Ardıl Çeşme: Şimdi daha iyi olmalıyız ki çok iyi sonuçlar yaratalım 2019-07-08 09:02:20   İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevini ölüm orucuna dönüştüren Ardıl Çeşme, “Önderlikten beslenenin akıl sağlığı bozulmaz, bilinci kapanmaz. Bu abartı değil yaşayanlar bilir ne demek istediğimizi… Şimdi çok daha iyi olmalıyız ki çok iyi sonuçlar yaratalım” dedi.   İmralı tecridinin kaldırılması talebiyle 8 Kasım 2018 tarihinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine 1 Mart’ta katılan Gebze M Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Ardıl Çeşme, 30 Nisan’da ise eylemini bir üst aşamaya taşıyarak ölüm orucuna dönüştürdü. Eylemler sonucu avukatları ile görüşen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 26 Mayıs’ta kamuoyuna deklere edilen çağrısıyla açlık grevi ve ölüm orucu sonlandırıldı.    Ardıl Çeşme, açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine götüren süreci kaleme aldığı mektupla ajansımıza değerlendirdi.   Herkes gibi büyük bir heyecanla eyleme başladığını belirten Ardıl’ın mektubu şöyle:   “Her bir anı çok güzeldi. Anlam yüklüydü, yaşam soluğuydu. Zorlu geçti. Zülküf, Ayten, Medya, Uğur ve daha pek çok yoldaşı bu sürede sonsuzluğa uğurladık. Her gün yeni bir vedaya uyandık, bir dünya yitirdik. Acı vericiydi. Unutmayacağız yaşadıklarımızı, gördüklerimizi unutmayacağız. Öfkemizi dindirmeyeceğiz, aksi durumda tekrarı yaşarız. Bir daha bunları yaşamak zorunda kalmayalım, bu nedenle büyük manalarla nefes alıp vermeliyiz. 7 ayı değil 700 yılı geride bıraktık gibi. 7 aya sığanlar çok yoğundu, zaman su gibi aktı ve biz akışta her şeyi yaşadık.   Baskılar, yasaklar ancak kırılarak aşılırdı   Eylem süreci bu anlamda görkemliydi. Her bir yoldaş, her bir insan bize ses verirken kendi sınırlarını aştılar, kolektif bir sıçrayışı yaşadık, olağanüstüydü. Tabi baskılar yoğundu, pek yansıtmak istemedik. Ancak yoğun baskılar içindeydik. Sürekli baskın hali, her şey yasaklı haldeydik. Yazdığımız nameler iade edildi, bazı kelimeler yasaklandı. Toplu fotoğraf çekmek yasaklandı. Gazete yasaklandı vs. vs. Basın zaten sınırlı haber veriyor, bu nedenle süreci sağlıklı izleme şansımız yoktu. Grev haberi hiç yoktu. Birden TV’de avukatların İmralı’ya gitmesine dönük haber can sıkmaya başladı. Grevden söz edilmeden, yasak nedeni söylenilmeden tecridin ufacık da olsa resmi olarak yasağın kalktığı söylendi. Fazlasıyla temkinli yaklaştık. Cuma günü doktorlar gelmişti rutin kontrol için, onlardan duyduk basın açıklamasının olacağını. Avukatlar İstanbul’da Leyla arkadaş ise Amed’te basın açıklaması yapıyor, grevin biteceğini söyleyeceklermiş. Ciddiye aldığımı söyleyemem, ancak ilgisiz de değildim. Haber çıkmayınca kısmi engellerin devam ettiğini anladık. Yani son hız greve devam ediyoruz. Hükümet savaş eksenli politikalar izleyip, uyguladığı için yasal olan hakların kullanılmasına izin vermeyecekti. Bir esneme alanı yoktu, baskılar, yasaklar ancak kırılarak aşılırdı. Ölüm orucu bu nedenle başladı. Baskıları yasakları kırıp geçmek. Kesin olarak şehit olacağımı bekliyordum. Kendi hazırlığım da bu yönlüydü.    Öte yandan bizler tecridin parçalanmasının sorumluluğunu üstlenmiştik. Başlarken süreci zaten konjonktürel olarak biliyorduk. Dolayısıyla sonuna kadar gitmek gerekiyordu. Tecrit yıkılmalıydı, mesele buydu. Yoksa bir iki avukat görüşmesinin yapılması grev için çağrı beklemek değildi. Üstelik biz farkında olarak başladık, neden sonucu önderliğe yıkıyorduk? Bu haksızlıktı. Önderliksel gerçeklik grevin devamının çağrısını zaten yapmaz. O halde bitişin çağrısı için ona dayatımda bulunmak etik değildi. Kendi sorumluluğumuz gereğince mücadeleyi sürdürmek gerekiyordu. Mücadelenin mekanı, zamanı yoktu. Yıllar önce dağların doruklarındaydık, şimdi buradayız, aynı militan ruha sahibiz. Bedelin gereğini her yoldaş gibi biz de vermeliyiz. Zindana duygusal bir yaklaşım var, yanıltıcıdır. Biz, kendimizi dağların doruğunda gibi hissediyoruz. Bence yaklaşım böyle olmalı.    Bu defa gerçek yoldaşlık için mücadeleyi biçimde değiştirecektik   Pazar günü öğlen vakti grevin bittiğini duyduk. İnanmak istemedim. İtiraf etmek gerekirse 2012 gibi sevinçle, heyecanla karşılamadım. Erkendi hem de çok erkendi. Haberi idrak etmek için nedenleri bulmaya çalıştım. Yorum yapamadım sadece anlamaya çalıştım. Kesin olan şuydu: Önderlik diyorsa bir doğruluk vardır. Açıklamaları bilmiyorduk, ayrıntılardan habersizce muhasebe yaptık. İktidarın politikası ortadaydı, onlardan bir adımın atılmasından öte demokratik halk hareketinin ittifakının gücü ve çözümün yolu böyle açılacaktı. Demokratik siyaset için bazı kesimler ortaklaşmalıydı. Önderlik bunu işaret etti, çözüm bundadır dedi. Bunu kavrayınca her bir yoldaş grevi bırakma dilekçesine imza atabildim. Herhangi bir grev değildi, öyle kolayca bitirilemiyordu. Eğer tek tek bir yerlerde olsaydık sanırım bu grev bitmezdi. Her birimiz yoldaşlarımıza karşı sorumluluğumuz gereğince yaklaştık. Kendimiz değil, yoldaşların varlığı öncelikliydi. Asıl olan da önderlik çağrısıydı. Militanları ve yoldaşları olarak bu defa gerçek yoldaşlık için mücadeleyi biçimde değiştirecektik. Daha etkili, hızlı ve kalıcı mücadeleye devam etmek üzere grevi burada bitirdik. Yoldaşlarla kucaklaştık ve Ayten heval her şeyin başındaymış gibi onun soluğuyla şarkılar söylendi. Herkes duygusallaşmıştı. Sonra hastaneye götürüldük.    Kitlelerin gücü iktidarların yalanlarını ifşa etti   Birinci gruptan Ayten Gülsüm, Hacer, Özlem Özdemir, Özlem Söyler, Rahşan arkadaşlar; alanın ikinci grubundan Hediye, Mukaddes, Rojvan, Besê, Avesta arkadaşlar, ölüm orucunda ben ile Şilan heval, ilk aşamada saat 15.00-16.00 arası hastaneye ambulansla götürüldük. Arkadaşların slogan, zılgıtları arasında gittik. 6 gün kaldık, tedavi gördük. Gökyüzünü görememenin sıkıntısı vardı. Haberleri bilmedik, görüşme yapamadık. Sadece iki ana ve vekil ile avukat gelebildi. Koğuşa dönene kadar dünyadan habersizdik. Oradaki tek gündem; ne olmuştu ve ne olacaktı. Bunları serum eşliğinde tartıştık. Önderlik, eylem içinde eylem yaptırmıştı bize. Anlamak için algılarımızı değiştirerek ilk adımı atmıştık biz de. Değişim içindeydik, bize moral veren bu ortak değişim oldu. Önderliğin bir hamlesiyle değişen bakışlar, halk moral yüklüydü, kendine inandı yeniden. Eylem bu bağlamda başarıyla sonuçlandı. Halklar, gücünün etkisini gördüler. Mesela Kürtlüğü, coğrafyasını inkar edenler mecburen varlığını itiraf etti. Kitlelerin gücü iktidarların yalanlarını ifşa etti.   Eylemci ile hasta arasındaki farka varamadılar   Her zamankinden de iyiyiz. Fiziksel problemlerimiz var, her bir yoldaşta ayrı etkiler oldu. Zamanla daha belirginleşecektir. Bizim ilaç kullanma süremiz devam ediyor. Ancak 1 Mart’ta açlık grevine giren ve bitmesine rağmen hastaneye yatırılmayan arkadaşların durumu tam olarak nasıl bilinmiyor. Ayaküstü yapılanlar dışında bir işlem yapılmadı. Zamanla sağlık sorunları zaten yansıyacaktır. Yılların deneyimine sahibiz, doktorlar birkaç şeyi biliyor ancak bizim gibi tedavi etmesini bilmezler. Eylemci ile hasta arasında fark vardır. Onlar bu farkın farkına varamadılar, varamazlar da. Duyarlı yaklaşan, hakkıyla işini yapanlar da vardı, haksızlık yapamam. Ancak eylemcilerdeki belirtiler ile hasta insanın belirtileri ayrıdır. Bir seminere ihtiyaçları olduğu kesin.   Ruhumuzu güzel kılan yoldaşlığın atmosferidir   Yoğun güvenlik önlemleri altında hastanede ilgili yerde tutulduk. Laçik sipiler (beyaz tülbentliler) dışarıdaydı, bunu tahmin ediyorduk. Sevinçli olduklarından emindik ama göremedik. Meğer arka girişte bizleri görmüşler. Sürekli verilen kan takviyesi bizi yordu, eylem süresince ayakta olan bizler kalkamaz olduk. Kimyasal takviye insan sağlığını özde bozar onu anladık. Tahliller ile kontrol ettiler, buna göre ilaçlar verildi. Her arkadaşın mevcut konumda ağrıları yoğun, ciddi bir yorgunluk hali var. Bedenler şaşkın, yemeğe adapte olamıyorlar! Ruhsal olarak çok iyiyiz. Hastanede son gece o koşullarda, serum eşliğinde veda gecesi yaptık. Pasta bile yaptık! Sonuç olarak perişan ve yoldaşları çok özlemiş olarak cezaevine, ülkeye döner gibi heyecanla döndük. Biz onları, onlar da bizi özlemişti. Arama bölümünden sonra bağırarak seslendik arkadaşlara, zılgıtlarıyla karşılandık. Ruhumuzu güzel kılan yoldaşlığın atmosferidir. Akıl sağlığımız her zaman iyi oldu. Önderlikten beslenen aklın sağlığı bozulmaz, bilinci kapanmaz. Bu abartı değil yaşayanlar bilir ne demek istediğimizi… Şimdi çok daha iyi olmalıyız ki çok iyi sonuçlar yaratalım.    Hiç kimse bir daha rehavete kapılmayacak   Son yıllarda yaşanan ağır savaş hali herkesi düşündürttü. ‘Ben ne yapmadım ki bu kadar acı yaşandı.’ Hiç kimse bir daha rehavete kapılmayacak. Taybet Ana’yı unutmadık, unutmayacağız. Bitlis’te boşaltılan mezarlıkları unutmayacağız. DAİŞ’in pazarlarda sattığı kadınları unutmayacağız. İşbirlikçilerin yol açtıklarını asla unutmayacağız. Aklımız bize lazım olacak, bu nedenle çok iyi bakıyoruz kendimize.   Kürdün anası önce onurluca yaşamayı öğretir   Yadelerimiz (annelerimiz) yoldaşlarımızdır. Asıl öncü onlardı, her birinin yüreği bir ordu kadar cesurca çarptı, dimdik durdular. Gururla baktık onlara, onur vericiydi. Onurla bize baktılar, bizde kendilerini yaşadılar. Onlar tarihsel bağımız, biz onların geleceğiyiz ve şimdi de bu eylem gücünde birleştik, zamanın ruhuna ulaştık. Kürdün anası çocuğuna önce onurluca yaşamayı öğretir, biz onlardan öğrendiklerimizle direniyoruz. İşin sırrı budur, yenilmezliğimizin nedeni bundandır. Hastaneye gelebildi bir anamız. Onların yüreğinden geçenleri anlamamız imkansızdır. Gözleri ışıldıyordu, çok güzel bakıyordu. Ölümün pençesinden çocuklarını, ülkelerini çekip almanın mağrur ifadesi eşlik ediyordu. Bu ülkenin analarında bu ifade hep oldu ve olacaktır da. Çünkü sayısız yoldaşı yitirdik. Bize bakan analar Ayten’in, Zülküf’ün, Medya’nın analarının acısını şu an daha derin yaşıyorlar.    Ölüm orucu başladığında daha farklıydılar. Duygusaldılar. Ama şimdi huzurla çıkıyorlar. Ölüm orucuna başladığımızda ikinci hafta açık görüşte adeta bizi bizden sakınırcasına sarıldılar. Ama şimdi yaşam olan zafer soluğuyla sarılıyorlardı. Bu iki farklı sarılma enerjisini çok yoğun yaşadım. Hayri Durmuş yoldaşın ablası Zekiye ana kulağıma fısıldadı: ‘Grevin bitme çağrısı olursa bırakacağına söz ver.’ 82’den beri yaşadıklarıyla bize öyle bir bakıp sarıldı ki, anlatılmaz. 82 gibi olsun istemedi.   Bu anaların evlatları olarak çok şanslıyız   Bizim analarımız bizlerle bir ülkenin kaderini doğurdular. Şimdi bu kaderin her basamağına birlikte omuz omuza direnerek yaşıyoruz. Kaderimizi biz belirliyoruz analarımızla... Yolculuğa devam edeceğiz. Laçik sipiler simge oldu. Tabii ki direniş biçimi olarak kendini sürdürecektir. Anaların yanında babalar da direnişte daha aktif yer alacaktır. Lacik Sipî hareketi ya da inisiyatifi toplumsal çözüm ihtiyacıyla doğdu. Bu rolü sürdüreceklerine inanıyorum. Onların olduğu her direniş zaferle sonuçlanacaktır. Her birini saygıyla bir kez daha selamlıyorum. Onlara layık olacağız. Bu anaların evlatları olarak çok şanslıyız.   Korkmayın cesaret özgürleştirir   Mücadeleye devam ediyoruz. Eylem biçimimiz değişti bunu bilmek gerekiyor. Şimdi her zamankinden çok daha fazla demokratik siyaset yanlıları bir araya gelmelidirler. Türkiye’ye kazandıracak tek ittifaktır. Bütün kesimlere gitmek, kapı kapı çalıp bire bir savaşın yıkıcı etkisini anlatmak gerekir. Savaşın, yoksullaştıran tek etken olduğu gösterilmelidir. En çok da bugünün liderlerine oy verenlerin kapısını çalmak gerekiyor. Yine Rojava’da, Başur’da, Bakur’da kime karşı niçin savaşıyor. Bunun yanıtını verebilmelidir. Halklar olarak kendi barış zeminimizi yaratmalıyız. Bunu yapanların hükümet onayına ihtiyacı olmaz. Unutmayalım kitlelerin iktidara ihtiyacı yoktur. Ama iktidarın her zaman kitlelere ihtiyacı olacaktır. Bu nedenle yaşama haklarını talep etmekte cesur olunmalıdır. Savaşa ‘hayır’ deme hakkı vardır. Her insanın cesurca bunu sahiplenmesi gerekiyor.    Maalesef söz konusu Kürtlük olunca herkes önce korktu ve sonuçta sustu. Onlar sustukça iktidarlar daha çok saldırdı. Cesareti kırılmışlara cesaret vermek için daha cesurca yasaklanmış haklara sahip çıkmak, talep etmek gerekiyor.  Siz cesur olursanız onlar talep ettiklerimizi duyacak ve yapacaklardır. Korkarsanız onlar cesaret alacaktır. Güzel ülkemizde birlikte güzellikler içinde yaşamak elimizde. Sadece korkmayın cesaret özgürleştirir. İşte bu…"