güçlerinin bu konudaki yaklaşımları çok önemlidir. Eğer uluslararası bir müdahale gerçekleşmezse Libya’nın durumu Suriye’ninki gibi olacaktır. Türkiye’nin Akdeniz üzerinde hakimiyet kurma emelleri Tunus, Cezayir ve Mısır gibi Arap dünyasında da büyük bir tepkiyle karşılanmaktadır. İşgal projelerinden dolayı Arap ülkeleri de Erdoğan’a karşı tepkililer.   Yarın: Komplonun amacı özgür Kürt’ü perspektifsiz ve iradesiz bırakmaktır