Kadına yönelik şiddeti önlemek için genelge: Umalım da öyle olsun 2019-12-19 09:08:40   Yeşim Oruç   HABER MERKEZİ - Adalet Bakanı Abdülhamit Gül imzasıyla, kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik yayınlanan genelgeyi değerlendiren akademisyen Eylem Ümit Atılgan, “İstanbul Sözleşmesi ile yan yana koyduğumuzda bizim açımızdan genelgenin içeriği hukuk politikası yaratmak açısından denk değil” diyerek, söz konusu genelgenin hakim ve savcıları harekete geçireceğini ifade etti.    Dünya kadınları şiddet, istismar ve tecavüze karşı eylem ve etkinlikleriyle meydanları doldurmaya devam ediyor. Türkiye’de de kadınlar alanlara çıkarak katledilen kadınlar için adalet arıyor, katledilme ve şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanması için mücadele yürütüyor. Ancak hayatlarına ve haklarına sahip çıkan kadınlar polisin de şiddetini maruz kalıyor.    25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü kapsamında İstanbul’daki Taksim Tünel’de toplanan kadınlara polis saldırmış, kadınlar darp edilerek gözaltına alınmıştı. Polis, Şilili kadınlar tarafından başlatılan ve dünyaya yayılan "Las Tesis" eylemine destek veren kadın örgütlerinin günler öncesinden hazırlandığı danslı eylemine de saldırmış, yine kadınlar darp edilerek gözaltına alınmıştı.    Kadınların örgütlü mücadelesinin üzerine Adalet Bakanı Abdülhamit Gül imzasıyla, kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik genelge yayımlandı. Genelgeye göre “Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Büroları' yaygınlaştırılacak, şiddette bu bürolardaki uzman savcılar bakacak. Kadına şiddetle mücadele kapsamında kadının hayati tehlikesinin bulunması halinde talep aranmaksızın geçici koruma altına alma tedbiri uygulanacak. Genelgeyle, şiddet uygulayana yönelik öfke kontrolü, stresle başa çıkma konularında eğitim, rehabilite, tedavi, muayene tedbirleri talep edilebilecek.   ‘Genelgenin içeriği hukuk politikasına denk değil’   Akademisyen Eylem Ümit Atılgan, bakanlığın yayınladığı genelgeyi yorumladı. “Benim açımdan genelgenin değeri metnin kapsayıcılığı ya da isabetli ifadelerinde yatmıyor” diyen Eylem, İstanbul Sözleşmesi’ni işaret etti. Eylem, “İstanbul Sözleşmesi ile yan yana koyduğumuzda bizim açımızdan genelgenin içeriği hukuk politikası yaratmak açısından denk değil” diye belirtti.    ‘Hakim ve savcılarda bir hareketlenme bekliyorum’   Türkiye’deki hakim ve savcıların insan hakları belgelerini doğrudan uygulama noktasında maalesef çekingenlikleri hatta dirençlerinin söz konusu olduğunu ifade eden Eylem, “Hukuk kültürümüzde Adalet Bakanlığı genelgeleri bir tür harekete geçirici stimüle edici işlevi görür. Hatta 6284 gibi yasalarda bile bunu gördük. Şimdi bu genelgeyle, hakim ve savcılarda bir hareketlenme bekliyorum. Hak savunucularının yargılama sırasındaki talepleri mahkemece değerlendirilirken daha kolaylaşan bir süreçle karşılaşabiliriz” dedi.    Polis için de genelgenin bir işaret niteliğinde olduğunu dile getiren Eylem, “Kurumlar arası bu tür bir iletişim genelgelerde yazmayan kültürel kodlar üzerinden ilerler bizim yargı tarihimizde” ifadelerini kullandı.    ‘Umalım öyle olsun’   Eylem, “Söylediğim tüm çekincelerime rağmen ‘gizlilikle ilgili madde sosyal medyada yürütülen kampanyaların önünü mü almak için endişesi gibi ya da şiddetin asıl kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitliği idealini gerçekleştirmeye yönelik söz söylememesi gibi’ bu genelgeden sonra uygulamayı kadınların, hak savunucularının taleplerine daha açık ve istekli göreceğimizi tahmin ediyorum. Umalım da öyle olsun” diye konuştu.