Tutsaklara Kürtçe yayınlar verilmiyor: Gerekçe ‘bilinmeyen bir dil’ 2020-02-02 09:08:10   İZMİR - Şakran T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki tutsak kadınlar, Kürtçe hiçbir yayın kendilerine verilmediğini, buna gerekçe olarak “bilinmeyen bir dil” yanıtını aldıklarını aktardı.   Hak ihlallerinin neredeyse her gün artarak devam ettiği cezaevlerinde tutsaklar yakınları ya da avukatları aracılığıyla maruz bırakıldıkları hak ihlallerini kamuoyuna duyurmaya devam ediyor. İhlallerin en yoğun olduğu cezaevlerinden biri olan Şakran T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki tutsak kadınlar, yakınları aracılığıyla gönderdiği mektupta, cezaevinde yaşananları aktardı.   ‘Dilekçeler gönderilmiyor’   Tutsakların Kürtçe yazılı hiçbir yayını alamadıklarının belirtildiği mektupta, buna “bilinmeyen bir dil” şeklinde yanıt verildiği aktarıldı. “Milyonlarca insanın anadili ‘bilinmeyen dil’ statüsüne konuluyor” diye yaşanan duruma tepki gösterildiğinin kaydedildiği mektupta, “Burada yaşadığımız sorunlara dair yazdığımız suç duyuruları ve dilekçeler çoğu zaman gönderilmiyor. Takip etmek için çıkış numarası istediğimizde vermiyorlar. Çünkü göndermiyorlar. OHAL sürecinde getirilen 3 kişilik fotoğraf uygulaması hala devam ediyor ve görüşlerde ailelerle çekilen fotoğraflar için herkesin tek tek kendi fotoğrafının parasını vermesini dayatıyorlar. Fakat her an herkesin parası olmayabiliyor. Genel olarak günlük verilen karavana yeterli düzeyde olmuyor. İaşe bedelini karşılamadığı gibi sağlıklı besleyiciliği olmayan yemekler veriliyor. Vejetaryen beslenen arkadaşlara hasta muamelesi yapılarak diyet yemek veriliyor ve hep aynı çeşit veriliyor. Mutfağın hangi koşullarda olduğunu bilmiyoruz. Yemek ve ekmeğin içinden birçok kez kıl, tüy, ip, böcek çıktı” diye belirtildi.    ‘Hem bizi hem ailemizi zorlayan bir uygulama’   Açık görüşlerde maruz kalınan ihlallere yer verilen mektubun devamı şöyle: “Ayda bir açık görüşümüz yapılıyor. Daha önce bir saat olan açık görüş OHAL sonrası 45 dakika yapılmaya başlandı. Birçok aile İzmir dışından geliyor. Fakat 45 dakika yerine 30-35 dakika görüş yaptırılıyor. Görüş yerine geç götürülüp erken getiriliyoruz. Yine görüşe gelen aile ve tanıdıklarımıza selam dahi veremiyoruz. Görüş cezası vermekle tehdit ediliyoruz. İyice tedirgin ediyoruz, psikolojik bir baskı uygulanıyor. Yeni bir uygulama da görüşçülerin üzerindeki montları çıkartıyorlar. 2 x-ray cihazından geçmesine ve birkaç noktada elle arama yapılmasına rağmen montlar çıkartılıyor. Bu tamamen psikolojik işkence amaçlı bir uygulamadır.  Koliden veya kapıdan içeri verilen giyim eşyaları kullanılmamış olmasına rağmen etiketsiz diyerek alınmıyor. Bu hem bizleri hem de ailelerimizi maddi, manevi zorlayan bir uygulamadır.”   Mektubun geri kalanında cezaevinde yaşanan hak ihlalleri şu şekilde belirtildi:   “Mektuplarımız çok geç veriliyor ve birçoğuna el konuluyor. Aynı zarfta iki kişi mektup gönderemiyoruz. Örneğin ortak bir arkadaşımıza aynı saatte iki kişi yazamıyoruz. BM, AP, AİHM gibi uluslararası kurumlara ve farklı ülke konsolosluklarına yazdığımız mektup ve dilekçeler gönderilmeyip el koyuluyor.    ‘Muayene etmeden gönderiyorlar’   En yoğun sorunlar sağlık problemlerinde yaşanıyor. Revirde bulunan doktor muayene için giden arkadaşlarla hakaretvari konuşarak muayene etmeden üstünkörü cevaplar vererek gönderiyor. Kronik rahatsızlıklar için düzenli yapılması gereken kontrollerin sevkleri yapılmıyor. Doktor ‘yaptım’ diyor ama daha sonra yapmadığı, yalan söylediği anlaşılıyor. Bu konuyla ilgili kurum idaresi de ‘biliyoruz durumu ama yetkimiz dışındadır. Bir şey yapamıyoruz” diyor.    ‘1.Müdür ile görüşmek istiyoruz’   Cezaevinde yaşadığımız sorunlar için kurum 2. müdür ile görüşmeler yaptığımızda sorunları çözmeyip 1.müdüre havale ediyor, bunun üzerine kurum 1.müdürü ile görüşmek istiyoruz. Fakat bizimle haftalardır dilekçelerimiz olmasına rağmen görüşmüyor. Diyalog yoluyla sorunları çözmenin önünü kapatarak provoke etmeye çalışıyor.    ‘Kantinden aldığımız ürünlere bile el konuluyor’   Aylık yapılması gereken aramalar uzun süredir haftalık, 10 günlük periyodlarla yapılıyor. Kantinden aldığımız ürünlere bile el koyuluyor. Zaten ‘arama yapma’ adı altında yaşam alanımız, eşyalarımız talan ediliyor, çoğu gardiyan provokasyon çıkartmaya çalışıyor ve bunlarda 1.Müdürün inisiyatifi dahilinde gelişiyor.    ‘Kitap sınırlaması bir ortaçağ uygulaması’   Kitap sınırlaması uygulaması var. Herkes yanında 10 kitap bulundurabiliyor. Fakat yıllardır içeride olan araştırmaları olan, çalışmaları olan insanlara bu yetmiyor. Ki çalışma alanı olmasa da okumak için kitap sınırlaması bir ortaçağ uygulamasıdır. Bilgiden aydınlanmadan korkunun göstergesidir.”