Ceren Damar davası ertelendi 2019-11-29 14:27:03   ANKARA - Akademisyen Ceren Damar Şenel’i katleden Hasan İsmail Hikmet’in yargılandığı davanın duruşması Ankara 33’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen duruşma ileri bir tarihe ertelendi.   Ankara’da Çankaya Üniversitesi’nde akademisyen Ceren Damar Şenel’i katleden sanık Hasan İsmail Hikmet’in “canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme”, “yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle bir kişiyi öldürme” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle yargılandığı davanın ikinci duruşması Ankara 33’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Savcı mütalaasının okunmasının ardından tanıklar dinlendi.   ‘Korkuyorum çok tekin bir tipi yok dedi’   İlk olarak söz alan tanık, sanığın ailesinden korktukları için birçok kişinin tanık olmaktan çekindiğini belirtti. Ardından Çankaya Üniversitesi’nde araştırma görevlisi Setenay Baytemir olay gününe ilişkin tanıklığını anlattı. Setenay, şunları söyledi: “Sınavdan çıktıktan sonra odaya geldim. Kısa bir süre sonra Ceren yanıma geldi. Sabah bir kopya olayı olduğunu ve tutanağı, kopya malzemelerini teslim ettiğini söyledi. Kanun getirmediği için şüphelenmiş, öğrencinin sıraya eğilmiş bir şekilde hiçbir şekilde kâğıtla alakası olmadığını söyledi. Ve uyarılmasına rağmen eyleminden hiç vazgeçmediğini söyledi. Bir taraftan da şunu söyledi. Bir taraftan korkuyorum çok tekin bir tipi yok’ dedi.”   ‘Karakolda sanığa sempatik yaklaşımlarla yaklaşıyordu’   Avukat Uraz Bulut tanığa üniversite ve Ceren Damar’a ilişkin sorular yöneltti. Uraz, tanık Setenay’a karakolda sanığın işkence gördüğü iddialarını sordu. Setanay,“Tam tersi sanığa ‘yazık oldu’ şeklinde sempatik yaklaşımlarla yaklaşıyorlardı” diye cevap verdi.   Ardından söz alan aile avukatı Eylül Erdem, sanığın tasarlayarak, canavarca hisle öldürdüğünün toplanan delillerle sabit olduğunu belirterek, “Öyle büyük çelişkiler ve tutarsızlıklar vardır ki, sanığın ifadesinde gerçek olan tek söylem Ceren Damar’ın kendisini kopya çekerken yakalamış olmasaydı. İlk duruşmada savunma diyemediğimiz yazılı olarak hazırlanmış bir metin okundu. Savunmada kendiliğinden ateş alınan silahlar, tarihsiz havalesiz dilekçeler, Ceren’i öldüreceğine ilişkin gelecekten gelen intihar mektubu, şüpheli sıfatıyla emniyette rahatça lahmacun yerken oğlunun işkence gördüğünü iddia eden baba, çok yakışıklı olduğu için erkek arkadaşları tarafından kıskanılan fakat kendini fotojenik bulmadığı için Ceren’le foto çekinmediğini söyleyen sanık vs. varlık felsefesine ilişkin sorular…” diye konuştu.   ‘Gerçek olmadığını tüm toplum biliyor’   Sanığın savunmasında göze çarpan başka çelişkilerden bahseden Eylül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sanık ve müdafinin orta zekalı makul insana izahatı yok. Ne bu toplum önünde ne de mahkeme önünde yapılan numaralar gerçeği yanıltamaz. ‘Kopya yüzünden değil ilişkimiz olduğu için’deki yozlaşmış zihni ile meşrulaştırmaya çalışmış. Bu ahlak ve akıl dışı iddialara kimse itibar etmedi. Savunma tarafı acılı bir aileyi iftira atarak yıpratmaya çalışmaktadır. Biz Ceren’in sanıkla ilişkisi olmadığını, annesinin FETÖ’den ihraç etmesine neden olmadığını ispatlayamayacağız. Çünkü bunun gerçek olmadığını tüm toplum biliyor. Siyasi bir yönü olmayan bu davada sanık kendisi ile devletin uğraştığını söylüyor.”   ‘Dosyanın tek sanığı yok’   Dosyadaki tüm delilerin sanığın eylemi bir iki dakikada gerçekleştirdiğini ve tasarladığını gösterdiğini vurgulayan Eylül, şöyle konuştu: “Sanık Ceren’in odasına gider gitmez sırtından vuruyor. Ceren’in canını alacak kişinin kim olduğunu anlayacak vakti yoktu. İşlediği en büyük suçtan sonra yargılamayı değiştirmeye yönelik iddialar atıyor. Ben dâhil salondaki kişiler saf kötülüğün neler olduğuna ve ne kadar ileri gidebileceğine hiç bu kadar tanık olmamıştır. Bu filmin tek sanığı yok. En başta sanık. Diğeri oturup muhasebe yapmak yerine delil karartmaya çalışan ve iftiralarla kamuoyunu yanıltmaya çalışan ve kendini savunamayan bir kadına iftira atmayı savunma kapsamında görenler. Kötüler bunlardır”   ‘Sanık koşarken mektubunu tamamlıyor’   Ardından söz alan avukat Uraz Bulut dosyada sözde bir intihar mektubu olduğunu söyledi. Uraz, bu mektubun enteresan olduğunu çünkü sanığın gözaltına alındığında tek kelime dahi böyle bir mektuptan bahsetmediğini kaydetti. Uraz, devamında şöyle dedi: “Çünkü henüz o sırada mektup imal edilmemiş. Sanığının annesi Hatice Elçi Hikmet mektupla savcılığa geliyor. Mektubun sonunda ‘asla planlayarak ve tasarlayarak yapmadım’ diyor. Sonradan yazıldığı aşikâr. Henüz koşarken mektubunu tamamlıyor. Annesi de torpidoda buluyor, teslim ediyor. Kendisine kalan kısmını nasıl yazdığını sorduğumuzda ise susma hakkını kullanıyor. Sanık gözaltında bunu yazıyor sonra iştirakçilere teslim ediyor. Bunun bir delilmiş gibi sunulması vahim. Sanığın annesi önce torpidoda buldum diyor nerede bulunduğu belli değil ama nerede imal edildiği belli.”   ‘İndirim uygulanmasın’ talebi   Avukat Çetin Arslan ise sanığın, Ceren Damar’ın yaptığı görevi nedeniyle görevi başında tasarlanarak, canavarca hisle ve eziyet çektirilerek öldürüldüğünü belirterek “tasarlama suçundan” da ceza alması gerektiğini söyledi. Çetin, ayrıca sanığın yargılanmasında hiçbir takdir indiriminin uygulanmamasını talep etti.   Avukatların savunmalarının ardından Ceren Damar’ın babası Mustafa Damar söz aldı. “Yere düştü, yere yığıldı, öldürücü 17 bıçak darbesi hissedeniniz var mı” diyen Mustafa, şunları söyledi: “Sayın hukuk sistemi ve mahkeme buna öngörebileceğiniz bir ceza var mı? Bu sistem böyle olduğu müddetçe buna benzer çok katil çıkar. O katilin annesi gelseydi unvanını kullanarak delilleri karartmak için nasıl çaba sarf ettin? Bu cani nasıl çıktı, herkes örnek alsın. Şununla gurur duyuyorum. Kızım hala yaşıyor, topluma ve hukukçuya ders vermeye devam ediyor. Pisliği toplumdan defetti. Sanığın akıl hocasına hukuk öğretiyor.”   Ardından söz alan Ceren Damar’ın annesi Feyzan Damar, gözyaşlarına hâkim olamadı. Teselli olmak için öğrencilerine sarıldığını kaydeden Feyzan, “Ben öğretmenim. Hem bir öğretmenin hem bir devlet memurunun hem de bir kadının canına kıyıldı. Ben onu kocasına bile muhtaç olmasın diye yetiştirdim. Katilin annesi yine sarılacak evladına, gökyüzünü, güneşi görecek. Benim çocuğum göremeyecek. Ben de göremeyeceğim. Özellikle kız evladı olanlar bir kez daha düşünsün ona göre karar versinler” diye konuştu.   ‘Vahit Bıçak savunma özgürlüğünün arkasına sığınıyor’   Eşi Levent Şenel ise ilk günden bu yana ters bir şey olmaması için dirayetli kalmaya çalıştıklarını kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eşimin o masasının başında o mavi gömlekli fotoğrafına bir halel getirmemek için ailecek 10 aydır çok büyük ıstırap çektik. Verdiğimiz hukuki mücadelenin yanında bir de iftiralarla ve ithamlarla boğuştuk. Ben Vahit Bıçak’ın gelmemesine şaşırmadım. Vahit Bey’e ne olmuş da buraya gelemiyor. Araba mı çarpmış. Dün koşa koşa gelip 9 sayfalık iftira dilekçesini size verebiliyor ama bugün gelemiyor. Vahit Bıçak denilen kişi savunma özgürlüğü arkasına sığınan bir şahıs. Ama geldiğimiz noktada anlaşılıyor ki başka şeylerin arkasına da sığınıyor. Şimdi kendisi burada bulunmuyor. Bizler bu kadar acımızla geliyoruz. İlk günden bu yana bu duruşmanın kamuya kapalı yapılabilmesi için aile üzerine iftiralar atıldı, oyunlar oynandı. Amaçları bizi tahrik ettirip duruşmaları kapalı yapıp iftiraları atmaktı. Katilin akıl hocası hatta yaptırdığı enteresan savunmadan kendisini manevi baba statüsüne getiren Vahit Bıçak, katil huzurda ve emniyette katil için ‘samimi itiraflarda bulunmuştur’ diyor. Cezadan indirim almak için yapılan bu iftiraları katilin avukatı sosyal medyaya taşımıştır. Davayı dışarıda görmeye çalışmıştır. Vahit Bıçak, Hasan İsmail Hikmet ve ailesi tarafından oluşturulan bir iftira örgütüne, ahlaksızlığa karşı toplum gerekli cevabı vermiştir.”   Mahkeme heyeti sanık avukatı Vahit Bıçak’ın dosyaya sunduğu mazeretin kabul edilmesine, dosyanın genişletilmesi talebinin reddine ve sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Duruşma 24 Ocak 2020 tarihine ertelendi.