Mahkemeden adalet beklemiyoruz: Suruç’u unutturmayacağız 2019-07-17 09:05:17   İSTANBUL- Suruç Katliamı’nda yaşamını yitiren İsmet Şeker, oğlu Mustafa’yı kaybettiği Kobanê’de sağlık ocağı yapmak istiyordu. 4 yıldır adalet mücadelesi veren kızı Dilek Şeker, “Açık ve net mahkemeden artık adalet beklemiyorum. Onları hiçbir zaman unutmayacağız. Belki o sağlık ocağının temelini gelecekte biz atacağız” dedi.    Dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de, DAİŞ’e karşı tarihi bir direniş veren Kobanê ile dayanışma etkinlikleri düzenlenirken, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyeleri de Kobanêli çocuklar için topladıkları oyuncaklarla 20 Temmuz 2015 tarihinde Urfa’nın Suruç ilçesinde buluştu. Amaçları oyuncak götürerek çocuklara moral vermek olan 33 genç, DAİŞ tarafından gerçekleştirilen canlı bomba saldırısında yaşamını yitirdi, 104 kişi de yaralandı.     Türkiye tarihinin en acı ve kanlı olaylarından biri yaşanırken, aradan geçen 4 yılda sorumluların hesap vermesi için bir arpa boyu yol alınmadı. Aileler, Suruç Aileleri İnisiyatifi’ni kurarak, adalet mücadelesine başladı ve hala sürdürüyor.    Hayali bir sağlık ocağı inşa etmekti    Saldırıda yaşamını yitirenlerden biri de 54 yaşındaki İsmet Şeker’di. İsmet Şeker, Kobanê’de bir sağlık ocağı yapmak istediği için gidecekti. Babasını “yokluğu çok belli” diyerek hatırlayan Dilek Şeker, “4 yıl oldu. Çok kolay söyleniyor 4 yıl. Oysaki bize 4 saniye, 4 dakika bile değil. Acısı hep aynı” dedi.    Babasının çok genç yaşta evlendiğini ve yokluklar içinde yaşam mücadelesi verdiğini belirten Dilek, “Dört çocuğu vardı. Oğlu Mustafa Şeker DAİŞ’e karşı Kobanê’de savaştı. Bir gün bize kardeşimin Kobanê öldüğünü söylediler. Biz apar topar Diyarbakır’a gittik babamla. Babam o gün kardeşimin naaşının başında ‘Beni bırakıp, aileni bırakıp ölümü tercih ettin. Niçin? Gidip görmem gerekiyor’ dedi. O gün hepimizin yanında yemin etti. Kobanê’ye gitmeyi çok istiyordu. Hatta ben de gitmek istiyordum. Babam her yere başvurdu. Pasaportunu çıkardı gitmek için. Sadece orayı görmek istiyor ve bir sağlık ocağı yapmak istiyordu. Gitmek için başvurmadığı yer kalmadı. ‘Gerekirse valiye gideceğim. Kaymakamlığa gideceğim. Belediyelere gideceğim yani ben oraya 5 dakikada olsa gideceğim’ diyordu. Bir pideci dükkanımız vardı. Biz 24 saat çalıştığımız için haberlerden çok uzaktık. Bir gün dükkana bir grup genç geldi. ‘Biz böyle bir çalışma yapacağız. Sende katılır mısın?’ diye sordular. Babam hüngür hüngür ağlayarak ‘Tabi ki size nasıl yardım edebilirim?’ diye sordu. Gençler de ‘Biz oyuncak topluyoruz. Kalem topluyoruz’ dediler. Babam da ‘Peki çocuklar ben orada sağlık ocağı yapsam, yapabilir miyim?’ diye sorunca gençler de yapabileceğini söyledi. Gençler ‘Baba sağlık ocağının maliyeti biraz çoktur’ dedi. Babam da ‘Ben temelini atayım da benim gibi duyarlı insanlar vardır. Mutlaka o duvar örülür’ dedi. Tabi yapamadı. Gidemedi. Bunlar hep Amara Kültür Merkezi’nde kaldı. Artık ağlayamıyorum çünkü öfkemiz adaletimizde. Öfkemiz çığlıklarımızda. Öfkemiz yumruklarımızda. Sesimizde öfkemiz. Belki titriyordur sesimiz onları anlattığımızda. Onlar gitti biz sadece bakakaldık. Gülerek gittiler” diye konuştu.    ‘Savcı bizi dinleseydi Ankara Katliamı olmayacaktı’    Babası için çiçek yetiştirdiğini ve mezarına götürdüğünü anlatan Dilek, “Çiçeklerimizi alır, çiçek bahçelerimize (mezarlarına) götürürüz. Eminim benim gibi yapan aileler vardır. Yüreği evlat acısıyla dolu bir babaydı. Kız kardeşim ve bana çok güveniyordu. Hep ‘Bana bir şey olursa siz güçlü olacaksınız. Ben biliyorum. Sizler benim kızlarımızsınız. Sizleri ben yetiştirdim’ diyordu. Biz de öyle olmaya çalışıyoruz. Çok zorlu yollardan geçtik. Oturup dizlerimizi kırıp ağıtlar yakacağımıza, onların kanlarını yerde bırakmama sözü verdik. Bunun üstüne Ankara Gar Katliamı oldu. Biz o gün savcının kapısına defalarca gittik. ‘Başka kimsenin canı yanmasın bu bombacılar kimdir, neyin nesidir kim saklıyor bunları?’ diye sormak istedik. Bize randevu vermiş olsaydı, konuşmuş olsaydı Ankara Katliamı olmayacaktı” ifadelerini kullandı.    ‘Emniyet, MİT ve jandarma biliyordu’    Amara Kültür Merkezi’nin iki karakolun arasında olduğunu dile getiren Dilek, nasıl korunamadıklarını sorarak isyan etti. Babası İsmet Şeker’in kimlik fotokopilerini emniyete yolladığını kaydeden Dilek, “Emniyet biliyordu, MİT biliyordu, jandarma da biliyordu. Hepsi de biliyordu. Asla vazgeçmeyeceğim. Bu çığlığımız ölene kadar sürecek. Oğluma ‘Ben ölürsem sen sakın ama sakın Suruç’u unutma. Her zaman öfken de sesin de Suruç olsun’ diyorum” diye ekledi.    ‘Benim babam hala 54 yaşında’   Babasını yitirdikten sonra kız kardeşine annelik yapmak zorunda kaldığını dile getiren Dilek, “Annemi de yitirmiştik. Babamdan sonra çocuklarım ve eşim bana destek oldular. Kız kardeşimle birlikte yaşamaya başladık. O artık bizim kızımızdı. Uzun bir süre tedavi gördüm. Kitaplar yazdık. 4 yılımız adalet mücadelesiyle geçti. Tedavi olmamız bu olayı unutmamızı sağlamıyor. Acısı yüreğimizde. Ama aynı zamanda, sokaklardaydık, karakollardaydık. Amara Kültür Merkezi’nin arasında olan o iki tane karakolun peşindeydik. Oralardaydık. Benim babam hala 54 yaşında” dedi.    ‘Rengimiz Suruç ve 33 düş yolcusu’   Suruç Katliamı’ndan sonra tüm aileler olarak bir araya gelme sürecini anlatan Dilek, şunları anlattı: “Aileler bir şekilde birbirlerini buluyor, tanışıyorlardı. O arada biz Yasemin ile (annesini Bahar Boyraz’ı yitirdi) sosyal medya üzerinden birbirimizi bulduk. Sık sık görüşmeye başladık. Daha sonra ailelerle daha çok bir araya geldik, inisiyatif kuruldu. İnisiyatif olmak zorundaydık. Her birimiz bir bireydik. Hiçbir siyasi kurumada ait değildik. Rengimiz sadece Suruç ve 33 düş yolucusu. Başka hiçbir rengimiz yok. Belki çoğu SGDF’li olmuş olabilir. Ama biz rengimizi koyduk. Bizim rengimiz Suruç hedefimiz 33 düş yolcusu. ‘Onların kanı yerde kalmayacak’ sözüyle yola çıktık. Dava hala devam ediyor.”   ‘Açık ve net ben mahkemeden adalet beklemiyorum’   Dava hala devam ederken, sanığın duruşmaya SEGBİS ile katıldığını ve koltuğunda rahat bir şekilde oturduğunu dile getiren Dilek, “Belki anlatacak orada tutuyorlar onu. Orada müdahale edildiğini hissediyorsun. Onu koruduklarını ona ‘sus’ dediklerini hissediyorsun. Mahkemeye getirseler belki de katiller şuan da sokaklarda olmayacaktır. Açık ve net ben mahkemeden adalet beklemiyorum. Çünkü onlar saklıyorlar belli. Emniyet müdürü, polisler 7 bin 500 TL’lik ceza yedi. 33 insan öldü. O katilin resmi onlarda vardı. Amara Kültür Merkezi’ne gittim. Sağıma döndüm, soluma döndüm, önüme döndüm, arkama döndüm her taraf kamera. Bunlar bu bombacıyı burada nasıl bilmiyorlar. Ankara’yı da gördük. Oradaki aileler de hala mücadele içindeler. Saklıyorlar, gizliyorlar, anlattırmıyorlar, susturuyorlar. Siz olsanız adalet bekleyebilir misiniz? Adalete o kadar muhtacız ki ama yok. Arıyorum 4 yıldır yok” diye ifade etti.   ‘Kobanê bizim çocuğumuz gibi’   Kobanê’nin kendisine kardeşini hatırlattığını belirten Dilek, “O benim kardeşim gibi. Ama bana sorduğunda ‘Gitmek ister misin’ diye ‘hayır’ derim. Ben oraya gidemem. Çünkü her yerde o var. Orası benim kardeşim gibi. Evladım gibi. Ekmek, su gibi derler ya öyle bir şey. Çünkü o topraklarda o var. Babamın neden gitmek istediğini kaybedince anladım. Mustafa bir amaç uğruna gitti. Çünkü orada İŞİD barbarları insanları öldürüyordu. Babam, sağlık ocağını yapamadı. O temel atılmadı. Belki yıllar sonra biz gidip yapacağız. Amara Kültür Merkezi’ne bir anıt yapmak istiyoruz” dedi.