5 aydır oğlunu arıyor: Kürt coğrafyasında yaşananları şimdi anlıyoruz 2019-07-06 09:02:35   ANKARA - Ankara’da 16 Şubat’ta kafasına poşet geçirilerek siyah transporter bir araca zorla bindirilen oğlundan 5 aydır haber alamadığını belirten Nevin Yılmaz, yetkililerin ilgilenmediğini söyledi. Kürt coğrafyasında yaşanan kayıpları bugüne kadar anlayamadıklarını da dile getiren Nevin, “Onlardan çok özür diliyorum. Acılarına ortak olmamışız” dedi.    Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde kaçırma, işkence ve ajanlaştırma politikaları ile gündeme gelen Ankara’da, OHAL’den sonra da Gülen Cemaati’ne üye olduğu iddiasıyla yaklaşık 8 kişinin kaçırıldığı iddia edildi. Ayrıca Eylül ayında Lübnan’dan getirilen ve 6 ay boyunca kayıt dışı gözaltında tutulan Ayten Öztürk’ün yargılandığı mahkemede işkence iddialarını gündeme getirmesiyle birlikte gözler bir kez daha kaçırma ve işkence vakalarına çevrildi.   Zorla alıkonulan oğlundan 5 aydır haber alamıyor   16 Şubat’ta Elvankent’te işyeri önünden kaçırılan oğlu Mustafa Yılmaz’dan 5 aydır haber alamayan Nevin Yılmaz, oğlunun kaçırılma sürecini ve yaşadıklarını anlattı. Oğlunun Elvankent’te özel bir sağlık merkezinde fizyoterapist olarak çalıştığını belirten Nevin, 19 Şubat’ta sabah işe gitmek için evinden çıktığını ve o saatten sonra ne bir telefon ne bir haber ne de bir mesaj alabildiklerini kaydetti.   ‘3 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı’   Oğlunun telefonunda bylock olduğu ve Bank Asya’da hesabı olduğu gerekçesiyle Ekim ayında tutuklandığını ve 3 ay tutuklu kaldıktan sonra 8 Ocak’ta serbest bırakıldığını aktaran Nevin, “Bundan sonra işyeri onu çok sevdiği için yeniden aldı. Oğlum hiçbir zaman bir devlet kuruluşuna başvurmadı ve çalışmadı. Bank Asya’ya da sırf oturduğumuz mahalleye yakın diye hesap açtırdığını söyledi. Bank Asya ile alakası bu kadardı” diye belirtti.   ‘Polis kayıp başvurumuzu almadı’   Oğlundan haber alınmaması üzerine şüphelendiklerini kaydeden Nevin, sonraki süreci ise şöyle anlattı: “Sonra gelinim aradı. ‘Anne Mustafa size geldi mi’ dedi. ‘Kızım gelmedi’ dedim. Sonra 10 dakika da bir ‘Mustafa’ya ulaştın mı?’ diye aradım. Sonra ‘Abisine git bak orada mı?’ dedik. İşyerinde de yokmuş. İlk gün polise başvurduk. Polis o gün bizim kayıp başvurumuzu almadı. Sonra3 gün boyunca Kayıp büroya gittik uğraştık. Kayıp büro geldi, işyerinin çevresini aradı. Oğlumu arayan polisler, işyerini ‘Neden cezaevine girip çıkmış birisini çalıştırıyorsunuz. Bunun eşi de KHK’li sizin başınız ağrır’ diye tehdit etmişler. Polisler Mustafa’nın kaybolduğu günün sabahında saat 08.15’te metroyu kullandığını söyledi. ‘Kartı basılmış’ dediler. Kartı basıldıysa metroda neden kamera görüntüleri yok. Her yerde kamera ve mobese var.  Aynı saatte oradan geçen otobüslerde de Mustafa’nın görüntüsü yok. Bütün çalıştığı yerleri aradık. Boş inşaatlara, tek tek evlere baktık. Her yere resimlerini astık. Yok hiçbir yerde bulamadık. Polis bizi yanılttı. ‘İşyerinin çevresinde telefon sinyali alıyoruz’ dediler. Ama o telefon sinyalinin geldiği yerde aradık bize yanlış bilgi verdi. Ama oğlum oraya hiç gitmemiş. Ne bir kamera ne de mobese kaydı var.”   ‘Görüntülerde iki kişi kafasına poşet geçirerek transportere bindiriyor’   20 gün sonra oğlunun eşinin bir büfeden kamera kayıtlarını istediğini ve büfenin sadece 3 dakikalık görüntü verdiğini aktaran Nevin, “Kamera kayıtlarında eşi oğlumu montundan tanımış. Çırpına çırpına izledik görüntüleri. Biz bu kaydı polise, milletvekillerimize de verdik. 2 kişi aralarına alıp oğlumu götürüyor. Görüntülerde Mustafa’nın çıktığı kapının önünde birisi bekliyor. Ya telefon etti ya da onun aşağı inmesini bekliyor. Çünkü takibe almışlar öncesinden. O inince onunla tokalaşıyor. Adam ne diye tanıttıysa artık kendini. Arkasından aksak bir adam o da hemen Mustafa’ya saldırıp kafasına beyaz bir poşet geçiriyor. Mustafa gitmek istemiyor. Sürükleyerek götürüyorlar. Etrafta bir tane beyaz araç bekliyor. Arkasında siyah transporter 2 araç var. Ondan sonra iterek Mustafa’yı arabaya bindiriyorlar. Arabaya bindirdikten sonra karşı taraftan bir kişi geliyor. Mustafa’nın kartlarını alıp, metroya basan o kişi olabilir” ifadelerini kullandı.    ‘Polis hiçbir zaman ilgilenmedi’   Polisin büfedeki kamera kayıtlarının hepsini almadığını, hiçbir zaman ilgilenmediğini ve sürekli olarak rencide edici ithamlarda bulunduklarını ifade eden Nevin, polis merkezine gittiği bir gün polisin oğlunun eşine, “Sen çok rahatsın. Herhalde eşinin nereye gittiğini biliyorsun” dediğini aktardı. Nevin, “Bu süreç içerisinde kaç kere Meclis’e gittik. Sezgin Tanrıkulu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu ilgilendiler, Meclis’te bu konuyu gündeme getirdiler” dedi.    ‘İçişleri Bakanı’na ulaşmak imkansız’   2 kez de İçişleri Bakanlığı’na gittiklerini ancak Süleyman Soylu’ya ulaşamadıklarını, ulaşmanın imkansız olduğunu vurgulayan Nevin, “Ulaştırmıyorlar. Bize ‘Sizi kayıplarla ilgili birisine göndereceğiz’ dediler. Sonrasında ‘Çocuğunuzun neyi vardı’ dediler. Biz de durumu anlattık 3 ay cezaevinde kaldığını söyledik. ‘E bu suç değil mi?’ dedi. Babası da, ‘Suçsa cezaevinde tutun. Niye biz haber alamıyoruz. Ulaşamıyoruz’ dedi. E öyle deyince susuveriyorlar. 2 kere gittik. ‘Ben telefon ettim savcıya. ‘Araştırılıyor’ diyor. Adalet Bakanlığı’na gittik. ‘Bizle alakası yok, İçişleri Bakanlığı’na gidin’ dedi. Daha kaç kere gitmemiz gerekiyor” diye tepki gösterdi.    ‘Kürt coğrafyasında yaşananları şimdi anladık’   Türkiye’nin başkenti Ankara’nın göbeğinde zulüm uygulandığını vurgulayan Nevin, bugüne kadar Kürt coğrafyasında yaşanan kayıp, kaçırma ve acılara duyarsız kaldıklarını söyledi. Nevin, “Onlar yaşamışlar bu durumları biz de yaşıyoruz. Onlardan çok özür diliyorum. Biz bilmemişiz. Onları hiç tanımamışız. O kadar at gözlüğü ile bakmışız ki biz, onların acısına ortak olmamışız. En büyük zulümleri onlar gömüşler. Şimdi şimdi anlıyoruz. Kendi başımıza gelmeyince hiçbir şeyi bilmiyormuşuz. Her şeyi şimdi öğrendik” ifadelerini kullandı.    ‘Bunların vebalini nasıl ödeyeceksiniz?’   Tüm makamlara başvurduklarını ancak girişimlerinin sonuçsuz kaldığının altını çizen Nevin, şöyle devam etti: “Buradan AKP’nin bütün yetkililerine sesleniyorum; Müslüman’ız diyorsunuz. Hz. Ömer’in adaletini istiyoruz. Ne olursunuz bizim yavrularımızı bırakın. Yavrularımız ne yapmış olursa olsun, bir ülkede hukuk olmalı. Bunların vebalini nasıl ödeyeceksiniz? 2 yaşındaki Hafzamın vebalini nasıl ödeyeceksiniz? Şeker hastasıyım. Şekerim 400’den aşağı inmiyor. Benim vebalimi nasıl ödeyeceksiniz? Kızımın düğününü bekliyorum. Eğer oğlumdan yine haber alamazsam kendimi Meclis’in önünde yakacağım. Dayanamıyorum artık.”