‘Patriyarkayı besleyen ve devam ettiren oyunlar yapmayacağız’ 2019-11-10 09:01:04   Dilan Babat-Habibe Eren   ANKARA - Kadınların yoğun ilgi gösterdiği 'Çatlak' oyununu İzmir'den sonra Ankara'da sahneleyen Tiyatro Sardunya ekibinden Duygu Şahlar, bir kadın sanat kolektifi olmayı amaçladıklarını söyledi. “Biz eril ve cinsiyetçi bir şey yapmayacağımızdan eminiz" diyen Duygu ile kadınların kendisiyle birçok ortaklık kurduğu Çatlak'ı ve tiyatroyu konuştuk.    “Kadın hikâyeleri anlatıyoruz. Bu hikâyeleri kadınların her günü mücadele ve kahramanlıkla geçen hayatlarını üçüncü sayfa haberine çeviren, kadınları güçsüz gösteren bir anlatıyla yapmıyoruz. Bu yüzden adımız Sardunya. Sardunya yağ tenekelerinde, yoğurt kaplarında, gecekondu camlarında, her tür balkonda büyüyen dirayetli bir çiçek. Sardunya her tür toprakta yetişen, nazına edasına karşılık veren olmasa da açabilen, tek yaprak kalsa da toprağa değdiği yerden kök salan, verimli toprak bulduğunda hayal edemeyeceğiniz kadar serpilen, açtığında rengârenk, yaprağıyla bile kokusunu taşıyan hayat dolu bir çiçek. Tıpkı kadınların, kız çocuklarının hikâyeleri gibi. Bu yüzden adımız Tiyatro Sardunya..."    İzmir’de kurulan Tiyatro Sardunya kendisini bu sözlerle anlatıyor. Tek perdelik "Çatlak" oyunu İzmir'den sonra Ankara Yılmaz Güney Sahnesi'nde izleyicilerle buluştu. Ayten Kaya Görgün'ün yazdığı 'Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda' isimli romandan uyarlanan oyunu, Sardunya ekibinden oyuncu Duygu Şahlar sahneye koydu. 'Çatlak' oyununa kadınların ilgisi ise çok yoğun. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile öğretmenlik görevinden ihraç edilen Duygu, Tiyatro Sardunya ile kadın hikâyelerini anlatacaklarını söylüyor. Duygu ile Sardunya, tiyatro ve kadınlara dair konuştuk.    * Öncelikle biraz kendinizden bahseder misin? Ne zamandır tiyatro yapıyorsunuz?   Üniversite’den beri tiyatro yapıyorum. Önceleri üniversite tiyatrosu yaparken daha sonra başka kolektif ekiplerle tanıştım. Daha çok üretimin her alanını kolektifleştirmeye başladık. Ardından İzmir’de birkaç müzik ve tiyatro ekibi hep beraber ortak bir mekân tuttuk. Orada perspektifimize yakışacak türde denemeler yapmaya başladık. Mesela anlatı tiyatrosu bunlardan biriydi. Kadın meseleleri, kadınları dönüştüren hikâyeleri araştırmak bunlardan biriydi. Bu hikâyelerle tanıştığımızda da bu oyunu çalışmaya başladık. Romanı oyunlaştırma süreci önceleri biraz zor geldi. Ardından arkadaşların da yardımıyla, metin üzerine kafa yorduğumuz bir süreç sonunda oyun derli toplu bir hale geldi.   * Tiyatro Sardunya’nın hikâyesi nasıl başladı?   Tiyatro Sardunya diye bir ekip kuralım bu, kadınların tiyatrosu olsun dedik. Sanatsal üretim ve karar süreçlerinde kadınların olduğu, ilk ve son sözü kadınların söylediği bir ekip olsun dedik. Ve böylece yola çıktık. Çatlak da Tiyatro Sardunya’nın ilk oyunu. Oyun Sardunya’nın fikrine de yakıştı. Sardunya ismi bir arkadaşımızın fikriydi. İsim annesi diyoruz ona. Sardunya çiçeği her koşulda yaşar, kesilse de kolay kolay ölmez. Çok dirençli bir çiçek. Gülten Akın’ın şiirinde de geçiyor: ‘Umut dolu dirayetli bir çiçektir’ diye, oradan güç aldık. ‘Kadınlar çiçektir’ sözünü tersine çeviren bir şey oldu. Kadınlar yaşamdır. Kırıldıkları yerden yeniden çiçeklenir, sararlar dünyayı. Kadınlar sardunyaya, sardunya da kadınlara benzer. Biraz eski evdir sardunya. Kadınlar sardunyalarla dertleşir. Bütün bunlar üzerine düşünürken, adımız Sardunya oluverdi.   * Çatlak oyunundan biraz bahsedebilir misin?   Bir kenar mahalle dediğimiz -dedikleri daha doğrusu- bir mahallede geçiyor. Çünkü kenar mahalle hiçbir zaman kenarlarda değil. Kenarlarda TOKİ’ler var. Kenar mahalleler şehrin merkezlerinde. O mahallelerdeki evlerden birinde yaşanan bir göç hikâyesi. Sivas’tan göç eden bir ailenin Ankara’da bir gecekondudaki yaşamı. Bu yaşam bütün kadınları birbirine bağladı. Bu öyküyü okuyan herkes “ben de ben de ben de…”demeye başladı. O zaman biz de dedik bunu daha her yere gidebilen daha her yeri sahne kılabilen bir formatta yapalım. Anlatı tiyatrosu olarak yaptık. Tek kişilik bir oyun. Dekoru, kostümü falan ufak tefek şeyler. Bir yapım dedikleri, ışıkların döndüğü bir biçimi yok. Sahnenin unsurlarını en yalın haliyle anlatıya hizmet eden bir biçimde nasıl kullanırız üzerine yoğunlaştık. Dekor, bir bank ve bir sokak lambasından ibaret. Ve bu sayede bir sürü yere gidebilir, bir sürü kadınla buluşabiliriz dedik. Bütün kadınlara ulaşmak istiyoruz ama oyunumuz erkek seyircilere de açık. İlk oyunumuz 2 Kasım’da İzmir’deydi. İkincisi 4 Kasım’da Ankara’da oldu. Buradan sonra da devam edeceğiz yolumuza. Antakya’ya, Mersin’e gideceğiz. Köylere gitmeyi düşünüyoruz. Köydeki kadınlara oynamak istiyoruz. Hem onlara bir aynalama görevi görecek bu oyun hem de öyle bir yaşamın içinden çıkan Meral karakterinin yolculuğuna vurulduk aslında. Sekiz kadının hikâyesi iç içe oyunda. Birbiriyle çatışan, birbirini anlayan, birbirine destek olan, birlikte yol alırken kendi yolunu da bulmaya çalışan kadınların hikâyeleri. Bu hikâyeleri, içlerinden biri olan Meral anlatıyor. Anlattıkça, kendi çıkış yolunun kapısını da aralıyor.   Oyunu izlerken, kadınlar kendileriyle bağdaşlık kuruyor. Bu oyun büyüsün, herkes birbirine anlatsın, herkes kendi hikâyesini de anlatsın istiyoruz. Ortaklığı çok olan hikâyelerimizi anlattıkça ve dinledikçe birbirimizden güç alarak kendi çıkış yollarımızı da bulalım istiyoruz.    Oyunun bir yerinde şöyle diyor: ‘Anlatsın ki anlasın herkes derdin bir tek kendinde olmadığını.’ Anlatmaya buradan başladık biraz da.   * Bahsettiğiniz kadın hikâyeleri açısından çok zengin bir coğrafyadayız hem olumlu hem olumsuz anlamıyla. Tiyatronun kadın hikâyeleri ile buluşması ne anlam ifade ediyor?   Aslında şu an çalışmalar var.‘Sadece kadınların hikâyesini oynuyoruz’ demiyor ekipler belki de. Bu biraz iddialı bir şey. Ama bununla ilgili bir şeyler yapanlar var. En son kadınların sahnede istenmediği günler geçirdik. Bir tane adamın ‘kadınların sahnede ne işi var’ dediği dönemler de gördük,  o zaman kadınların nasıl sahneye çıktığını, nasıl kendini ifade ettiğini, nasıl baş kaldırdığını da gördük. Kadınlar sahnede varlar ama yine yönetmeni, dış gözü, genel sanat yönetmeni eril zihniyetin oluşturduğu bir ortam. Zaten dizilere hiç girmeye ve orayı anlatmaya gerek yok. Tiyatroda da metinsel olarak bir yeniye ihtiyacımız var. Bu yeniyi kurcalamak lazım. Biçim, içerik, oyunculuk, reji açısından yeni denemeler yapan tiyatro toplulukları var aslında. Biz de sahnede kadın bakışı ve sözünü yansıtan metinler, oyunlar üzerine kafa yoran bir grup kadın olarak kendi hikâyemizi kurmak üzere yola çıktık.   Şimdi biz böyle bir iddia ile yola çıktığımız için kadın hikâyelerini bir şekilde bulacağız. Olmadı yazacağız. Çok iddialı ama biz eril ve cinsiyetçi bir şey yapmayacağımızdan eminiz. Patriyarkayı besleyen ve devam ettiren oyunlar yapmayacağız. Bu konuda en ufak bir eleştiriyi bile ciddiye alıyor, yaptığımız işi yeniden gözden geçiriyoruz. Her şeyin el emeği ve eşit olacağı bir kadın sanat kolektifi olmayı hedefliyoruz.    * Tiyatro alanında ne gibi sorunlar var şu an? Biraz da var olan sorunlardan bahsedebilir misin? İçeriden bir göz olarak nasıl yorumluyorsun?   Aslında sanat tam olarak nerede ve ne işe yarıyor bu ülkede diye baktığımızda, maddi sorunlar yüzünden varlığını devam ettiremeyen çok sayıda tiyatro topluluğu olduğuna şahitlik ediyoruz. Yalnızca tiyatro yaparak yaşamımızı sürdürebilmemiz olanaklı değil. Ödenekli tiyatrolar hariç tabii.    En büyük sorunumuz sahne. Merkezi yerlerde çok az sayıda sahne var ve kiraları çok yüksek. Var olan sahneleri alamıyorsun. Salon kiralarını karşılayabilmek için bilet fiyatlarını yükseltmek zorunda kalıyoruz. Salon sorunundan dolayı oyunlar merkezde kalırken, kentlerin kıyılarına ise tiyatro gitmiyor. Tiyatroya hayatında gitmemiş kadınlara, çocuklara nasıl ulaşacağız tartışması yok. Çoğu zaman ‘bu sanatın işi değil, belediyenin işi’ olarak bakılıyor. Biz bunu sanatın da işi olarak görüyoruz. Kültür sanat adaleti diye bir şey varsa bunu sağlamak için kültür sanat üreticilerine, icracılarına da sorumluluk düşüyor. Bunun için onların da elini taşın altına koyması gerekiyor. Bir oyun çalışırken 'ben bunu kimin için oynuyorum' diye düşünmek gerek.   * Bundan sonrası için nasıl ilerleyecek? Kadın hikâyelerine dair önünüzde bir planlama var mı?   Çatlak daha çok yeni, emekliyor hatta. Bu ilk oyun. İlk hedef Çatlak’ı her yere götürmek. Şu anda uzun süre bu şekilde devam edecek.  Bir yandan biz İzmir’de neler yapabiliriz diye çalışmalara başlayacağız. Kadın hikâyeleri anlatacağız dedik. Feminist okumaları derinleştirmek gerekiyor. Hikâyeler biriktireceğiz belki bir havuz oluştururuz. Oralardan bir şey çıkar. Belki hâlihazırda yazılı olan tiyatro oyunlarını biraz kurcalamak gerekir, yani durmayacağız.   * Oyunda kadınlarla etkileşim nasıl oynuyor? Oyunu seyrettikten sonra birçok kadın kendi hikâyesinden bir şeyler buldu. Bu anlamda siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz?    İzleyen kişilerden ‘bunu ben kendi hayatımda gördüm’ gibi yorumlar geldikçe tabii ki mutlu oluyorum. Hikâye birinin diline daha dolanacak ve onun dilinden de başkasının diline dolanacak. Bir nevi ulaklık. Gizli saklı bir şey kalmasın durumunu tam tersine çeviren bir şey. Hikâyelerimiz çok değerli. Her ne kadar biricik ve öznel olsa da aynı zamanda bir aynılığı var. Bu aynılığa güvenmek ve güç almak önemli. Yolumuz uzun, hikâyemiz çok. Umarım hikâyelerimizin kesiştiği kadınlarla yolumuz da kesişir bir yerlerde.