Açlık grevi eylemcisi Ayten Gülsüm: Bedeli ne olursa olsun tecrit kırılacak 2019-05-23 11:36:43   HABER MERKEZİ - Gebze Cezaevi'nde 26 Ocak’ta açlık grevine başlayan Ayten Gülsüm, yazdığı mektupta "Faşizmi kırmak, Kürdistan’ı özgürleştirmek, tecridi kırmak için grevdeyiz. Tecrit kırılırsa zaten diğer ikisinin de yolu açıktır. Bedeli ne olursa olsun tecrit kırılacak" dedi.    PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevi eyleminde bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in eylemi 197'nci gününde. Leyla'nın ardından farklı cezaevlerinde farklı tarihlerde binlerce tutsak açlık grevlerine başladı. Gebze Kadın Kapalı Cezaevi'nde bulunan Ayten Gülsüm’de, 26 Ocak’ta süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başlayan tutsaklardan biri. Ayten, kendini tanıttığı ve mücadeleye ilk katılma sürecini anlattığı bir mektup kaleme aldı.    Ayten'in mektubu şu şekilde:    “1979 yılında Batman’ın Sason ilçesinde dünyaya geldim. PKK’ye katılana kadar Sason’da yaşadım. 1997 yılının Mayıs ayında gerillaya katıldım. Sason’da Kürt özgürlük hareketi açısından mücadele sahası oldukça dardır. Yüzyılın başında bölgede gelişen isyanlardan ve Ermeni katliamından sonra bölge halkını Araplaştırma, koruculaştırma bir kültür olarak Sason’a hakimdir. Aşiretlerin çoğu kendini Arap olarak tanıtsalar da özünde Arap değillerdir. Ancak ciddi bir kanıksama durumu da var. Lise yıllarımda partiyi çok fazla tanımasam da bu koruculara ve Arap aşiretlerine hep öfkeyle baktım. Ailem, yaşadığım köy Sason’da kendini Kürt olarak gören, bilen ve hiçbir zaman koruculaşmayan bir ailedir. Sason’da Kürtler olarak kendimizi hep biz azınlık olarak gördük. 90’larda korucuların gerillaya karşı operasyonlara gitmesi, yurtseverlere tehdit oluşturması, katliamlarda yer almasıyla daha da görünür oldular. Oldukça zenginleştiklerini iyi hatırlıyorum.    Yaşam kültürleri açısından açgözlü, kadına karşı zalimlerdi. Beğendikleri her kadınla evlenmek istiyor, kaçırıyor ve eziyet ediyorlardı. Bu önü alınmaz bir noktaya varmıştı. Aile olarak biz Kürt’tük ve korucuların temsil ettiği kültüre karşıydık. Kürt olmayı en çok bu yüzden sevdim ve düşmana karşı öfkemi büyüttüm. Genel olarak tüm Kürdistan’ı tanımaya meraklıydım ve dedemden kalan çiroklarla biraz tanımıştım ama merakımı gidermiyordu. Henüz 17 yaşındaydım. Sason’da parti çalışmaları yoktu. Gerillaları görebilme şansımız çok oluyordu. Yaşımın yettiğine inandığım yıllarda arayışlarım büyüdü ve arayışlarımın peşine düştüm. 2-3 yıl boyunca kimseler görmeden gerillaları görme planları yaptım. Sonunda başardım ve 17 yaşında 97’nin Mayıs ayında gerillaya katıldım. Katılmadan önce de sık sık görüşmüş ve etkilenmiştim. Benim için artık sadece gerilla vardı. Kürdistan’ı temizlemek gerekiyordu. Bunun da ancak gerillada olabileceğine inanıyordum.    ‘Öz gücümü tanıdıkça kendimde bir şeylerin değiştiğini gördüm’   Kürdistan çok güzel, cennetin bir parçası. Düşmanlar parçalara ayırıp kirletmişti ama gerilla ve toplumsallaşan Kürt özgürlük hareketi Kürdistan’ı temizleyecekti. Kürdistan yeniden cennet bahçesi olacaktı. Gerillada 2,5 yıl kadar kaldım. 99 yılındaki geri çekilmede tutuklandım. Gerillada olduğum süreçte Amed ve Garzan’da kaldım. Kısa da olsa gerilla yaşamını ve Kürdistan doğasını tanıdığım için mutluyum. 20 yıllık zindan yaşamımda en çok yad ettiğim gerilla anıları ve muhteşem Kürdistan doğasıdır. Zor koşullar altında gerillada en çok ve ilk öğrendiğim husus kadın özgürlüğüydü. Az, yetersiz, yarım bilmelerle de olsa bu özgürlüğü kendimde inşa etmek istedim. Adım adım ilerlediğimi, deneyimlerim arttıkça kadının öz gücünü tanıdıkça kendimde de bir şeylerin değiştiğini gördüm. Önderlik, ‘yarım kalmış projem’ diyordu.    ‘Tecridi kırmalıyız’   Bunu hatırladıkça kadının ve kendi şahsımda toplumsal özgürlüğe daha çok yükleniyorum. Bir nebze bile olsa yolumdan ve inancımdan şaşmayacağım. Kadın özgürlük bilinci en büyük inancım ve tutkumdur. Önderlik, Ortadoğu halklarının barış ve özgürlüğünden tutalım, evrensel hukuka kadar sirayet edilmesi gereken bir paradigmaya sahiptir. Bugün olmasa da yarın mutlaka Önder Apo’nun paradigması tüm dünyada tartışılır bir düzeye gelecektir, buna inanıyorum. Yani Önder Apo’nun tüm dünyaya kazandırdığı emsalsiz bir öğreti var. Dünya bunu görmeli ve mutlaka görecektir. Kürt halkına ve kadına kazandıklarını ise elimizden geldiği kadar temsil etmeye çalışıyoruz. Önder Apo büyük bir tecrit altında yaşıyor. Öğretisi tartışılmasın, unutalım diye tecrit içinde tecrit altındadır. Bütün bir toplum tecride alınıyor böylece. Ve son söz olarak bu tecridi gerçekten kırmalıyız.    Tüm özgürlük iddialarımızın bu tecridi kırmaktan geçtiğine inanıyorum. Faşizmi kırmak, Kürdistan’ı özgürleştirmek, Önder Apo üzerindeki tecridi kırmak için. Tecrit kırılırsa zaten diğer ikisinin de yolu açıktır. Bedeli ne olursa olsun tecridi kıralım dedik, diyoruz.”