‘Erkek şiddetinin müsebbibi olan devlet şiddetine karşı alanlarda olalım’ 2019-11-24 09:13:43   İSTANBUL - Eğitim Sen İstanbul 7 Nolu Şube Başkanı Özlem Tolu, intihara sürüklenmelerdeki artışın asıl nedenin “tek adam” yönetimi ve uygulamaları olduğuna dikkat çekerek, “Hem yaşamın her alanındaki erkek şiddetine hem de bu erkek şiddetinin müsebbibi olan devlet şiddetine karşı 25 Kasım’da alanlarda olalım” çağrısında bulundu.   Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan ekonomik kriz ve işsizlik nedeniyle gençler, kadınlar, çocuklar geleceğe umutlu bakamıyor. Hükümetin savaş politikaları enflasyon, bütçe açığı işsizliğe, daralan üretime neden olurken, yaşananlar kendisini en çok geçim sıkıntısı çeken dar gelirli yurttaşları etkiliyor. İşsizlik ve geçim sıkıntısı sonucu kadın istihdamı daralmaya, genç işsizlik ise büyümeye devam ediyor. Güvencesiz çalışma koşulları ise birçok kişiyi ehli olmadığı işlerde çalışmaya zorlayarak iş cinayetlerinde yaşamını yitirmesine neden oluyor.   Türkiye’de ve dünyada 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü kapsamında kadınlar hür türlü erkek ve erkek devlet şiddetine karşı alanlarda olmaya hazırlanıyor. Yılın başından bu yana kadınlar erkek şiddetine karşı yaptıkları eylem, kampanya ve davaların takibi ile isyanlarını büyütmeye, seslerini yükseltmeye devam ediyor.   Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) İstanbul 7 Nolu Şube Başkanı Özlem Tolu, erkek şiddetini besleyenin hükümetin kendisi olduğunu vurgularken, erkek şiddetine hem de bu erkek şiddetinin müsebbibi olan devlet şiddetine karşı 25 Kasım’da alanlarda olma çağrısında bulundu.     ‘Güvencesiz ortam toplumsal infiallerle sonuçlanıyor’   İntihara sürüklenmelerin artışındaki asıl nedenin Türkiye’deki “tek adam” yönetimi ve uygulamaları olduğuna dikkat çeken Özlem, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL süreci ve sonrasında çıkarılan KHK’ler ile intihara sürüklenmelerin daha fazla arttığını kaydetti. Özlem, “Bir türlü yoluna girmeyen ekonomik ve siyasal gelişmeler, insanları bir çıkmaza sürüklüyor. Bu durum gerçekten toplumsal olarak kaygı verici noktaya ulaştı. Bunda hükümetin uyguladığı politikaların çok büyük etkileri var. 15 Temmuz sonrası özellikle KHK’lerle yaklaşık 130 bin kamu emekçisinin işinden edilmesi, ardıdnan ekonomik kriz ve bundan kaynaklı artan özellikle genç işsizlik neredeyse Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmış durumda. Yine özellikle artan işsizlikle kadınların istihdam alanlarının engellendiğini biliyoruz. Dolayısıyla tüm bunları bir araya getirdiğimizde aslında insanların yaşamlarındaki ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda güvencesiz ortam, toplumsal infiallerle sonuçlanıyor” diye belirtti.    ‘Dayatılan yaşam toplumsal çürümeye yol açıyor’   Hükümet politikaları sonucu dayatılan ekonomik krizin kendini yalnızca intiharlarla göstermekle yetinmediğine işaret eden Özlem, krizin yol açtığı güvencesiz çalışma koşullarının da söz konusu olduğunu vurguladı. Özlem, şöyle devam etti:  “İntihar çok doğrudan doğruya gördüğümüz bir şey. Bunun yanı sıra birçok insan hiç kamuda ve benzeri alanlarda çalışmasına izin verilmediği için çok güvencesiz ortamlarda çalışmaya zorlandı. Birçok KHK’li hiç ehli olmadığı işlerde çalışırken yaşamını yitirdi. Örneğin, bir KHK’li öğretmen arkadaşımız çalıştığı inşaat işinde düşerek yaşamını yitirdi. Bu güvencesiz ortam, güvencesizlik, gelecek kaygısı, krizin derinleşmesiyle birlikte son günlerde toplu intiharlara kadar gitti. 1 hafta içinde 3 aile intihar etti. Söz konusu intiharlara ilişkin birçok uzman değerlendirmesi alındı, yazılar yazıldı, programlar çekildi. Yaşanan intiharların sadece ekonomik krizle açıklanmayacak denli derin olduğu ortaya konuldu. Toplu intiharların nedenleri düşünüldüğünde kişinin kendisinin yaşamına son verirken geride kendisiyle aynı sorunu yaşayan kişileri bırakmak istemediklerini görüyoruz. Bu çok acı bir şey. Yaşananlar bir bakıma bizlerin toplumsal olarak birbirimizden ne kadar koptuğumuz, yabancılaşmış, empati duygusundan ne denli uzaklaştığımızı  da gösteriyor. Bir bütünen yaşananları dayatılan hükümet politikalarının yol açtığı  toplumsal çürüme hali olarak okuyabiliriz.”   ‘Şiddeti üreten hükümetin ta kendisidir’   Kadına yönelik artan şiddet ve katliamlara değinen Özlem, söz konusu şiddet ve katliamların sorumlusu olarak hükümeti işaret etti. Özlem, “Kadına yönelik şiddet kendini çok boyutlu gösterebiliyor. Şiddeti sadece fiziksel şiddet olarak değerlendirmemek gerek. Şiddeti yalnızca kendini erkek cinsinde göstermiyor. Devletin kendisi de bu şiddeti üretiyor. Devletin ürettiği şiddet, toplumun tüm alanlarında ilerliyor. Kimi zaman erkekler uyguladıkları şiddeti yokluğa, yoksulluğa bağlayabiliyor. Bunda devletin doğrudan doğruya dayattığı ekonomik, sosyal şiddet beraberinde fiziksel şiddete dönüşüyor. Şiddeti üreten hükümetin ta kendisidir. Dayatılanlardan en çok etkilenenler ise kadınlar oluyor. Söz konusu saldırılar kendisini iş alanlarında mobbing olarak da gösteriyor. Beni Samsun’dan arayarak çalıştığı sağlık alanında maruz kaldığı mobbing nedeniyle intihar etmeyi düşünen bir kadın vardı. Ve bu kadın arkadaşımız hükümetin sözünden çıkmayan kurumu olarak bilinen sendikanın üyesiydi. Olaya müdahale ettik ve kadın arkadaşa mobbing kitapçığı göndererek maruz bırakıldığı mobbing konusunda çözüm olmaya çalıştık. Kendisinden bir iki gün sonra çok rahatlamış bir şekilde telefon aldık. Tüm bu yaşanan devlet şiddetine karşı bizler toplum olarak ancak ve ancak ortak bir gelecek kurarak kurtulabiliriz” ifadelerini kullandı.   ‘Erkek şiddetinin müsebbibi devlet şiddetine karşı alanlarda olacağız’   25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nü zor koşullarda karşıladıklarının altını çizen Özlem, erkek ve devlet şiddetine karşı herkesi alanlarda ses yükseltmeye çağırdı. Özlem, “İsteğimiz her günü kadına yönelik şiddetle mücadele ve dayanışma gününe dönüştürmek. Çünkü her gün artarak devam eden şiddet sarmalının içerisindeyiz. Elbette ki, 25 Kasım günü farkındalığı arttırılması gereken bir gün. Bu nedenle sokakları, iş yerlerimizi örgütleyerek kadına yönelik şiddetin bir erkek şiddeti ve erkek devlet şiddeti olduğunu bilince çıkararak duyarlılığı arttırmaya çalışıyoruz. 25 Kasım akşamı Tünel’den başlamak koşuluyla İstiklal Caddesi’nde bir yürüyüş yaparak bu farkındalığı topluma yaymaya çalışacağız. Geçtiğimiz 8 Mart’ta olduğu gibi bu yıl da bir devlet şiddeti ile karşılaşacağımızı düşünüyorum. Bu şiddet  ihtimali aslında yaşamın her anında var. Bu yılki temel argümanımız da ‘yaşamak istiyoruz’ olacak. Yaşamak istiyorsak birlikte olacağız. Birlikte ve güçlü bir şekilde bu şiddetin karşısında duracağız. Hem yaşamın her alanındaki erkek şiddetine hem de bu erkek şiddetinin müsebbibi olan devlet şiddetine karşı alanlarda olalım” dedi.