‘Toplum bana mı inanırdı hocaya mı inanırdı?’ 2019-09-13 09:03:36 Safiye Alağaş İSTANBUL- Kendisi de çeşitli cemaat yurtlarında dini eğitim görmüş ve cinsel istismara maruz bırakıldığını anlatan Antikapitalist Müslümanlar üyesi Zeynep Duygu Ağbayır, devletin ‘kayıtsız yer’ diyerek istismarlarda kendi sorumluluğunu üzerinden attığını ifade ederek,  “Çocuk doğmuşsa toplumsal olarak sorumluluğunu almak zorundayız. Çocukları o kurslara göndermemek için çaba sarf edelim” dedi.   Türkiye’de tarikat yurtları, Kuran kursları sık sık çocuğa yönelik istismar ile gündeme geliyor. Söz konusu kursların bazılarının ruhsatlı, bazılarının ise ruhsatsız olduğu öğreniliyor. Son olarak İstanbul’un Ümraniye ilçesinde Fıkıh-Der isimli ruhsatsız bir derneğin bünyesinde faaliyet gösteren yatılı Kuran kursunda, kurs sorumlusu Ömer I. ve eğitmenler Hacı Serkan B. ile Tarık B.’nin kursta yatılı olarak kalan çok sayıda öğrenciye cinsel istismarda bulundukları ortaya çıkmıştı. İstismarın ortaya çıkmasının ardından başlatılan soruşturma kapsamında kurs sorumlusu ve iki eğitmen tutuklanmıştı.   Kendisi de bir dönem çeşitli cemaatlerde dini eğitim almış ve cinsel istismara maruz bırakılmış Antikapitalist Müslümanlar üyesi vicdani retçi Zeynep Duygu Ağbayır, cemaat ve tarikat yurtlarında çocukların maruz bırakıldığı cinsel istismarları değerlendirdi.   ‘Önce camiye sonra cemaatlere gidilmeye başlanıyor’   Sünni bir gelenekten gelen herkesin yaz aylarında camilere gittiğini, bir süre sonra ise cemaatlere, tarikatlara ve dergâhlara gitmeye başladığını söyleyen Zeynep, bu dönüşümün detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiğini söyledi. Bu cemaatlerde daha çok hadis odaklı eğitimler alındığına dikkat çeken Zeynep kurslar hakkında ve kendi yaşadığı süreci şöyle anlattı: “Arapça, Osmanlıca okumayı öğrenirsiniz. Gittiğiniz cemaatin başında kim varsa o kişinin tavsiye ettiği kitapları okursunuz. Onlar sizin ders kitaplarınız olur. 12-13 yaşlarında kendinizi adayacak yer arıyorsunuz. Çocuk olarak dahi bunun sorumluluğunu yaşıyorsunuz. Hayatımda birçok denemem oldu. Birçok cemaatte bulundum. Aslında doğruyu bulma çabası içerisindeydim. Bunu bir dinin içerisinde bulacağımı düşündüm. İlk olarak 14 yaşlarında Süleymancılarda kalmıştım.    ‘Her yerde Süleymancıların yurdunu bulabilirsiniz’   Süleymancılarda sıkı bir eğitim var. Benim gittiğim dönemde dışarıya çıkmak yasak. Erkeklerle temasınız söz konusu değil. Haftalık banyo günleriniz var. Haftalık yemek nöbetleriniz var. Çok küçük yaşta orada olanlar var. Süleymancılarda bir dönem hem okuyup hem orada kalma şansı yoktu. Ama bir süre sonra bu fırsata çevrildi, bazı bölgelerde hem okuyup hem orada kalma şansı yarattılar. En rağbet edilen cemaatlerden birine dönüştü. Gittiğiniz her yerde bir Süleymancı kız yurdu ya da erkek yurdu görebilirsiniz. Katı bir eğitim anlayışı var.”   Zeynep özsavunma uygulayarak kurtulmuş    Süleymancılar Cemaatine tutunamayıp bir süre sonra oradan ayrıldığını ifade eden Zeynep, sonrasında ise bir vakfa gittiğini aktardı. Kendisinin de gittiği bir vakıfta istismara maruz kaldığını kaydeden Zeynep, “Dergah vardı. İşte bu kayıtsız dedikleri yerler var ya öyle bir evdi. Ben de o evlerden birine derse gitmiştim. Bir anda erkek hoca gördüm. Aslında normalde kız çocuklarına erkek hocaların ders verdiğini bir tek camilerde görürsünüz. Bu cemaatlerde tarikatlarda bunu çok yoğun görmezsiniz. Ben erkek hocayı görünce şaşırdım. Oturdum rahlenin önüne. Başka çocuklar gelecek diye etrafıma baktım. Birileri gelecek mi diye bekliyorum o evde. Hiç kimse yoktu. Hoca kapıyı kapatıp öğrencilerin geleceğini söyledi. Ders vermeye başladı. Bu arada kimse gelmedi. Hoca dersi verdikten sonra yanıma yaklaştı. Sen dinde kurtuluşu görüyorsun. Bir boşlukta bunu bulmaya çalışıyorsun. O hoca da Allah’a en yakın olanlardan biriydi benim gözümde. Çocukken böyle görüyorsun zaten. Kötü bir şey yapabileceğini, kötü biri olacağını düşünmüyorsun. Zarar verebileceğini de düşünmüyorsun. Yanıma yaklaştı ve bir süre sonra dokunduğunda inanamamıştım. Ne yapmam gerektiğini bilememiştim. Ve rahleyi kaldırıp başına vurmuştum. Ardından çıkmıştım oradan.”   ‘Hepimizin başına gelebilir’   Yaşadıklarını şimdi anlatabildiğini o zamanlar kimseye söyleyemediğini belirten Zeynep, “Ama o dönem toplum hocaya mı inanırdı bana mı inanırdı? Cemaate mi inanırdı bana mı inanırdı?” diye sordu. “Benim karşımda kocaman bir kitle var ve içinde dindarlık denen bir şeye tapıyor. Ne olursa olsun, bana kimse inanmayacaktı” diyen Zeynep, anlatmaya devam etti: “Anneme bunu nasıl söyleyecektim? Bununla nasıl mücadele edebilirdim ki! Böyle bir bilince dahi sahip değildim. Yaşadığım anlar bir çocuk için çok zor şeyler. Bunu ne kadar kolay itiraf edebilirsin ki? Şuan mesela ilk defa anlatıyorum. Sizinle konuştuktan sonra bunun üzerine düşündüm. Kendime bile zor itiraf edebildiğim bir şey. Bu hepimizin başına bir noktada gelebilir.   ‘Bir insan imamsa onun zarar vermeyeceği düşünülür’   Gittiği camide hocasına sevgi besleyen çocukların olduğu, daha çok küçük köylerde bunun gözlemlenebileceğini dile getiren Zeynep, “Çocuk onun zarar vermeyeceğini düşünüyor. Bir insan imamsa, mele ise aileler onun zarar vermeyeceğini düşünür. Toplum da zarar vermeyeceğini düşünüyor. Ama çocuklarımızı baş başa bıraktığımız o erkekler, o anlarda o erkekliklerini ortaya koyan insanlar. Orada din kalmıyor, inanç kalmıyor, kimlik kalmıyor. Sizinle yalnız kaldıklarında ilk fırsatta yaptıkları şey erkekliklerini göstermek.”   ‘Devlet bunları bilmiyor mu?’   Dernek adı altında faaliyet gösteren ruhsatsız yer, “kayıtsız yerler” olarak tabir edildiğinde işin meşrulaştığına dikkat çeken Zeynep, “Niye biliyor musun? Üç kişi bir araya geldiğinde devlet üstümüze polisini yollayabiliyor. Kıyameti koparıyor. Sence bilmiyorlar mı o kayıtsız yerler o kadar çok arttı?” diye sordu.   Bu tür cemaatlerin kültür eğitimi adı altında vakıf olarak karşımıza çıktığını ifade eden Zeynep, bu vakıfların birçoğunun resmi olduğuna işaret etti. Devletin bu vakıfları tanıdığını ve bildiğini kaydeden Zeynep, “Sistem biliyor. Ama sistem kontrol edebilecek kitleleri ancak oralarda tutabiliyor. Orada kontrol edebileceği itaatkar, biatkar, statükocu din anlayışını hercümerç ediyor. Çocuğa nasıl bir kadın olacağını, kendi din anlayışını anlatıyor. Bir toplum şekillendiriyor. Aile, ekonomik, toplumsal, sınıfsal birçok sorun yaşıyor. Bu sorunlardan çocuğunu en iyi koruyabileceği yerler olarak Allah yolunda olan dergahları, cemaatleri ve tarikatları görüyor” şeklinde konuştu.    ‘Kreşe ulaşamamak aileleri merdiven altı yerlere iter’   Yakın bir zamanda arkadaşının çocuğuna kreş baktıklarını Fatih ilçesinde kreşlerin aylık 2 bin TL istediğini söyleyen Zeynep, devamında şunları dile getirdi: “Bu seni nereye iter? Merdiven altı dediğimiz, ismi olmayan ama bütün ailelerin çocuklarını verebileceği yerlere iter. En güveneceği yer neresi? En çok ‘Allah’ diyen yer. Annenin bakış açısı bu. Merdiven altı dediğimiz bu yerlerde aylık 100-200 TL veriyorsun. Hem de bütün gün. Bu ev içinde bocalayan bir anne için bulunmaz nimet gibi. Hem Allah yolunda hem 100 TL. Bir de çocuklar çok erken yaşta statü sahibi oluyor. Saygınlık kazanıyor. 14 yaşında çocuk Kuran kursu hocası olunca sanki bütün aileyi şefaatle cennete yollayacak. Sanki o çocuk bütün aileye cennetin kapılarını açmış gibi. ‘Bu çocuk bizi kurtaracak’ moduna giriyorlar. Oysa normal okula gönderse, liseye gider kötü şeylere bulaşır, üniversiteye gider kötü şeylere bulaşır diye düşünüyor. Peki, bu süreçte aile bu eğitim masraflarını karşılayabilecek mi? Hayır karşılayamıyor.”    ‘Devlet sorumluluğu üstünden atıyor’   Ümraniye’deki Kuran kursuna ‘kayıt dışı’ diyerek devletin sorumluluğu üzerinden attığını kaydeden Zeynep, “Bunu denetleme mekanizması var. Buralardan haberdar. Ama buraları bir tehdit olarak görmüyor. Aksine kendi küçük parçalarını oluşturabilmek için o küçük şirketlere ihtiyacı var. Bu bahsettiğimiz yerler küçük küçük şirketler. Burada rant var. Para var. Yardım adı altında dönen birçok şey var. Ama devleti de besleyen, bu sistemi besleyen şeyler. Bu iktidarı besleyen şeyler. Buralar ona bir de kitle sağlıyor. Oy kitlesi olabiliyor” sözlerini kullandı.    ‘Çocuğun yalan söyleyebileceğine inanıyor’   Bütün cemaatlerin ve tarikatların kaldırılmasını, bunlara fırsat verilmemesini isteyen Zeynep, Diyanet İşleri Başkanlığı’na da ihtiyaç olmadığını dile getirdi. Zeynep, “İnanç dediğin şey senin yaşam alanındır. Sen yaşamında neysen inancın odur. Bu kayıtsız yerler olduğu müddetçe istismar devam edecek. Ensar Vakfında istismar yaşandı. Kıyametin kopması gerekiyordu. Bir Müslüman olarak ya da bir inançlı olarak nasıl sindirebiliyorsun? İnanmıyorsun çünkü. Bunu yapabileceğine inanmıyor. Çocuğun yalan söyleyebileceğine inanıyor” ifadelerini kullandı.    ‘O kayıtsız yerler devletin hafızasında olan yerler’   Kuran kurslarında yaşanan istismarın bir diğer boyutuna da değinen Zeynep, “Kız kurslarında daha farklı istismar yaşanıyor. Başka bir tarikatta bir arkadaşımın durumunu biliyorum. Evli olan hocası tarafından talep ediliyor ve onun ikinci eşi gibi bir şey oluyor. ‘Eşi gibi’ diyorum çünkü bir süre sonra onunla olmak istemeyince başka biriyle de olabiliyor. Kız Kuran kurslarında da buna benzer istismarlar yaşanıyor. Bu istismar alanını nasıl kapatabilirsin? Aileler bundan vazgeçecek. Aileler buraları güvenli yerler olarak görmekten vazgeçmeliler. Ama alternatif alanlar yaratılmadığı müddetçe buralara gidecekler. Biz buraları görebiliyorsak devlet de görebiliyor. Aslında o kayıtsız yerler devletin çok iyi hafızasında olan yerler” dedi.    ‘Aileler çocuklarıyla diyalog halinde olmalı’   Çocuğun ailesinin kendisine inanacağını bilmesi gerektiğini vurgulayan Zeynep, “‘El alem ne der’ diye sır saklamaktan ziyade çocuklara konuşma alanını açmaları gerekiyor. Bir anne bunu gözlemlemeli. Görmeli. Görmek isterse görür. ‘Hocan nasıl biri?’, ‘Hocayla arandaki diyalog nasıl?’ diye sormalı. Eğer çocukların dini öğrenmesini istiyorlarsa kendileri öğrenip öğretsinler. Kimsenin hocanın, mollanın dinine ihtiyacı yok. Çocuk doğmuşsa toplumsal olarak sorumluluğunu almak zorundayız. Biz de o çocukların sorumluluğunu taşıyoruz. O kurslara göndermemek için çaba sarf edelim” dedi.