Nurcan Arslan’ın avukatı: Yargıtay kararı erkek-devlet-yargı üçgeninin vücut bulmuş hali 2020-01-05 09:03:03   Safiye Alağaş   İSTANBUL - Nurcan Arslan’ı katleden Abdullah Melih Barış’ın dosyasını bozan Yargıtay kararını değerlendiren avukat Gülhan Kaya, bu kararın erkek-devlet-yargı üçgeninin vücut bulmuş hali olduğunu vurguladı. Gülhan, Yargıtay kararının bugüne kadar olumlu karar alınmış bütün davalar bakımından bir risk teşkil ettiğinin de altını çizdi.   İstanbul Küçükçekmece’de, 30 Ocak 2016 tarihinde Abdullah Melih Barış, Nurcan Arslan’ı ateşli silahla vurarak katletmişti. Olay sonrası fail Abdullah Melih Barış Bakırköy 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. 12 Nisan 2018 tarihinde davanın karar duruşmasında mahkeme heyeti sanık Abdullah Melih’e “tasarlayarak öldürme” suçundan önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verip, ardından “iyi hal” indirimi uygulayarak cezayı müebbet hapse çevirdi. Yerel mahkemenin kararının ardından sanık ve müşteki avukatları dosyayı Yargıtay’a taşıdı.   Yargıtay sanık lehine kararı bozdu   Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi, “sanığın öldürme kararını ne zaman aldığının anlaşılamadığını ve bu durumun sanık lehine yorumlanması gerektiği”ni ileri sürerek kararın bozulmasına karar verdi. Bozma kararının ardından davanın 7 Ocak’ta 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmesi kararlaştırıldı.   ‘Tasarlayarak öldürme cezasını bozmuş’   Yargıtay’ın kararını değerlendiren Nurcan’ın avukatı Gülhan Kaya, davanın sonuçlanmasının ardından sanık avukatıyla birlikte dosyayı karşılıklı Yargıtay’a taşıdıklarını belirtti. Kendilerinin “iyi hal” indirimi yapılmaması gerektiği yönünden, karşı tarafın ise cezaya itiraz yönünden dosyayı temyiz için başvurduklarını ifade eden Gülhan, Yargıtay’ın karşı tarafın itirazını kabul ederek kararı bozduğunu kaydetti. Gülhan, Yargıtay’ın bozma gerekçesini ise şu sözlerle anlattı: “Yargıtay bozma gerekçesine dair; ‘Abdullah Melih Barış, Tokat’tan İstanbul’a kadar gelmiş doğru. Ruhsatsız silahla gelmiş oda doğru. Fakat dosyada Nurcan’la görüştükleri yerde tasarlayarak öldürdüğüne dair bir emare yok. Yani anlık gelişmiş olay’ demiş. Tasarlayarak öldürme cezasını bozarak, dosyayı esastan bozmuş oluyor.”   ‘Cezadan kurtulmak için iftiralar attı’   Mahkemelerin özellikle kadın katliamı davalarında faillere verilen “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimlerine değinen Gülhan, “Mahkeme Nurcan Aslan davasında, sanığın sayısız iftirasına rağmen tasarlayarak öldürme bakımından değerlendirme yaparak ceza verdi. Haksız tahrik indirimi yapmamış olması da, bu bakımdan olumlu bir karar olarak değerlendirmiştik. Sanık bütün bir yargılama boyunca Nurcan Aslan’ın kendisini tehdit ettiğine dair birçok iftirada bulundu. Aynı zamanda akıl sağlığının yerinde olmadığına dair iddialarda bulundu. Bunların tamamı cezadan kurtulmak ya da en kötü ihtimalle, haksız tahrik indiriminden faydalanmak içindi. Kadın cinayetleri davalarında ‘Rüyamda gördüm beni aldatıyordu. Ya da mesajlaşıyordu. Ben başkasıyla mesajlaştı diye düşündüm’ diyen erkekler vardı. Bunları söylediklerinde haksız tahrik indirimleri aldıklarını çokça gördük. O yüzden Nurcan Aslan davası bu bakımdan olumlu bir karardı. Fakat Yargıtay’ın vermiş olduğu bozma kararı, bu aşamada olumlu kararı ortadan kaldıran bir durumda” şeklinde konuştu.   ‘Tasarlanmış bir eylemdir’    Failin Tokat’tan İstanbul’a ruhsatsız silahla gelerek Nurcan’ı katlettiğini hatırlatan Gülhan, “Öncesinde defalarca Nurcan’ı tehdit ediyor. Nurcan’ın arkadaşlarını, işverenini, akrabalarını arayarak ‘Ya benim olacak ya öldüreceğim’ diyor. Hatta Nurcan şikayette bulunmak için Bakırköy Adliyesi’ne gidiyor. Ama akrabaları araya giriyor. Bu kişide ‘bir daha yapmayacağım’ diyerek özür dileyince Nurcan’ı şikayetten vazgeçiriyorlar. Bunların tamamı dosyaya girdi. Sosyal medyada yaptığı tehditler, tanıkların ifadeleri gösteriyor ki, bu kişinin bu kadar yolu gelmesinin nedeni Nurcan’ı öldürmek. Yani aslında öncesinden planlanmış, tasarlanmış bir eylemdir” diye ifade etti.   ‘Yerel mahkeme kararında diretmeli’   Yeniden yargılamanın sonucunun önemli olduğunu kaydeden Gülhan, şöyle devam etti: “7 Ocak’ta mahkeme iki tür karar verecek. Ya diyecek ki ‘ben bu kararımda zaten gerekçelerini yazdım.’ Ya da Yargıtay’ın istediği doğrultusunda yeni bir karar verecektir. Bizim mahkemeden beklentimiz kararında diretmesidir. Eğer mahkeme kararında direnirse dosya bu sefer Yargıtay Genel Kurulu’na gidecek. Yargıtay Genel Kurulu’nun verdiği karar kesin olacak. Ama eğer mahkeme ‘evet ben Yargıtay’ın bu kararına uyuyorum’ derse bu sefer yeni bir ceza verecek. Burada da vereceği ceza müebbet hapis cezası olacaktır. Buda ‘iyi hal’ indirimi uygulayarak bir bölü altısını uygulayacaktır. Ceza 25 yıla kadar düşecek. Bizim bir diğer talebimiz tutukluluk halinin devamına dair karar vermesidir.”   ‘Bugüne kadar olumlu karar alınmış bütün davalar için risk teşkil ediyor’   Davada failin hak ettiği cezayı almasını istediklerini söyleyen Gülhan, “Yargıtay’ın kararını sadece Nurcan Aslan bakımından değerlendirmiyoruz. Bugüne kadar olumlu karar alınmış bütün davalar bakımından bir risk de teşkil ediyor. Yargıtay ‘ne olursa olsun en küçük bir kırıntısı da varsa ben bunu erkek lehine kullanırım’ demiş oluyor. Devlet 6284’ün uygulanmasıyla ilgili bir genelge çıkardı. Bu genelgenin çıkmasının sebebi de 23 kez suç duyurusunda bulunmuş olmasına rağmen, işlem yapılmayarak öldürülen Ayşe Tuba Aslan’la ilgili. Çünkü hemen bunun sonrasında bu genelge çıkartıldı. Devlet bir yasa çıkarıyor, 'bunun uygulanmasını denetlemedim' diyor” diye ekledi.     ‘Davaya sahip çıkmak önemli’   Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgenin içeriğinin sıkıntılı olduğunu vurgulayan Gülhan, şunları kaydetti: “Kadın cinayetleri olmadan önce koruma yükümlülüğünü yerine getirmeyen devlet, aynı zamanda cinayet olduktan sonra da yargı önüne çıkan kişiye de yargı eliyle yeniden cezalandırmak yerine, her biçimiyle çok daha az cezalar vererek onun önünü açıyor. Yargıtay kararı erkek, devlet, yargı üçgeninin bu biçimde vücut bulduğu kararlardan birisi olarak değerlendiriyoruz. Sadece bunun için değil bütün aldığımız kararlar ve davalar bakımından bir risk teşkil ettiğini, bu bakımdan da davaya sahip çıkmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.”