'Ne yaparsanız yapın gerçekleri halka ulaştırmaya devam edeceğiz' 2020-01-25 09:46:47   Gülistan Azak   İSTANBUL - Gazeteci Meltem Akyol, çok sayıda meslektaşının sarı basın kartının iptal edilmesine şu sözlerle tepki gösterdi: “Bugün iktidarda olanlar dün mağdurlarken biz yine eğilmeden gerçekleri yazdık. Bu tavrı onlar iktidardayken de sürdürmeye devam edeceğiz. Biz biliyoruz ki, gerçek kalıcıdır. Gazetecilik kalıcıdır.”   Türkiye’de gazetecilerin taşıdığı sarı basın kartı uzun yıllardır hep tartışma konusu olmuştu. Bu tartışmalara rağmen gazeteciler bu karta 2015 yılına kadar daha kolay ulaşabiliyorken, aynı yıl Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklerle kartı almak zorlaştı. Basın Kartı Komisyonu’nun yapısında yer alan değişiklik ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlanmasından sonra uzun zamandır yenileme başvurusu yapmış olan gazetecilerin başvuruları dikkate alınmazken, ellerinde bulunan kartlar ise iptal edildi. 2018 yılında Basın Kartı Yönetmeliği’nde bir kez daha değişikliğe gidilerek meslek örgütü temsilcileri komisyondan tamamen çıkarıldı.    Gazetecilerin telefonlarına yanıt verilmedi   Sarı basın kartı, 2019 yılında turkuaz rengine çevrildi ve tüm kartların yenilenmesi için başvuru yapılması istendi. Aralarında geçen bir yıl içinde yüzlerce gazetecinin kartı yenilenmedi. İncelemede olduğu, yenileneceği ifade edilmişti. Bu uzun sürenin ardından eski kartlarını hala kullanabilen gazetecilerin basın kartlarının ise geçtiğimiz Perşembe günü itibariyle iptal edildiği öğrenildi. Kartların neden iptal edildiğine ilişkin hiçbir açıklama yapılmadığı gibi gazetecilerin telefonlarına da yanıt verilmediği belirtildi.   Gazeteciler, Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı’nın yıllardır bu kartı taşıyan gazetecilerin kartlarının neden yenilenmediğini, iptal edilme gerekçelerinin biran önce kamuoyuna açıklamak zorunda olduğunu vurguladı.   Evrensel gazetesinden çalışan gazeteci Meltem Akyol ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın sarı basın kartlarına dönük iptal kararından, kararın nedenleri ve yol açacağı sorunlara, ülkedeki gazetecilerin maruz kaldığı zorluklardan ve mesleki dayanışmanın önem ve gerekliliğine dair birçok konuyu konuştuk.   *Gazeteniz çalışanlarının da aralarında bulunduğu çok sayıda gazetecinin sarı basın kartı iptal edildi. Bu yaşananları bir de sizden dinleyelim.    Aslında gazeteciler iki gün önce basın kartlarını kontrol etmek üzere Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı sitesine girdiler. Çünkü Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik ve yine sarı basın kartı turkuaz rengine dönüştürüleceğinin açıklanmasından sonra zorunlu olarak yenileme başvurusu yapılmıştı. Biz de yenileme başvurusunda bulunmuştuk. Ancak uzun zamandır herhangi bir sonuç alamamıştık. Bu nedenle düzenli olarak kontrol ediyorduk. Perşembe günü arkadaşlar siteye yeniden girip kontrol ederken sarı basın kartlarının iptal edildiğini öğrendiler. İlk etapta Genel Yayın Yönetmenimiz Fatih Polat’ın sarı basın kartının iptal edildiğini öğrendik. Ardından ise haber müdürlerimiz ve gazetemizin çalışanları bilgilerini kontrol ettiler. Kontroller sonucu kartlarının iptal edildiğini gördüler.    Ankara’dan sürekli basın kartı sahibi ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) adına Basın Kartları Komisyonu’nda görev yapmış olan Sultan Özer, Yazı İşleri Müdürü Şengül Karadağ Beyhan ile çeşitli departmanlarda görev yapan 14 gazete çalışanının sarı basın kartı iptal edildi. TGS Genel Başkanı ve Evrensel Haber Müdürü Yardımcısı Gökhan Durmuş da basın kartı iptal edilenler arasında. Kartlarımızın iptal edildiğini öğrendiğimiz anda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na uluşmaya çalıştık. Ancak şuana kadar herhangi bir yanıt almış değiliz. Binin üzerinde gazetecinin kartının iptal edildiği konuşuluyor ancak sayısını henüz öğrenebilmiş değiliz. Çünkü birçok gazeteci yayınlanan haberler sonrası kart bilgilerini kontrol ettikçe öğrenecektir.   *Sarı basın kartlarının iptaline ilişkin neler söylemek istersiniz? İptal kararı gazetecilik mesleğine yönelik ne gibi zorluklara neden olacak?   Basın kartı Türkiye’de uzun zamandır tartışılıyordu. Belki de yalnızca akreditasyon aracına dönüştürülen sarı basın kartları gazetecilerin ücretsiz ulaşım hakkını sağlıyordu. Bunun dışında çok fonksiyonlu olduğunu söylemek güç. Ama olmayışı haber takibi konusunda büyük zorluklara neden olacağı da açık. Örneğin herhangi bir adliyede bir davayı takip etmek istiyorsunuz ancak sarı basın kartınız yok. Sarı basın kartınızın olmayışı mesleki araçlarınızın adliye içine götürmeniz önünde büyük engel oluşturuyor. Bu konu aslında birçok gazetecinin yaşadığı büyük bir sorun. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın sarı basın kartlarına dönük kararı gazetecilerin yaşadığı bu sorunu daha fazla sistematikleştirecektir.    “Dava, ceza, ambargo ile baskı altına almaya çalıştıkları bir gazetenin çalışanlarının elindeki basın kartlarını alarak aslında gazetecilerin haberi izlemesine, Meclis’e girmesine veya herhangi bir devlet kurumunda akredite olmasına engel olmaktır.”   Aslında bizler bir bütünen söz konu durumu bir kart iptali değil, iptalin ötesinde bir olay olarak görüyoruz. Çünkü basın kartının fonksiyonu ve biçimi kadar kartın kendisine dönük de itirazımız var. Basın kartlarının basın örgütleri tarafından verilmesini istiyoruz. Çünkü öteki türlü ‘makbul gazeteci’, ‘makbul olmayan gazeteci’ olarak ya da son Basın Kartı Yönetmeliği’nde belirtildiği gibi, ‘milli güvenliği tehdit edenler’, ‘milli güvenliği tehdit etmeyenler’ şeklinde ayırma durumuna gidildiğini görüyoruz.  Bu ayırma durumunu gerçeği yazmakta ısrar eden gazetecilere dönük sistematik bir baskının bir parçası olarak değerlendiriyoruz. Bu küçük değil, büyük ve önemli bir sorun. Dava, ceza, ambargo ile baskı altına almaya çalıştıkları bir gazetenin çalışanlarının elindeki basın kartlarını alarak aslında gazetecilerin haberi izlemesine, Meclis’e girmesine veya herhangi bir devlet kurumunda  akredite olmasına engel olmaktır. Gazeteciliğe engel olmak demek. AKP’nin iktidarı boyunca yaptıkları ama son 10 yılda belki daha sistematikleşen ve darbe girişimi ile de had safhaya ulaşan baskı ve gerçeği susturma politikalarının bir parçası olarak görmek lazım. Biz öyle görüyoruz.   *Gazetecilerin karşı karşıya kaldıkları zorluklara ve baskılara dair neler söylemek istersiniz?   Gerçeği yazmakta ısrar eden birçok kurum sistematik baskılara maruz kalıyordur. Örneğin bizler iktidarın herhangi bir kademesinde bürokratla ilgili haber yaptığımızda mahkeme kararıyla haberlerimizin içeriği engelleniyor veya yazdıklarımız dava olarak karşımıza çıkıyor. Bu davalar kimi zaman ceza, kimi zaman ise tazminat olarak açılıyor. Hali hazırda gazetemize dönük komik gerekçelerle açılan onlarca dava var. Eleştiri sınırları zaten bu ülkede tamamen ortadan kalkmış durumda. Açıklanan Sayıştay raporlarında bir yığın usulsüzlük yapıldığını görüyoruz. Bu usulsüzlükleri yazdığınızda siz hakaret etmiş oluyorsunuz. Yeni ekonomi programı açıklanıyor. Bu programı bir ekonomist ile değerlendiriyorsunuz. Ekonomist bu programı eleştiriyor ve siz Ekonomi Bakanı’na hakaret etmekten suçlanıyorsunuz. Karşılığında ise hakkınızda tazminat davası açılıyor.    “Biz gazeteciler aslında bu ülkede ayakta kalmak için ayrı sokakta polis sorgusuna rağmen haber takip etmekte ayrı, haberi yazmak için ayrı, ulaştırmak için ayrı direniyoruz diyebilirim.”   Gazetemize dönük mali olarak kuşatma bu baskıların bir yanı, cezaevine atmakla tehdit ve tutuklamalar ise baskıların ikinci yanını oluşturuyor. Biz herhalde en çok sorumlu yazı işleri müdürü değiştiren kurumuz diyebilirim. Çünkü cezalar çok birikiyor ve çok fazla dava ile karşı karşıya bırakılıyoruz. Para cezaları ile hapis cezalarının yanı sıra son zamanlarda karşımıza çıkarılan Basın İlan Kurumu’ndan, ilan ambargosuyla da karşı karşıya bırakıldığımızı söyleyebilirim. Söz konusu ambargoya karşılık okurlarımızın başlattığı okur kampanyasını da cezaya dönüştü. Bu cezaya gerekçe olarak ise her okurumuzun birden fazla gazete alması gösterildi. Biz gazeteciler aslında bu ülkede ayakta kalmak için ayrı sokakta polis sorgusuna rağmen haber takip etmekte ayrı, haberi yazmak için ayrı, ulaştırmak için ayrı direniyoruz diyebilirim. Gerçeğin ne kadar kıymetli olduğunu bilsinler istiyoruz. Her aşamasında çok fazla emek vererek gerçeği halka ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu ülkede gazeteci olmanın her aşaması bir mücadele. Gazetecilere dönük baskılara her geçen gün yenileri eklenerek derinleştiriliyor diyebilirim.   *Meslektaşlarınıza yönelik çağrınız var mı?   Biz bu müdahalelerin hiçbirini kendimize dönük görmüyoruz. Ülkenin birçok yerinde şiddete veya hak gaspına maruz kalmış kadınlar seslerini Evrensel ve kimi basın kurumlarıyla duyurduklarını söylüyor ve bu nedenle Evrensel ile dayanışma içerisinde olacaklarını ifade ediyorlar. Davasını takip ettiğimiz kadınların ve haberini yaptığımız ülkenin her yerinden işçilerden dayanışma mesajları alıyoruz. İktidar güdümünde olan medya tarafından görünmeyen kesimlerin sesi Evrensel ve birkaç kurum, gazete tarafından görüldüğü ortada. Ve saldırıların bu kurum ve gazetelere dönük olduğunu görüyoruz. Gazetecileri destekleyen halk kadar, basın organlarında çalışan gazetecilerin de birbirlerini desteklemesine ve dayanışmasına ihtiyaç var. Biz bu destek ve dayanışmayı bu güne kadar hep yapmaya çalıştık. Bugün iktidarda olanlar dün mağdurlarken biz yine eğilmeden gerçekleri yazdık. Bu tavrı onlar iktidardayken de sürdürmeye devam edeceğiz. Biz biliyoruz ki, gerçek kalıcıdır. Gazetecilik kalıcıdır. Bu vesileyle tüm meslektaşlarıma mücadeleye devam,  okurlarımıza ise baskı altına alınmaya çalışılan gazete ve medya ile dayanışma çağrısında bulunmak istiyorum.   *Son olarak ne söylemek istersiniz?   Dünya tarihi de bizlere göstermiştir ki, zalimler gidicidir. Dünya tarihi gerçekleri yazan gazetecilerle doludur. Öldürülen, tutuklanan, bazen ise ceza davalarıyla susturulmaya çalışılan veya kartı iptal edilen gazetecilerle dolu bir ülkeden bahsediyoruz. Bugün insanların Tansu Çiller ve Mehmet Ağar‘ın nasıl yad edildikleri ile Metin Göktepe, Musa Anter, Hrant Dink ve Uğur Mumcu’nun nasıl yad edildikleri çok açık ortada. Geçicidir biliyoruz. Ama bugün ama yarın kalmayacaklarını biliyoruz. Yeni gelenleri de bu vesileyle uyarıyoruz. Biz buradayız. Gazetecilik bakidir. Ne yaparsanız yapın biz gerçekleri halka ulaştırmaya devam edeceğiz. Medyanın yüzde 95’ini kontrol ediyorken bile Evrensel’i, Jinnews’i, Mezopotamya Ajansı’nı, Yeni Yaşam’ı, BirGün’ü susturmaya çalışmaları aslında ne kadar korktuklarını ve gerçeğin ne denli güçlü olduğunu gösteriyorlar.