Bir mücadelede 3 kız kardeş ve 3 yoldaş 2019-05-24 09:03:35   Rengin Azizoğlu   DİYARBAKIR - Ömrünün yarısını cezaevinde geçiren hasta tutsak Ferda İldan, tecride karşı 1 Mart’ta açlık grevi eylemine katıldı. Yaşam öyküsünde 3 kız kardeşin yoldaşlığına tanıklık ettiğimiz Ferda, “Başarıdan başka kendimize bir şans tanımıyoruz. Bir kadın olarak çok mutlu ve özgür hissediyorum” sözleriyle yaşam ve mücadele kararlılığını özetledi.    PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekilli Leyla Güven öncülüğünde başlayan ve zamanla tüm cezaevlerine yayılan açlık grevi eylemine 1 Mart’ta katılan tutsaklardan biri de hasta tutsak Ferda İldan idi. Gebze M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan ve kalp, hepatit B, ciğerlerinde rahatsızlık ile cilt hastalığı bulunan Ferda’nın yaşamı da cezaevinde verdiği mücadele kadar köklü ve direngen.    Hastalıklarına rağmen açlık grevinde bulunan Ferda, yaşam öyküsünü ve mücadelesini anlatan bir mektup kaleme aldı.    Ferda’nın yaşamını ve eyleminin amacını anlattığı mektubu şöyle:    “Amed’in Lice ilçesinde yoksul bir ailede büyüdük. 3 kardeşin ulusal kimlik arayışı çok küçük yaşta gelişmeye başladı. Özgürlük mücadelesinin doğduğu topraklarda doğmamız, ailemin Şeyh Sait’lerden bu yana yurtseverliği yaşıyor olması, ulusal kimlik bilincinin çok küçük yaşta gelişmesinde etkili oldu. Her 3 kız kardeş olarak bu zeminde kişiliğimiz gelişmeye başladı. Heraklitos ‘İnsanın karakteri kaderidir’ diye boşuna dememiş. Ailemin yurtsever olması, dayımın çocuklarının özgürlük hareketi içerisinde yer almaları bizi daha bir etkilemiş, mücadeleye karşı ilgi ve arayışlarımızı daha bir büyütmüştü diyebilirim. Her üçümüz ayrı ayrı zamanlarda olsa da bizi kendi kimliğimize karşı yabancılaştıran okullarda okumaya başladık. Daha o yaşlarda bir kadın olarak kendi kurtuluşumuzun ancak özgürlük saflarında yer almakla mümkün olabileceğini görüyor ve özgürlük mücadelesine sempatimiz gelişmeye başlıyordu.   ‘Aynı yaşam pınarında yoldaşlaştık’   Her üçümüz de 1993 Lice Katliamı’na kendi gözlerimizle şahit olduk. Her 3 kardeş de art arda özgürlük hareketi içinde yer aldık. Her üçümüz de ayrı mekanlarda birbirimizi göğüs kafesinde taşıyarak aynı yaşam pınarında yoldaşlaştık. Her üçümüz özgürlük mekanlarında, ölümlü mevzilerde omuzdaş olmanın, bir kayın ormanında, bir şelalenin yanı başında, kara çaydanlığın doyulmaz çayından yudumlarken ve dağ düşü olup buluşma anlarının hayalleriyle yaşadık. Çünkü birisi olmadan gülüşlerimizin yarım kalacağını bilerek yoldaşlaştık.   ‘3 kız kardeş ve 3 yoldaş’   İnsan her zaman kardeşiyle var olur, büyür, birlikte uzaklara, çok uzaklara bakmayı öğrenir. Kardeşiyle düş kurmayı, sevmeyi, aramayı, özlemeyi öğrenir. Benle kardeşim Dürdan 1995’te tutuklandık. Dürdan İldan (Rozerîn) 3 aylık bir tutukluluk süreci yaşadı. Bu zaman diliminde hem okuyup bilgilerini çoğaltma hem de yanındaki yoldaşlarıyla sevgi bağı oluşturmada anlamlı bir çabanın sahibi oldu. Tutsaklık sonrası çelişkileri büyüdü. Verili yaşamın artık kabul görmediği bir yürekle yürüdü yaşama. Zaten karanlıklarla karşılaştığı gün hiç kimsenin ona varamayacağı yüceliklere uzanmanın sözünü vermişti kendisine ve 1995’te Lice ovasında kollarını özgürlüğe açtı. Belki de en çok bu zamanlarda kanıtlandı insan iradesinin kudretini, fiziksel anlamdaki zayıflığına rağmen varlığını iradesine yükleyip doruklara taşıdı, durdu. Öğrendikleriyle yaşamın, aydınlığın anlamını daha bir derinden duyumsarken yaşamı kendisine en büyük öğretmen olarak aldı. Bundandır ki küçük yaşına rağmen yoldaşlarının sevgisi kadar saygısını ve hayranlığını da kazandı. İlk sözü bedel alanların içinde olmaktır. Her adımı onların vasiyet ettiği umutları yaşamsallaştırmaktır.  Dürdan İldan 10 Nisan 1996 Atmaca Operasyonu’nda şehit düştü. Güneşimiz, ‘Atmaca Operasyonu’nda şehit düşen tüm yoldaşlar için ‘Onlar destan yarattılar’ dedi.   En küçük kardeşim Rojbin İldan’ın (Jiyan Şer Amed) Rozerîn şehit düştüğünde yüreğindeki ateş daha da büyür ve daha ablasının taziyesi yerdeyken saflara katılma kararını alır. Sürekli Rozerîn’i yüreğinde ve yaşamında yaşatarak yaşar. Ona dair yazdığı günlüğünde ‘Küçükken Lice’de oynadığımız oyunlar gelir aklıma. Hani bir oyun vardı saklambaç ya da bayrak yarışı. Sen hep saklanan oluyordun ben de seni hep arayan. Tıpkı şimdi de olduğu gibi bayrağı eline alıp koşar giderken ulaşabildiğin yere, sen bayrağı aldın ve bana devrettin. Ben hala koşuyorum ulaşabildiğim doruklara doğru’ dedi. Jiyan yoldaş, 20 yıldan sonra o çok sevdiği Amed Sur Direnişi’nde yer aldı. Jiyan ve Çiyager arkadaşlar aynı grupta yer alıyorlardı. Jiyan ‘Cizre’de yaptıkları vahşetin aynısını burada planlıyorlar. Burada yapmalarına izin vermeyeceğiz’ diyerek abluka altındaki halkı ve yaralı yoldaşlarını kurtarmak için fedaice direnerek 28 Mart 2016’da şehit düşüyor.   ‘Çok mutlu ve özgür hissediyorum’   25 yıldır içerideyim. 20 yıldır hem bir kadın olarak hem de bu hareketin bir üyesi olarak hiçbir zaman Önderliğin tecridini kabul etmedim. Tecrit karşısında her zaman rahatsız oldum. Hiçbir zaman Önderlik üzerindeki tecridin yüreğimde normalleşmesine izin vermedim. İnsanın yüreği kor gibi yanarken zindan koşullarında susmak acıların en beteridir benim için. İnsan tecride karşı hiçbir şey olmamış gibi sessiz kalamıyor. Ben 2012 direnişinde de yer aldım. O zaman da şimdi de arkadaşların tüm itirazlarına rağmen ‘Tecridi kıralım faşizmi yıkalım Kürdistan’ı özgürleştirelim’ zafer hamlesine katıldım. Bu süreçte yoldaşlarımla birlikte direniş içerisinde yer almanın mutluluğunu ve onurunu yaşıyorum. Sonu ne olursa olsun başaracağımıza inanıyoruz ve biz başarıdan başka kendimize bir şans tanımıyoruz. Kendimi bir kadın olarak çok mutlu ve özgür hissediyorum. Talebimiz kabul edilene kadar bedeli ne olursa olsun her şeye hazırım.”