Avukat Öykü Çakmak: Yargıçlar dahi şiddetin altında bir neden arıyor! 2019-11-24 09:02:10   Şehriban Aslan   DİYARBAKIR - Kadına yönelik şiddeti önlemede CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi gibi etkin uluslararası yasaların uygulanmadığını belirten Diyarbakır Barosu Cezaevleri İzleme Komisyonu üyesi avukat Öykü Çakmak, “Yargıç dahil, karakoldan mahkemelere kadar bir şiddet vakasında ‘ama bir nedeni vardır’ bakış açısı ile yaklaşılıyor”  dedi.   25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Diyarbakır Barosu Cezaevleri İzleme Komisyonu üyesi avukat Öykü Çakmak, yargıda ve kadını koruması gereken mekanizmalardaki yanlış ve eksikleri anlatarak, bunun kadına yansımasını değerlendirdi. Resmi olmayan rakamlara göre geçen yıl sadece Türkiye’de 400 kadının katledildiğini hatırlatan Öykü, bu katliamların tamamının kadınların sadece kadın olduklarından dolayı maruz kaldıkları katliamlar olduğunun altını çizdi.   ‘Yasa var ama uygulama yok’    Türkiye’nin taraf olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve İstanbul Sözleşmesi’nin, kadına yönelik şiddete karşı koruyucu özelliği oldukça kapsamlı yasalar olduğuna değinen Öykü, ancak uygulayıcılarından dolayı ciddi engeller ve sıkıntılar ile karşılaştıklarını ifade etti. Öykü, “Karakollardan başlayıp mahkemeler sürecine kadar uzayan bu süreçte kadın, resmi görevliler tarafından kendisine yöneltilen şiddetle mücadele ederken, başka türlü engellerle karşılaşıyor. Bu engeller de eril zihniyetin ürünü olarak ortaya çıkan yansımalar. Bu engellere karşı mücadele etsek de ancak politika üreticilerin kendi çalışma alanlarına yönelik geliştirecekleri politikalarla ortadan kaldırabilirler” dedi.   ‘Erkeğe ‘bir nedeni vardır’ bakışı açısı ile yaklaşılıyor’   Kadına yönelik şiddet, cinayet davalarında yargı tarafından zorlandıkları hususlara değinen Öykü, şöyle konuştu: “Karakoldan mahkemelere kadar bir şiddet vakasında katil, sanık veya şüpheli olan erkeğe, ‘ama bir nedeni vardır’ bakış açısı ile baktığını görüyoruz. Bu anlamda CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere uygulanırsa şiddetin yok olmaya mahkûm olacağını öngörebiliriz. Ama uygulamada eksiklikler var. Örneğin İstanbul Sözleşmesi taraf devletlere kadına yönelik şiddetle mücadelede etkin bir rol biçmektedir. Bu kapsamda bütün sosyal, ev, kamu yaşamını organize edici bazı öneri ve telkinlerde bulunmaktadır. Yargı boyutu ile ilgili olan kısmını söyleyelim; şiddet dosyalarında kadınları uzlaştırmaya göndermemeleri gerekirken bu kapsamda adliyede görülen dosyalarda kadınların uzlaştırma bürolarına gönderilmesinde, dosyaların devam ettiremeyeceğini görebiliyoruz.”   ‘Israrlı takip suç olmalı, ekonomik fırsat yaratılmalı’    Israrlı takibin suç olgusu olarak yasalarda dahi yer edinmediğini belirten Öykü, dışarıda şiddete maruz kalan kadınların pek çoğunun erkekler tarafından ısrarlı takibe maruz kaldıklarının altını çizdi. Bunun yasal mevzuatta yer edinmesinin yargılamalarda çok büyük fark yaratacağına dikkat çeken Öykü, aynı zamanda sözleşmelere taraf devletlerin ekonomik olarak eşitlikçi fırsatlar yaratma yükümlülüğü olduğunu belirtti. Öykü, “Ancak kadınların en büyük kaygılarından biri ekonomik olarak kendi yaşamlarını sürdürebilecekleri bir ortama sahip olmamalarıdır. Nitekim Baro Kadın Hakları Merkezimize başvuran kadınlarla yaptığımız neredeyse tüm görüşmelerde, ‘Sığınma evi, 6284 sayılı yasaya göre koruma ve önleyici tedbirler kararı alma’ imkânlarını ifade ettiğimizde ekonomik anlamda bir fırsatlarının olup olmadığını soruyorlar. Maalesef birçok kurum bunu sağlaması gerekirken sağlamıyor. Sağlandığında da çok cüzi miktarlar karşılığı verilmektedir” diye konuştu.    ‘Katledilmenin altında neden aranıyor’   Yine yargı alanında karşılaştıkları en büyük sorunlardan birinin faillerin ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimi ile karşı karşıya kalmaları olduğunu söyleyen Öykü, “Yargıç dahil katile ‘bu cinayetin bir nedeni olmalı, bir insan cinayete kolay kolay bulaşmaz’ bakış açısı ile yaklaşıyor” dedi. Örnek olarak Emine Bulut dosyasını gösteren Öykü, şunları söyledi: “Sanık, ‘canavarca hisle ya da tasarlayarak, kasten öldürme’ suçundan yargılanırken mahkeme, ‘canavarca hisle öldürülmediğine’ ilişkin kanaat getirdi. Ağırlaştırılmış müebbet yerine müebbet hapis cezası verildi. Kamuoyu şunu sorguladı: Bu cinayet canavarca hisle işlenmedi ise siz bu hükmü başka nasıl bir dosyada uygulayacaksınız?”    ‘Erkek şiddetinin yanında devlet şiddeti de var’   Şiddetin politik olduğunu ve tek yönlü de olmadığını vurgulayan Öykü, bir de devlet şiddetine dikkat çekti. Özellikle cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin bu şiddete maruz kaldığını ifade eden Öykü, “En son basına düştüğü gibi Selma Irmak ve Çağlar Demirel’in ‘adaba aykırı giyinmek’ gibi mevzuatta hiçbir karşılığı olmayan bir hususla yargılanma sürecine götüren bir süreç yaşandı. Bunlar devlet politikalarını anlamak açısından çok keskin kararlar. Devlet cezaevine kapattığı kişiyi genel anlamı ile her türlü tecrit koşulunda tutmayı baz alır. Kadına yönelik şiddetin cezaevinde yine kadın olmaktan kaynaklı iki kat yaşandığını gördük. Özel yaşamlarına müdahale eden ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden bir ortamda sürekli kamera ile izlenmesi ile rahatsız olmalarından kaynaklı disiplin cezası alacak bir noktada yargılanma aşamasına geçtiler. Bu anlamda sayısız örnekler verebiliriz. Kadınlar kadın olduğu için cezaevinde de şiddetle karşılaşıyor” dedi.