Diyanet hutbesine tepki: Dini argümanlarla erillik meşrulaştırılıyor 2019-08-27 09:03:41   Melike Aydın    İZMİR - Diyanet İşleri Başkanı’nın Emine Bulut'un katledilmesiyle ilgili sarf ettiği “Kadının canı, hakları dokunulmaz ve emanettir” sözleriyle kadını bir kez daha mülkleştirdiğini belirten SKM’li Gülcan Taşkıran, “Kadına yönelik her olayda sahneye çıkan Diyanet, dini argümanlarla erilliği meşrulaştırıyor” dedi.     Kırıkkale’de Emine Bulut’un boşandığı Fedai Varan tarafından katledilmesine yönelik tepkiler devam ederken, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cuma hutbesinde katliama ilişkin konuştu. Diyanet İşleri Başkanı’nın, “Her ne sebeple olursa olsun bir kadının şiddete maruz bırakılması en büyük zulümdür İslam’la insanlıkla ilgisi yok. Kadının canı, hakları dokunulmaz ve emanettir. Sizin en hayırlınız eşine en hayırlı olandır” sözlerine “kimsenin emaneti değiliz” yanıtıyla tepkiler yükseldi.    Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Genel Meclis Üyesi Gülcan Taşkıran, devletin Diyanet üzerinden kadına yönelik uygulamalarını meşrulaştırdığını belirtti. Kaldırılan Kadın Bakanlığı yerine getirilen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bir açıklama yapması gerekirken Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmasının manidar olduğunu kaydeden Gülcan, hutbeyi “kadınların yeniden meta olarak yorumlanması” olarak değerlendirdi.    ‘Kadına yönelik her olayda Diyanet sahneye çıkıyor’   Hutbe ile Diyanet’e biçilen rolün bir kez daha gözler önüne serildiğini ifade eden Gülcan, “Din çerçevesinde erkek egemen aklın yansıması, korunması, kollanması olarak yansıyor. Kadını kullanılması gereken bir varlık olarak tanımlıyor. SKM olarak, AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana Diyanet’in kadının yaşama şekli ve bedeni üzerinden söz sahibi olduğunu belirttik. Kadına yönelik her olayda Diyanet sahneye çıkarak iktidarın erilliğini meşrulaştırıyor. Kadının bedeni üzerinden hiçbir kurum söz sahibi olamaz” dedi.   ‘Dinin uygulanış biçimi kadın bedeni üzerinde tezahür ediyor’   Dünyayı saran neoliberal politikaların bu topraklarda AKP iktidarı ile yayıldığını belirten Gülcan, ev eksenli iş alanları ve yarım zamanlı çalışma sistemleri ile evlere hapsedilen kadınların işgücünün, ev içi emeğinin görünmezliğine eklendiğini dile getirdi.     AKP iktidarının köleliği dayatan somut adımlarına karşı kadın direnişinin Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde dahi büyüdüğünü söyleyen Gülcan, “Hayatın her alanında kadınlar ve çocuklar AKP eliyle dincileştirmeyle karşı karşıya. Dinin uygulanış biçimi kadın bedeni üzerinde tezahür ediyor. Bu AKP’nin erkek egemen sistemini katmerleştiriyor. AKP öncesinde de erkek iktidar tahakkümü farklı değildi. Ama bu dini argümanlarla bir üst aşamaya geçiriyor ve meşrulaştırıyor. Belki herhangi bir açıklama ile mazur görülmeyen şey, din adamının açıklaması ile mesela kadının sahiplenilmesi gerektiği fikri kadının her davranışının dinle anlatıldığını görüyoruz. Bu rıza üretmenin bir biçimi” diye konuştu.    ‘Özgür yaşama isteği hedefte’   Kadın katliamlarının diğer bir nedeninin erkek egemen sistemin tahakkümünü kabul etmeyerek daha özgür yaşama isteği olduğunu vurgulayan Gülcan, “Dün sindiriliyorlardı, şiddetle tehditle, çocuğu veya toplumun geleneksel düşünüş biçimiyle baskı altına alınıyordu. Bugün de devam ediyor ama kadınlar kendileri için mücadele ediyor. Kadın özgürlük mücadelesi politik bir mücadele. Yargıyı, polisi, yasaları karşınıza aldığınız için politik bir meseledir. Faili koruyan, o aşamaya kadar elini kolunu sallayarak çıkmasını sağlayan mekanizma ile de mücadele etmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.    ‘Şiddetten beslenen erkek egemen sistem çürüme üretiyor’   Erkek egemenliğinin şiddetten beslendiğini belirten Gülcan, örnek olarak ise Türkiye’de 40 yıldır sürdürülen savaşı gösterdi. “Ülkenin dört yanı düşmanla sarılı” algısıyla başka halkların düşmanlaştırıldığını kaydeden Gülcan, son olarak şunları dile getirdi: “Savaş gerçeği ile yaşayan toplumlar, değer yargılarında çürüme üretir. Yanı başınızdaki komşunun katledilişine susuyorsanız onaylıyorsunuz demektir. Şiddete maruz kalan, katledilen, hak ve özgürlüğü isteyenlerin işkenceyle katledilişinin karşısında sustuğunuz zaman bir süre sonra çürüme başlar ve insana ait bütün değer yargılarından uzaklaşırsınız. Kadın bedeni ve yaşamı üzerinde çok daha çarpıcı bir şekilde yaşanıyor. Kendi bedeni üzerinde söz sahibi olma mücadelesi şiddetle bastırılıyor. Nafaka yasası için sokağa çıkan kadınlar, şiddete maruz kalıyor. Erkeğin yüceltildiği toplumda erkek şiddeti de paralel yürüyor. Diğeri de cezasızlık, kravat takan erkeğe uygulanan indirim. Kadınlar ise meşru müdafaada dahi alamıyor. Çünkü kadın bedenine uzanan her el din kisvesi üzerinden meşrulaştırıldığı için bu da meşrulaştırılıyor.”