‘Sur ana davasının tefrik edildiğini duruşma günü öğrendik’ 2020-02-08 09:02:44   DİYARBAKIR - Sur ana davasında yargılanan kişilerin dosyalarının birbirinden ayrıldığını ancak bundan sanıkların da kendilerinin de haberdar edilmediğini belirten avukat Habibe Deyar, davanın tefrik edildiğini duruşma günü öğrendiklerini söyledi. Habibe, yargılamaların usule uygun yapılmadığına dikkat çekti.    Diyarbakır'ın Sur ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında mahsur kalan ve tahliyeleri ardından gözaltına alınan çoğu çocuk, 19'u tutuklu 40 kişi hakkında açılan davanın duruşması, Mayıs 2017’den bu yana Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Çatışmaların sona ermesiyle mahsur kaldıkları Sur'dan çıkarken gözaltına alınanlar, "Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak" ve "Örgüt üyesi olmak" iddialarıyla suçlanırken, daha sonra “İnsan öldürmeye teşebbüs”, “İnsan öldürme”  ve “Doğrudan anayasal düzeni değiştirme” gibi gerekçelerle hazırlanan ek iddianame dava dosyasıyla birleştirildi.   Dava avukatlarından Habibe Deyar, Sur davasında müvekkilleri olan Sinem Ateş ve ailesinin durumunu aktararak dava sürecini anlattı.   ‘Fatma Ateş ve ailesi Sur’da mahsur kalmıştı’   Yasak sırasında içerde kalan ailelerden birinin Ateş ailesi olduğunu belirten Habibe, “Anne, baba, kızları ve yeğenleri olan gazeteci Mazlum Dolan ile birlikte mahsur kalmıştılar. Bu ailenin sivil olduğu ve mahsur kaldığına ilişkin Diyarbakır Valiliği’ndeki operasyon birimlerine, akrabalar tarafından CİMER’e ve BİMER’e başvurular yapılmıştı. Ailenin sivil olduğu, çatışma arasında kaldığı belirtilerek, çıkarılma talebinde bulunulmuştu. Yapılmış üç resmi başvuru var hatta bu başvuruların bir tanesinde dönemin Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen de ailenin çıkarılması için heyet olarak görüşmüştü. 19 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır Valiliği operasyon birimlerinin mahsur kalan sivillerin kurtarılmasına yönelik ‘hayat koridoru’ adı altında birkaç saatliğine çatışmaların durdurulması, sivillerin çıkartılması işlemi esnasında nereden geldiği hala tespit edilemeyen bir bomba sonucu anne Fatma Ateş vefat etti. Akabinde baba Fahrettin, kızları Fatma ve Sinem 19 Şubat 2016 tarihinde gözaltına alınıp tutuklandılar” diye belirtti.   ‘Tefrik kararını sonradan öğrendik’   Dönem dönem Sur’da mahsur kalanları çıkartmaya yönelik oluşturulan koridorlarda çıkarılan kişilerin tüm dosyaları birleştirilerek Sur ana davasının Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladığını hatırlatan Habibe, “Yargılama esnasında yargılananlardan birkaç kişinin örgüt içerisinde yer aldıklarını kabul etmeleri ile birlikte salonda çok ciddi tartışmalar yaşandı. Duruşmalar her seferinde mahkeme başkanının sanıkların söz hakkına müdahale etmesi, ‘benim sorduğum sorulara cevap verin’ şeklinde sanıklara bağırması ve bunu kabul etmemeleri sonrası çıkan arbedede tüm sanıkların salonu boşaltmaları talimatıyla, usulsüz bir şekilde devam etti. En son mahkeme başkanı değişip yeni gelen başkanın birinci oturumda tekrar aynı tartışma yaşanınca, bir duruşmanın bitip Şubat ayına bırakılan duruşmada mahkeme başkanı ve heyet dosyaların birbirinden ayrılması kararını veriyor. Tüm sanıkların ayrı ayrı yargılanmasına karar veriyor. Bu tefrik kararı hiçbir avukata tebliğ edilmediği gibi hiçbir sanığa da tebliğ edilmiyor. Avukatlara yapılan bir tebligatta yeni esaslı bir dava dosyamızın olduğunu öğrendik. Sadece sanığın adını ve esas numarasını biliyoruz. Duruşma günü gittiğimizde ise dosyanın tefrik edilerek sanıkların tek tek yargılanacağını mahkeme heyetinin sözlü beyanı üzerine öğrendik” dedi.    ‘Gizli tanığa sorulan sorular önce mahkemeye verilecek’   Bu karara itiraz haklarının doğduğuna değinen Habibe, kararın bilgileri dahilinde olmadığını ve taraflara tebliğ edilmediği yönündeki itirazlarının karşılanmadığını söyledi. Habibe, duruşma esnasında müvekkillerinin yakalanmasından çok sonra yakalanan ve nasıl, ne koşularda yakalandıklarını bilmedikleri bir takım gizli tanıkların olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Bu gizli tanıkların beyanlarından bahisle dinlenilmesine karar verildi. Gizli tanıkların dinlenilmesinin bir yönetmeliği var. Ceza Muhakemeleri Kanunu’na uyulmadı. Bir örnek vermek gerekirse mahkeme heyeti, Diyarbakır tanık koruma şube müdürlüğüne müzekkere yazılması ve bizimse sanık müdafi olarak gizli tanığa sormamız istenen sorular varsa bunu öncesinde mahkemeye yazılı olarak bildirmemiz gerektiği noktasında bir ara karar kurdu. Diyarbakır mahkemelerinde uzun süredir ara kararları kurmak için heyet öncelikle ara veriyor. Tabi bu arada tutukluluğun değerlendirilmesi ya da dosyaların eksikliklerinin giderilmesi için müzekkere yazılması gibi işlemler yapılıyor. Fakat dönüp duruşmaya girmemize izin verilmeden duruşma zaptına hem sanığı hem de müdafisini bağlayacak şekilde bir takım kararların tarafımıza elden tebliğ edildiği yazılar yer alıyor. Buda usule tamamen aykırıdır. Bunların yüzümüze karşı söylenilmesi ve belgelerin verilmesi gerekiyor.”    ‘Mahkemelerin bağımsız heyetlerce gözlemlenmesi gerekir’   Duruşmaların ayrı  yapılmasına değinen Habibe, “Kararlar çok hızlı veriliyor. Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi ve savunma için binlerce sayfadan oluşan klasörleri üç günde okuyup savunma geliştirmemiz mümkün değil. Bunun içinden delilleri toplamamız, karşı delilleri ortaya koyabilmek için vaktin olmaması, farklı cezaevlerinde olması sebebiyle hızlı yargılama sürecinin çok hızlı olması, bitme noktasına getiriliyor. Bu durum Diyarbakır’daki avukatların kafasında soru işareti uyandırıyor. Bu soru işaretlerinden bir tanesi, ‘çok alelacele talimat üzerine yapılan yargılamayla mı karşı karşıyayız.’ Tabi bunu şu an bilemeyiz niyet okumak gibi olur. Fakat deneyimlerimizden birçok dosyada bu şekilde olduğunu gördük.  Mesela Ahmet Karatay hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet artı 13 yıl olarak tesis edilen hüküm ve deliller karşısında ki bu cezanın ağırlığı son derece kaygı verici bir ortam oluşturuyor. Yargılamada mahkeme heyetinin tutumu, tavrı bağımsız heyetlerce gözlemlenmesi, rapor edilmesi yargılamanın süjesi olan sanıklar açısından çok önem arz ediyor, belge niteliğini taşıyor” dedi.