Savcıdan Canan Kaftancıoğlu’na hapis istemi 2019-07-18 13:31:12   İSTANBUL - CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yargılandığı davanın duruşmasında savcı, esas hakkındaki mütalaasını açıklayarak, tutuklanmasını ve tüm siyasi haklardan mahrum bırakılmasını istedi. Mahkeme ertelendi.    CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 7 yıl önce sosyal medyadan yaptığı paylaşımlar gerekçe gösterilerek hakkında açılan davada yeniden hakim karşısına çıktı. “Cumhurbaşkanına hakaret”, “Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılamak”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek”, “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret” ve “Örgüt propagandası yapmak” suçlamalarından yargılanan Canan’ın ikinci duruşması İstanbul 37’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.   Duruşma salonuna mahkeme başkanının kararı doğrultusunda basının alınmayacağı bildirildi. Canan savunmasında, "Her birinizin çok değerli olduğunu düşündüğüm zamanını böylesi bir davayla meşgul ediyor olmak şahsım adına üzüntü verici. Savunmama geçmeden önce kısaca kendimden söz etmek isterim. Çünkü 7 yıl öncesinde attığım tweetlere geri dönüyorsak bu tweetlere beni getiren hikayeyi birkaç cümleyle tarif etmem gerekiyor” dedi.   ‘Siyasetçinin fikir ve ifade özgürlüğüne saygı duyulmuyor’   Canan, "Umarım ve dilerim ki; düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, toplumsal olarak canımızı acıtan, hiçbir ayrım yapmadan, her biri tarifsiz acıyı barındıran güncel olay ve olgular karşısında hiçbir suç kastı ve niyeti taşımadan gösterdiğim toplumsal, siyasal ve insansal sosyal medya paylaşımlarım nedeniyle, bütün dünyanın gözü önünde açık bir hak ihlaline uğramadan bu salondan çıkabilirim” diyerek bir siyasetçinin fikir ve ifade özgürlüğüne asgari saygıyı duymayıp kamu gücü ve olanakları ile linç kampanyası başlatanlar karşısında “Olsun İstanbul’da hakimler var!” demenin mümkün olmasını istedi.    ‘Karalama kampanyasına maruz kaldım’   Tüm canlıların en temel hakkı olan yaşam hakkını sonuna kadar savunmuş; fikir ve ifade özgürlüğü, aile içi şiddet, çocuk istismarı gibi acı gerçeklikler ise daima ilgilendiğini ve savunduğunu söyleyen Canan, "Savunduğum bu değerler ve ilkelerle birlikte; 2011-12 yılları arasında CHP il başkan yardımcılığı, 1012-14 il başkan vekili, 2016-18 PM üyesi, 2018 Ocak ayından beri de İstanbul İl Başkanı olarak aktif siyasetin içinde bulunuyorum. İl başkanı seçildiğim ilk günden itibaren yalan ve iftiralarla beslenen, ailemi de içine alan korkunç hatta kolay katlanılmayacak, bir karalama kampanyasına maruz kaldım. Bilinçli ve kasıtlı yapılan o saldırılar ve tehditlerle bugünün taşları döşenmeye başlanmıştı aslında. Neyse ki hayat, o taşlara takılmadan yürümeyi de öğretiyor insana. İl başkanı seçildiğimin hemen ertesi günü şahsımı hedef göstererek talimat niteliğinde hakkımda ‘Bedelini ödeyeceksiniz’ ithamında bulunanların şu an bizi getirdiği noktadayız” ifadelerini kullandı.    ‘Cezalandırma davası’   Hakkında açılan davanın sürecine değinen Canan, “Sürecin işleyiş hızı, şekli, daha da önemlisi tarihleri alt alta sıraladığımızda söz konusu yargısal sürecin siyasi niteliğini göstermesi bakımından önemli” diye belirti. 7 yıl öncesine giden Canan, “O yıllarda yine aktif siyasetin içindeyken yazdıklarım suç kabul edilmeyerek bugün ‘suç’ olarak değerlendiriliyor olması ve il başkanı seçildikten sonar alçakça saldırıların başlaması oldukça manidar. İşte bu nedenlerle bu dava bir cezalandırma davasıdır. İstanbul’u yeniden halka vermek üzere yola çıkmış bir il başkanını cezalandırma davası” diye ifade etti.    Hakim Canan’ın sözünü kesti   Canan’ın “Bu dava, muktedire göre şekillenen yargı sisteminin, suçu ve suçluyu iktidar karşıtı olup olmamaya göre tanımlayan bir hukuki anlayışın sonucudur. Bu anlayış emin olun bizler kadar sizleri de mağdur etmektedir” sözleri üzerine hakim, "Mahkemeyi itham edemezsiniz" diyerek sözünü kesti.    Daha sonra savunmasına devam eden Canan, "Neymiş suç aygıtım? Top, tüfek, silah değil. 7 yıl önce attığım tweetler yani sosyal medya paylaşımları. O anın sözünü hayatın sözü gibi algılar ve yıllar sonra yorumlamaya kalkarsanız eğer memlekette bu salonlarda sosyal medyada o anın duygusunu sözünü aktaran milyonlar haricinde başka bir davalı göremezsiniz. O yıllarda 140 karaktere sığdırılan sözlere bakarak kişiler, fikirler hakkında yorum yapmak bile mümkün olamayacakken yargılama hem de ağır cezada yargılamanın takdirini yine sizlere bırakıyorum” diye konuştu.    ‘Hukuksuz bir süreç işletilmektedir’   Canan, savunmasını şu ifadelerle sürdürdü: “Cumhurbaşkanı olan kişi aynı zamanda bir siyasi partinin de genel başkanıdır. AKP Genel Başkanına yönelik siyasi eleştiriler dahi Cumhurbaşkanına hakaret kapsamına sokularak hukuksuz bir süreç işletilmektedir. Cumhurbaşkanının benim tweetlerim nedeniyle herhangi bir zarar gördüğü ve siyasi kimliğinin veya kariyerinin etkilendiği söylenemez. Ayrıca bir siyasetçinin yargılanmasını talep etmek de bir hakaret değildir. Bu arada sayın Cumhurbaşkanı bu tweetlerin bir kısmından dolayı aleyhime tazminat davası açmıştır zaten. Şayet varsa bir zararı işbu davaları kazanırsa tazmin edilecektir mutlaka. Cumhurbaşkanın AKP genel başkanı olan taraflı siyasi kimliği ve doğru bulmadığım uygulamalarına dönük siyasi hiciv ve eleştiri haklarımı, düşünce ve ifade özgürlüğümü kullandım. Paylaşımlarım Cumhurbaşkanı oluşu nedeniyle ve o sıfatla yürüttüğü hukuki ve idari işlemler ya da sarf ettiği beyanları sebebine dayalı paylaşımlar değildir. Twitlerimde bu ayrımı gözeterek siyasi bir kimlik, duyarlı bir vatandaş, başkalarının acılarını duyumsayabilen bir hekim, başkalarının acılarına ağlayabilen bir kadın olarak Tayyip Erdoğan'ın, AKP genel başkanlığı sıfatıyla yaptığı partisel, ideolojik ve kutuplaştırıcı siyasi anlayış ve yaklaşımlarına eleştiride bulunarak bu ideolojik ve kamplaştırıcı siyaset dil ve üslubuna yüksek sesle itiraz ederek düşünce ve ifade özgürlüğünde bulundum."   ‘Eleştirilere katlanmak zorundalar’   "Siyasilerin, parti başkanlarının diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları demokratik toplumlarda geniş bir kabul görüldüğünü ifade eden Canan, “Birçok yargı ve AİHM kararlarında ortaya çıkan sonuçlar da söylediklerimizi doğrular niteliktedir. Bilindiği üzere siyasi tartışma alanında ve kamu yararını ilgilendiren konularda ifade özgürlüğü en geniş şekilde korunur. Siyasi eleştiri niteliğindeki açıklamalar hakaret olarak veya kişilik haklarını ihlali olarak kabul edilmemelidir ve alkışlar kadar eleştirilere de katlanmak zorundadır” diye dile getirdi.    ‘Fetullah Gülen’e meczup demiş olmam kimleri neden rahatsız etmiş olabilir?’   Canan, "İktidar mensuplarının ‘Hocaefendi’ diyerek el etek öpmek için randevu sırasına girdikleri, devletin bütün kaynaklarını peşkeş çektikleri bir dönemde Fetullah Gülen’e meczup demiş olmam kimleri neden rahatsız etmiş olabilir?” diye sordu. "Siyasi kişilerin halkın nabzını tutarak politik yönden hesap sorduğu, kimi kez ağır nitelikte sert eleştiri yapabildiği, bunun düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hatırlanmalıdır” diyen Canan, “CHP olarak, AKP'nin Siyasi Programında referans aldıkları ideolojik yol haritaları ve doğru olmadığını düşündüğümüz siyasi uygulamalarına karşı yüksek sesle muhalefet etmemizden daha doğal bir şey olamaz, olmamalı” dedi.    ‘Kadınların kaç çocuk doğuracağına erkek egemen bakış açısı karar veremez’   Savunmasına devam eden Canan, “Genel Başkanımızın veya başkalarının inanç aidiyeti üzerinden tarihsel ve toplumsal kutuplaştırma gayretini, Berkin Elvan'ın çocuk yaşta yaşam hakkının elinden alınmasını Hrant Dink'in katledilmesini ve sonrasında işletilen hukuksuz süreçleri kabul etmediğimi yüksek sesle dile getirişim, çoğulcu demokrasi ve özgürlükler bağlamında yüzde yüz karşılığı bulunan bir hak kullanımıdır. Genç kızların ne giyip giymeyeceğine, kadınların kaç çocuk doğurup doğurmayacağına ve hatta ne şekilde doğuracağına iktidarda olanlar, erkek egemen bakış açısı karar veremez, vermemelidir. Bu yaşam tarzı müdahalelerine kişisel ve kurumsal olarak sessiz kalmamız ne Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne CHP İl Başkanı olarak ne bir kız çocuğu annesi olarak benden ve bizden beklenmemelidir” diye konuştu.    ‘Soruşturulması gereken ben değilim’   Canan, "Paylaşımlarım incelendiğinde üzeri yıllarca kapatılan ve hala kapatılmaya çalışılan siyasi cinayetlerin açığa çıkarılmayışını, faillerinin yargılanamayışını,  yine ‘bu ülkede güvercinleri vurmazlar’ diyen Hrant Dink'in katledilişini, çocuk yaşta öldürülen Berkin Elvan’ın katillerinin hesap vermeyişini, her türlü rüşvet ve yolsuzluk batağına batan bakanların açığa çıkmış aleni suçlarına karşın siyaseten aklanışlarını sorgulayıp kamusal ve insanı görevimi yapışım yargılama konusu edilemez, suç olarak tariflenemez” dedi.  Soruşturulması ve yargılanması gerekenin kendisi olmadığını sözlerine ekleyen Canan, “Biraz önce sözünü ettiğim kişi ya da kişilerdir yargılanması gerekenler. Suç olduğu iddia edilen paylaşımlarım da düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır” ifadelerini kullandı.    ‘Tweetlerim düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında’   "Tüm yaşamım boyunca verdiğim insan hakları mücadelesinde kin ve düşmanlığa karşı mücadele etmiş, buna uygun davranmış ve yaşamış biri olarak hakkımdaki en gülünç iddialardan birisi bu iddiadadır. (Halkı kin ve düşmanlığa tahrik)” diyen Canan, “AKP Genel Başkanının çocuğa, gençliğe, kadına, farklı etnik ve inanç gruplarına politik bakış açısını doğru bulmadığımdan, çocuk yaştaki ölümlere karşı ideolojik duyarsızlığını rahatsız edici bulduğumdan, kindar bir nesil yetiştirme gayret ve idealini alenen teşhir ettiğimden, 15 Temmuz darbesinin açığa çıkarılması gereken birçok bilinmeyeninin olduğunu düşündüğümden, demokratik kaygılarla değil ideolojik kışkırtma ile sokaklarda linç girişiminde bulunanları hukuken ve ahlaken kabullenemememden ötürü yazdığım tweetlerim düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır” dedi.    ‘Yaşamayı savunmaya devam edeceğim’   Öldürmeyi değil yaşatmayı meslek edindiğini dile getiren Canan, “Ölümü değil yaşamı kutsamış biri olarak hayatımın her alanında yaşamı ve yaşatmayı savundum; savunmaya da devam edeceğim. Devletin, toplumun, vatandaşın geleceği için değil sadece kendi gelecekleri için ölümü kutsayarak insanların yaşam haklarını gaspeden anlayışlara karşı daima mücadele ettim bundan sonra da edeceğim” diye belirtti.    ‘İddialar kötü niyetli mühendislik çalışması’   Hakkındaki “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasına ilişkin de savunma yapan Canan, söylemlerinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu vurguladı ve  “20 yıl önce okuduğu bir şiir sebebiyle cezaevine gönderilen Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade özgürlüğü hakkı nasıl savunulduysa bugün de benim ifade özgürlüğü hakkım savunulmalı. Şiddete ve şiddetin tüm unsurlarına siyaset yaparken terör örgütü propagandası yaptığımın iddia edilmesi gerçek dışı ve komik. Gülüyorum ancak Aziz Nesin’in dediği gibi ‘acı acı’. Bu iddianın asıl amacının kovuşturmayı Asliye Ceza Mahkemeleri kapsamından çıkarıp uydurma bir terör örgütü propagandası suçu ile Ağır Ceza Mahkemesi kapsamına alınması olduğunun farkındayım. Cumhuriyet Halk Partisi'ni kamuoyunda itibarsızlaştırmak, CHP kurumsal kimliğini ve şahsımı terör örgütleriyle birlikte anılmasını sağlamaya dönük tamamı ile kötü niyetli bir adli mühendislik çalışması olmuştur” dedi.    ‘3 kadının yargısız infaz edilmesi insani olarak kabul edilemez’   Canan, devamından şunları söyledi: "Çözüm süreci döneminde tüm kamuoyu gibi benim de isimlerini vahşi bir cinayet sonrasında öğrendiğim üç kadın (Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan) ile ilgili yazmış olduğum tweetin terör örgütü propagandasıyla alakası yok. Nasıl ki Nazım Hikmet şiiri okuyup paylaştığı için Erdoğan’a komünist ya da komünizm propagandası yapıyor dememiz mümkün değilse benim de sosyal medya paylaşımım için aynı durum söz konusudur. Suçları ne olursa olsun adı geçen 3 kadının yargısız infaz edilmesi ne hukuki ne de insani olarak kabul edilemez. Yine bir yaşam hakkı savunucusu olarak, yazdığım tweette olgusal ve ilkesel nedenlerle bu cinayetleri eleştirdim. Suçu ne olursa olsun herkesin yaşama ve yargılanma hakkı devlet ve hukuk güvencesi altında olmalıdır. ‘Bir insanın hayatına bu kadar vahşice son vermek çok kötü, çok çirkin adeta bir vahşet. Gerçekten üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim.’ Bu sözler dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a ait. Söz konusu cinayetlerin hemen ardından yaptığı basın açıklamasından bir alıntı. Sayın Arınç’ın sözlerini hatırlatma sebebim, onun da aynı suçtan yargılanmasını istemek değil elbette. Yargısız infaza, vahşice işlenen cinayetlere ilişkin insani ve hukuki söylemlerin suç olamayacağını ifade etmek için bu hatırlatmayı yapma gereği duydum."   Canan’ın savunmasının ardından hâkim, tweetlerini kabul edip etmediğini sordu.   Avukatlardan ek süre talebi   Canan’ın avukatlarının davanın ağır ceza mahkemesinde görülmesi için hazırlanan bir iddianamede olmaması gereken beyanlar olduğunu öne sürerek iddianameyi mahkemenin iade etmesini talep etti. Mahkeme avukatların görevsizlik talebini reddetti.    İddianamenin usul ve hukuka uyduğu gerekçesiyle geri iadesi de kabul edilmedi.  Canan’ın avukatı Ergun Özer soruşturmanın genişletilmesi talebiyle ek süre istedi.   Savcıdan hapis istemi   Savcı, Canan’ın Tayyip Erdoğan,  Hrant Dink'in ölüm yıl dönümü ve Berkin Elvan hakkında attığı ve Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağıladığı suçlamasına konu olan tweetleri okuduktan sonra esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Savcı Canan’ın hapis cezasına çarptırılmasını ve tüm siyasi haklardan mahrum bırakılmasını istedi.   Mahkeme heyeti davayı 6 Eylül tarihine erteledi.