'Nurcan'a dağlar ve palamut ağaçları yoldaşlık edecek’ 2020-01-17 09:25:07   MARDİN - Cezaevinde protesto eylemi yaparak yaşamına son veren Nurcan Bakır, yıllarca hasretini çektiği köyünde dağların eteğinde toprağa verildi. Bir palamut ağacının altında doğduğu topraklarla buluşan Nurcan için konuşan arkadaşları, "Direnerek buradan gitti yine direnerek geldi" diye vurguladı.   Balıkesir Burhaniye T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan hasta tutsak Nurcan Bakır, ailesiyle son yaptığı telefon görüşmesinde zulme karşı sessiz kalamayacağını ve her gün rüyasında katledilen çocukları gördüğünü söylemesinin ardından protesto eylemi gerçekleştirerek yaşamını sonlandırdı. Nurcan'ın cenazesini büyük zorluklar içinde alan ailesi, Nurcan'ı doğup büyüdüğü Mardin’in Ömerli ilçesine bağlı Sulakdere (Haciya) köyünde defnetti. 1988 yılında baskı politikaları nedeniyle ayrıldığı ve hasretini çektiği köyüne yeniden gelen Nurcan, 28 yıl kaldığı cezaevi koridorlarından sonra Bagok Dağı’nın kokusunu sonsuza kadar içine çekecek.   Her Kürt kadının bir parçasını bulacağı yaşam hikayesi   "Kürt kadının çekmediği acı mı kaldı?" sorusunun cevabını zorlanmadan bulabildiğimiz bu coğrafyada kadınların acı ile yoğurduğu direniş hikayeleri asla bitmez. Bu hikayelere en çok tanıklık etmiş yerlerden biri olan Ömeryan dağlarında doğup büyüyen Nurcan Bakır da yıllardır devam eden bu hikayenin bir parçası. Zulümle doğup zulme karşı yönünü dağlara verdikten sonra yine "Zulme karşı sessiz kalmayacağım" diyerek hasta bedeniyle yıllarca direndiği zindanda yaşamına son veren Nurcan'ın hikayesinde direnen herkesten bir parça var.   Sürgün ve direnişle geçen bir hayat...   Mardin'in Ömerli ilçesine bağlı Haciya (Sulakdere) köyünde dünyaya gelen Nurcan 13 yaşına kadar köyde yaşamını idame ettirir. Dört bir yanı dağla çevrili kışın ayazına rağmen dört mevsim yemyeşil kalan köyde Nurcan ve ailesi 1988 yılında devlet baskısı nedeniyle Adana'ya göç etmek zorunda bırakılır. Arkadaşlarının anlatırken "Hiç sevmezdi Adana'yı. Buranın dağları ile nefes alıyordu" dediği Nurcan Adana'da da çok kalmadan yönünü dağlara çevirir. 1992 yılında girdiği bir çatışmada yaralı olarak yakalandıktan sonra dört ay boyunca kendisine yapılan işkencelere rağmen konuşmayan Nurcan tutuklanarak cezaevine gönderilir. Mahkeme tarafından 36 yıl hapis cezası verilen Nurcan, bu süre zarfında Malatya, Amasya, Sivas, Elbistan, Gebze ve en son da Burhaniye Cezaevi’ne sürgün edilir.   Sağlık sorunları yaşıyordu   Bu süre zarfında dışarıda olduğu gibi içeride de kendisini herkese sevdiren Nurcan'ı tanımayan yok. 2019 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecride karşı cezaevinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine Nurcan da katılır. 28 yıl boyunca kaldığı cezaevinde birden çok hastalık teşhisi konulan Nurcan, girmemesi için arkadaşlarının bütün ısrarlarına rağmen açlık grevini sonuna kadar sürdürür. Grevin bitmesinin ardından Gebze Cezaevi’nden Burhani'ye ye sürgün edilen Nurcan'ın hastalıkları burada daha da ilerliyor. Sağlık sorunları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduğu öğrenilen Nurcan'ın yaşamına son vermeden önceki son sözleri ise "Her gün rüyamda katledilen çocukları görüyorum bu zulme sessiz kalmayacağım" oluyor.   Palamut ağacının altına defnedildi   Baskılar nedeniyle göç ettiği topraklarına yıllar sonra geri dönen Nurcan'ı burada çocukluk arkadaşları ve köyünün dağları karşılıyor. Kış mevsimine inat ayağımızın altında yemyeşil çimlerden, köyün de Nurcan'ı yıllardır beklediği hissine kapılıyoruz. Kadınlar tarafından omuzlanan Nurcan, hasretini çektiği dağlarını sonsuza kadar koklayıp hasretine son verebileceği bir palamut ağacının altına defnediliyor.   'O bu dağlara bu davaya aşıktı'   Tabutu taşıyan kadınlardan biri olan Naciye İlhan, Nurcan'la çocukluk arkadaşı olduklarını yıllar önce başı dik köyden ayrılan arkadaşının yine başı dik bir şekilde köyüne döndüğünü söylüyor. Nurcan'ın aşkla bağlandığı tek bir davanın olduğunu dile getiren Naciye, "13 yıl boyunca birlikteydik. Onun aşık olduğu, bağlandığı tek bir şey vardı o da bu dağlar ve davası. Bana sürekli ‘ben bu dava dışında hiçbir şeyi sevmiyorum. Ölümüm olsa da buralarda direnirken olsun. Bir şey yapsam da çok büyük olmalı’ diyordu. Daha sonra onlar baskılar yüzünden Adana'ya göç etti. O zaman birbirimizden koptuk. Hiçbir zaman Adana'yı sevmedi. O hep bu dağlara aşıktı buralara bağlıydı" diyor.   'Haksızlık karşısında asla susmazdı'   Naciye sözlerine şöyle devam ediyor: "En son gittiğini öğrendik zaten. ‘Çok büyük bir şey yapmam gerekiyordu’ dedi ve gidip yaptı. Bu dağlardan kopamıyordu. Buranın insanlarını, kokusunu çok seviyordu. O benim canım arkadaşımdı. Bir an olsun birbirimizden ayrılmıyorduk. Her anımız birlikte geçti. Şimdi yıllar sonra buraya yeniden geldi yeniden bir arada olacağız ama ayağı toprağa değmeyecek. Onla çocukken yaptığımız şeyleri yapamayacağız. Buradan hiç gitmek istemiyordu. Onun için ne desem az kalır. Onun gibi biri daha aramızda yoktu. Çok iyi ve adaletli bir insandı. Arkadaşlarını insanları severdi. Hiçbir zaman zulmün karşısında boyun eğmezdi daha küçükken bile adaletsiz bir şey oldu mu ses çıkarırdı. Hepimizden daha güçlüydü. Aslan gibiydi. İnsanların hakkını savunurdu. Şimdi direnerek gittiği topraklarına yeniden direnerek geldi."   'İradesinden ödün vermedi'   Nurcan'ın aile fertlerinden Hacire Bakır ise Nurcan cezaevinde iken sürekli görüşüne gittiklerini söylüyor. Cezaevinde çok zorluk çekmesine rağmen moralinin her zaman yerinde olduğuna değinen Hacire, "Cezaevinde çok zor şeyler yaşadı. Sürekli zor koşullar altında yaşamını sürdürüyordu. İstese de istemese de zorluk çekiyordu. Herkese karşı çok dürüsttü. Allah onun da onun gibi gençlerimizin de hakkını bırakmasın. Her şeye rağmen dışarıda nasıl direndiyse içeride de öyle direndi. Bir an olsun iradesinden taviz vermedi. Ne onu ne de onun gibi gençleri biz asla unutmayacağız" diyerek sözlerini sonlandırıyor.