Kadınlar: Bir kişi daha eksilmemenin yolu ortak mücadeleden geçer 2019-12-19 09:02:58   Gülistan Azak   İSTANBUL - Kadın katliamlarındaki artışın nedeni olarak hükümet politikalarına işaret eden kadın siyasetçiler, “Kadınların bir arada olması hayatlarını kurtarır. Bir kişi daha eksilmemenin yolu ortak mücadeleden geçer” dedi.   Türkiye’de kadına yönelik şiddet, katliam ve çocuk istismarı 2019 yılında da artarak devam etti. İktidar yetkililerinin söylemleri, mahkemelerde uygulanan ‘iyi hal’ indirimleri, cezasızlık, savaş ve militarist politikalar bu artışın temel nedenlerini oluşturuyor. Yine medyada yer alan program ve haberlerin içeriği adeta şiddet ve katliamlara davetiye çıkarıyor. Kadınlar erkek-devlet şiddetinin önüne geçmek için seslerini yükseltmeye devam ediyor.   Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre 2016 yılında 328 olan kadın katliamları 2017’de 409, 2018’de 440’a ulaştı. 2019 yılının ilk 11 ayında ise 430 kadın erkler tarafından katledildi. Artan kadın katliamlarına karşı bir araya gelen kadınlar ise ülkenin birçok yerinde meydanlara çıkarak sloganlar eşliğinde gerçekleştirdikleri basın açıklamaları ve ‘Las Tesis’ dansıyla isyanlarını haykırdı.   ‘Cezasızlık erkekleri cesaretlendiriyor’    Kadına yönelik şiddetin yeni olmadığını ancak son dönemlerde oldukça arttığına dikkat çeken Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Eşbaşkanı Elif Bulut, erkeklere dönük cezasızlık politikaları son buluncaya dek kadın katliamlarının süreceğini vurguladı. Elif, “Cezasızlık politikaları erkekleri cesaretlendiriyor ve bu nedenle kadın cinayetleri hızlıca artıyor. Bir örneği hiç unutamıyorum. Bir avukat arkadaşım paylaşmıştı. Erkek ceza alıyor ve şaşırarak  ‘kadın öldürmenin cezasının olabileceğini bilmiyorum’ diyor. Bu, birkaç yıl önce yaşanmış bir olay. İşte bu denli pervasız olabiliyorlar” diyerek kadın katliamlarına karşı yargının tutumuna işaret etti.   ‘Yasalar uygulanmıyor’   Son dönemde kadın kazanımlarına yönelik saldırılarda artış söz konusu olduğunu kaydeden Elif, kadınların kazanımı olan 6284 sayılı kanun ile İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmadığını söyledi. Elif şöyle devam etti: “Yine artan kadın cinayetlerine, çocuk yaşta evlendirmelere ve kadınların kendisine tecavüz eden erkekle evlendirilmeye çalışılması gibi sorunlara karşı çıkmak için alanlara çıkan kadınların da şiddete maruz bırakıldığını ve cezalandırıldığını görüyoruz. Şilili kadınların kadın cinayetlerine tepki olarak başlattığı dansı Türkiye’de yaptığınızda bu size ceza olarak dönüyor. Alanlara çıkıp yaşananların sorumlularını gösteriyorsunuz ancak gözaltına alınan sorumlular değil, siz oluyorsunuz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde dahi şiddete karşı ses çıkaran kadınlara dönük polis şiddetini hatırlarız. Bu şiddet geçen yıl da bu yıl da tekrarlandı. Tüm bu sorunlar da kadın cinayetlerinin artışında çok önemli etkenler. Kadın cinayetlerini durduracak yol ve yöntemler aslında çok açık. Adil olarak kanunlar işletildiğinde aslında bu sorunun çözümleri kendiliğinden gerçekleşecektir. Ancak Türkiye gerek 6284 sayılı kanunu gerek ise ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamıyor. Bu ise erkeklere cesaret veriyor.”    ‘Eşbaşkanlık kadın mücadelesinin mor çizgisidir’   HDP’nin siyasette ve yerel yönetimlerde eşit temsiliyeti sağlamak üzere tüzüğünde yer alan ‘eşbaşkanlık sistemine’ dönük saldırıları anımsatan Elif, “Eşbaşkanlık kadın mücadelesinin mor çizgisidir. Mevcut hükümet eşbaşkanlığı illegalize ederek yerel yönetimlere dönük kayyım ataması gerçekleştirdi. Kayyımlar atandığında yapılan ilk hukuksuz saldırıların kadın kurumlarına dönük gerçekleştiğini gördük. Kayyım eliyle kadın kurumları, kadın sığınma evleri kapatıldı. Kapatılan kadın kurumlarıyla birlikte kadınlar şiddete açık hale getirildi.  Hükümet kadına yönelik şiddeti önleyecek politikalar geliştirmezken, bunu önlemeye çalışan kadınların kurumlarını ise bir bir kapattı” dedi.   ‘Ortak mücadele önemli’   Ortak kadın mücadelesinin önemine de değinen Elif, şunları dile getirdi: “Kadınlar bir araya geldiklerinde birçok şeyi değiştirebiliyor. Dünyanın değişiminin kadınların hareketi ile mümkün olabileceği görüşü var. Türkiye’de de bu mümkün. Kadınlar örgütlendiğinde ve sokağa çıktığında bir şeyleri değiştirebiliyor. En zor süreçler de dahi kadınlar sokaklara çıkmayı başardı. Bir arada olalım. Kadın örgütlerinde buluşalım. Kadın alanlarında mücadele edelim. Asla ama asla kadın kazanımlarımızdan vazgeçmeyelim. Kadınların bir arada olması hayatlarını kurtarır. Bir kişi daha eksilmemenin yolu ortak mücadeleden geçer.”   ‘Kadın katliamlarının sorumlusu hükümet’   Devrimci Parti İl Kadın Koordinasyonu üyesi Cansu Kalender de kadınları katleden erkeklerin gerekli cezaları almadığının altını çizdi. Yaşanan kadın katliamlarının sorumlusu olarak hükümeti işaret eden Cansu, “Kadınları katledenlerin failleri yalnızca erkeklerin olmadığı, erkeği koruyan ve bu suçu cezbeden sistemin de fail olduğunu her defasında altını çizerek vurguladık. Geçtiğimiz günlerde bir trans kadın maruz kaldığı saldırıları sosyal medya aracılığıyla yazdı. Komşularının trans olduğu için kendisine fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını ve savcılığa şikayette bulunmasına rağmen savcının gerekli önlemleri almadığını, komşularının kendisini kezzap ile evde beklediğini yazıyordu. Trans kadının maruz kaldıklarını anlattığı yazıların altına milyonlarca kişi emniyet ve kolluk kuvvetlerini etiketlemişti. Ancak yaşanan saldırılardan asıl olarak emniyetin, kolluk kuvvetlerinin ve hukuk sistemi sorumluydu. Bu yaşananlardan anlaşıldığı üzere kadınlar toplumsal kamuoyu olmadığı sürece kadınlar katledilmeye, işkence görmeye devam ediyor” diye belirtti.   ‘Kadınları terörize etmeye çalışıyorlar’   Kadınların bulundukları her alanda erkek şiddeti ile yüz yüze kaldığını söyleyen Cansu, “Devlet ve kolluk kuvvetleri tarafından da şiddete maruz kalıyoruz. Kadın cinayetlerine karşı ses çıkaran kadınların kolluk kuvvetleri tarafından şiddete maruz bırakıldığını ve gözaltına alındığını biliyoruz. 25 Kasım’a dahi çağrı yapan kadınlara tahammül edemeyip 7 kadını ‘erkek-devlet şiddeti’ dediği için tutuklayan bir sistem var karşımızda. Ve yargı da zaten artık bağımsız işlemiyor. Katillerin elini kolunu sallayarak savcı odasına ve mahkeme salonlarına girdiklerini görüyoruz. Gözaltına alınan kadınlara yalnızca ters kelepçe taktıkları yetmiyormuş gibi ‘herkes sizin ne olduğunuzu görecek’ gibi söylemlerle kadınları terörize etmeye çalışıyorlar. Kolluk kuvvetlerinin kadın ve şiddet uygulayan erkek arasında arabuluculuk yaptığını görüyoruz. Türkiye ilk imzacısı olduğu için övündüğü İstanbul Sözleşmesi’ne dahi uymuyor. Tüm bunlara rağmen kadın direnişi gün be gün artıyor” diye konuştu.   ‘Katil erkek yargı, erkek devlet ve barikat kuran polistir’    Cansu, görülen kadın katliamı davalarına değinerek son olarak şöyle dedi: “Katledilen Fatma ve Habibe’nin geçtiğimiz günlerde davaları vardı. Her kadın davasında olduğu gibi yine oturumu kapalı yapmak istediler. Kadınları mahkemelerden uzaklaştırmaya çalıştılar. Ama hiç düşünmedikleri ve önlem almadıkları şeyler vardı. Göksel Sağlam boşandığı Habibe Çevik'i ve kardeşi Fatma Akta’yı cezaevinden kaçarak katletmişti. Buradan çok net anlaşılacağı üzere kadınlara saldıranlar ve önünü kesenler öncelikle katillerin önlerini kesmeliler. 19 Aralık’ta da Fatma Şengül’ün davası var. Fatma Şengül aynı iş yerinde çalıştığı erkek tarafından mobbinge razı gelmediği için öldürülmüştü. Katil mahkeme salonunda ‘tansiyonum vardı o nedenle öldürdüm’ gibi bir bahane sunabildi. Katillerin spontane bahanelerle karşımıza çıktıklarını görüyoruz. Biz kadın örgütleri olarak her zaman şunu anlatmaya çalışıyoruz. Katil tek değil. Katil erkek yargı, erkek devlet, erkek sistemdir. Katil önümüze barikat kuran polis, mahkeme salonlarında kadın cinayetlerine karşı çıktığımız için bizleri yargılayan hakimlerdir. Ve bunlar biz direnişle karşılık vermediğimiz sürece tükenmeyecekler. Buradan yeniden tüm kadınlara seslenelim. Biz omuz omuza olur ve kız kardeşlik bağlarımızı güçlendirirsek, her şeyin ve herkesin karşısında durabiliriz. Yaşamak ve yaşatmak için birlikte direnmemiz gerekiyor.”