‘Rojava Devrimi’ 8’inci yılında: Kadınlar erkek egemen sistemi teşhir etti 2019-07-20 09:06:24   DİYARBAKIR - 8’inci yılına giren “Rojava Devrimi”nin erkek egemen zihniyetin kırılmasıyla bir devrime dönüştüğünü belirten TJA aktivisti Ayşe Gökkan, “Kadınlar DAİŞ’i yenerek üçüncü cinsel kırılmanın önüne geçti. Açığa çıkan kadın devrimi, iflas eden ulus-devlet, neo-liberal politikalar, İslam örgütleri ve erkek egemen sistemini teşhir eden bir noktada durmakta” dedi.    Kadın öncülüğünde dünyaya yeni bir deneyim yaşatan “Rojava Devrimi”, 7 yılı geride bıraktı. Yaşanan yıkım ve tahribatın ardından yeniden inşa sürecine gidilen Kuzey Suriye’de birçok yenilik hayata geçirildi. Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Ayşe Gökkan, devrimin dünyaya etkilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    Devrimin ardından kadın hareketinin dünyada çok konuşulduğunu ve kabul gördüğünü belirten Ayşe, bunun çok önemli olduğunu vurguladı. Ayşe, “Genel olarak dünya politikalarına bakıldığı zaman neo-liberal politikaların demokrasi olarak pazarlandığını görüyoruz. Yine 3. Dünya Savaşı’nda yerellerin etkisi iyice azaltılıp, ulus devletlerin öne çıktığı dönemde Rojava’da kadınların devrim yaptığı bir durum yaşandı. Bu dünyada ilkleri yaşatan durumlardır. Bir de DAİŞ gibi bir hareketin katliamlarını dünya kendisine çok uzak görürken, aslında katliamların herkese ne kadar yakın olduğu görüldü. Bunu dünyaya gösteren de orada DAİŞ’e karşı mücadele eden kadınlar oldu. Bir kadın devrimi demek çok yönlü değerlendirmeyi gerektirir” dedi.     ‘Rojava’da 3’üncü cinsel kırılmanın önüne geçildi’   “Rojava devrimi kadın devrimidir” denilmesinin nedenlerini Ayşe, şöyle açıkladı: “Çünkü kadınlar açısından dünya tarihinde 2 kez cinsel kırılma yaşanmıştır. Erkek egemenliğinin artması sonucu birinci cinsel kırılma yaşanmıştır, ikincisi ise tek tanrılı dinler oluştuğunda yaşanmıştır. Rojava’da kadınlar, yalnızca radikal İslam’a karşı değil, 5 bin yıldır uygulanan tüm şiddet biçimlerini uygulamaya çalışan DAİŞ’e karşı savaştı. Bu savaşın sonucunda da kadınlar DAİŞ’i yenerek üçüncü cinsel kırılmanın önüne geçti. Birinci ve ikinci cinsel kırılmalarda erkek egemenliği yükselmiş, militarizm dünyaya hakim olmuştur. Bu kırılmaların hepsinde ‘kadın kaybetmiştir’ gibi erkek egemen zihniyet yorumu tarihe geçmiştir.”    2012 yılında 13 radikal İslamcı selefi örgütün birleşerek DAİŞ’i oluşturduğunu dile getiren Ayşe, “Bu öğütlere karşı gelişen kadın mücadelesi aynı zamanda şunu ortaya çıkarmıştır; eğer kadın mücadele etmemiş olsaydı, DAİŞ yeniden Ortadoğu’yu merkez alarak, altına imzasını attığı bir erkek egemenlik inşası gerçekleşecekti. O nedenle üçüncü cinsel kırılmayı bir kadın kırılması olarak değil, erkek egemen zihniyetin kırılması olarak bir devrime dönüştürdü” diye belirtti.    ‘Rojava Devrimi tüm kadınları etkiledi’   Kürt bölgesinin iç içe geçmiş bir coğrafya olduğuna işaret eden Ayşe, dört parçaya bölündüğünde sınırları tanımayan bir kadın mücadelesi olduğunu kaydetti. Tarihte bu tür olayların nadir yaşandığını vurgulayan Ayşe, “Rojava’da kadın devrimi olduğunda Qamişlo’da kadın katliamları yüzde 85 durduruldu. Bir anda devrim süreciyle birlikte Qamişlo’da 6 ayda hiç kadın katliamının yaşanmadığı bir süreç yaşandı. Kadın devrimi dünyada istisnaların bile sahip olamayacağı bir ihtimali yarattı. O nedenle de Rojava Devrimi hem dünyada hem Kürdistan’da hem Türkiye’de hem de bir bütün Ortadoğu’da yaşayan kadınları etkiledi” ifadelerini kullandı.   ‘Erkek egemen sistemi teşhir eden bir noktada durmakta’   Ayşe, kadın devriminin her açıdan önemli ve belirleyici bir role sahip olduğunun altını çizerek, “Egemenler demokrasinin merkezini Avrupa yaptıkları için Rojava Devrimi’nden sonra açığa çıkan tüm kadın kazanımların algılanmasının önüne geçen Avrupa merkezli iflas etmiş bir demokrasi anlayışıdır. Aksi halde şu anda yaşanan devrim aslında dünya kadınlarının tümünü kucaklayan bir misyonun olduğu açıktır. Rojava Devrimi’ni özellikle hegemonların politikalarını teşhir eden bir devrim olarak ele almak çok önemli. Rojava’da açığa çıkan kadın devrimi iflas eden ulus-devlet, neo-liberal politikalar, İslam örgütleri ve erkek egemen sistemini teşhir eden bir noktada durmaktadır” dedi.   ‘Göçün önüne geçerek ilke imza atmıştır’   Çatışma ve savaş dönemlerinde kadınların ve çocukların mülteci olduğunu kaydeden Ayşe, “Rojava Direnişi mülteciliğin önüne geçilmesi noktasında da bir ilke imza atmıştır. Kadınlar yaşamı organize ederek göçün önüne geçmişlerdir. Tabii ki göçün yüzde yüz oranında engellendiği söylenemez ancak bu denli bir şiddettin ve saldırının olduğu bir yerde kadın göçü yaşanmamıştır, kadın direnişe geçmiştir. Yani dünyadaki mültecilik istatistiklerini bile alt-üst eden bir direniş başlamıştır. Aynı zamanda kadın eğitim, sağlık, sosyal, kültürel anlamda organizasyonları ve yönetimi kendisi yapmıştır. O yüzden yerellerin inisiyatifinin azaldığı Üçüncü Dünya Savaşı’nda yerellerin inisiyatifini arttıran bir kadın devrimi olmuştur” diye konuştu.    ‘Kadınlar ilk kez yönetimlerde eşit şekilde yer aldı’   Burada yaşanan gelişmelerin dünyadaki kadınlara örnek teşkil edecek nitelikte olduğunu vurgulayan Ayşe, şöyle devam etti: “Orada devrimin niteliğini de değiştiren bir kadın mücadelesi yaşandı. Daha önceki deneyimlerde, sosyalist devrimlerde, ulusların mücadelesinde görülmemiş olarak Rojava’da ilk kez kadınlar yatay yönetimlerde eşit bir şekilde yer almıştır. Rojava Devrimi ‘vurup alan’ erkek egemen tarzında değil beraberinde değişim-dönüşümü de getiren bir devrim olarak ele alınmalıdır. 21.yy’da klasik anlamda bakıldığında yerellerde kadınların kanton biçiminde, özerk biçimde örgütlenmelerinin bir nitelik olarak model olabilecek durumda.”