Her gün Çınar’ın Konak köyünden Koşuyolu Parkı’na yola koyuluyor 2019-05-23 09:08:34   DİYARBAKIR - Açlık grevinde yakını olmamasına rağmen her gün Çınar’ın Konak köyünden yola çıkarak tutsak annelerine desteğe gelen Makbule Akyüz, “Anneler her şeyi göze alarak o alanlara çıkıyor. Bugün nerede yaralı bir anne varsa onun yanında direnirim” dedi.    Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eylemi 6 ayı geride bırakırken, yetkililerin ve kamuoyunun tepkisizliğine karşı 30 tutsak eylemlerini bir üst aşama olan ölüm orucuna dönüştürdü.    Çocukları devam eden tecride karşı bedenlerini yatırırken, anneler de çocuklarını yaşatmak için Gebze, Bakırköy, Urfa, Mardin, Batman gibi kentlerde alanları tüm saldırı ve gözaltına rağmen terk etmiyor. Son günlerde annelerin direnişiyle anılan kentlerden biri de Diyarbakır. Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’nda her gün saat 12.00’da bir araya gelen anneler, polislerin hakaret ve şiddetine rağmen direnişlerinden tek bir adım dahi geri atmıyor.    ‘Anneler her şeyi göze alarak o alanlara çıkıyor’   Makbule Akyüz, çocuğu açlık grevinde olmamasına rağmen her gün Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı Konak köyünden Koşuyolu Parkı’na desteğe geliyor. Annelerin direnişine destek vermek için her gün yola koyulan Makbule, annelerin sesi duyulup gözyaşları dininceye dek direnişe devam edeceğinin altını çizdi. Makbule ile hem hikayesini hem de bir gününü konuştuk.   Her sabah gözlerini yeni bir haber duyacağı umuduyla açarak güne başladığını belirten Makbule, bekledikleri haberin gelmemesi üzerine ise tutsak annelerine deste vermek için hazırlanmaya başladığını söyledi. Makbule, “Çınarın Konak ilçesinden sabah saatlerinde yola çıkıp geliyorum. Çıktığım zaman çocuklara ‘kendinize iyi bakın belki birbirimizi görmeyiz, belki akşama gelmem,  gözaltına alınabilirim’ gibi söylemlerle çıkıyorum. Çünkü tutsak anneleri her şeyi göze alarak o alanlara çıkıyor ve bende aynı şekilde onların yanında olmak istiyorum” dedi.   ‘Eylem sırasında hem hakaret hem şiddete uğruyoruz’   Sabah erken saatlerde Çınar’da araba beklediğini ve ardından Diyarbakır’a doğru yola koyulduğunu kaydeden Makbule, yol boyunca açlığa zorlanan çocukları düşündüğünü söyledi. Diyarbakır’a vardığında ise birkaç anneyle Tutuklu Aileleriyle Yardımlaşma Derneği’nde  (TUAY- DER) buluştuklarını belirten Makbule, “Ardından Koşuyolu Parkı’nda toplanan annelerle bir araya geliyoruz. TUAY-DER den çıkıp annelerin yanına varana kadar polis amirleri peşimizden hiç ayrılmıyor. Sesimizi duymak istemeyenlere duyurmak için eylemlerimiz polis ablukasında sürüyor. Tüm engellemelere rağmen yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Yürüyüşten sonra tekrar buluştuğumuz TUAY-DER’e binasına sloganlar eşliğinde yürüyoruz. Bu sırada hem hakaret hem şiddete uğruyoruz” diyerek maruz kaldıklarına değindi.   ‘Annelerin direnişi çocuklarını yaşatmak için’   Direnen annelerin en küçüğünün 40 yaşında olduğunu ve Ramazan ayına rağmen her gün sıcağın altında çocukları için oturma eylemi gerçekleştirdiğini kaydeden Makbule, “Bütün anneler evlatları yaşasın diye canını verir. Kürt Lideri Abdullah Öcalan zaten dört duvar arasında bu ceza yetmiyor mu, neden tecrit uyguluyorlar? Her tutsağın hakkı olan aile, avukat görüşü neden İmralı’ya uygulanmıyor? Biz anneyiz anne, kimse bize acılarınız ortak değil demesin. Bir annenin evladı için ciğeri erirken benim durup izlememi kimse beklemesin. Bugün nerede yaralı bir anne varsa onun yanında direnirim. Çocuklarımız için her şeyi göze aldık biz” diye belirtti.    ‘Kürt olarak doğduk Kürt olarak öleceğiz’   Makbule, son olarak şunları söyledi: “Bizi yaradan Kürt yaratmış bunu ne Türk devleti ne de bir başkası değiştiremez. Biz istesek de istemesek de Kürt’üz ve Kürt olarak toprağa gömüleceğiz. Kürt halk önderi üzerindeki bu tecridi asla kabul etmeyeceğiz. Çocuklarımızın talebinin arkasındayız. Ben bir tutsak annesi ya da açlık grevi eylemcisi annesi değilim ama Kürt bir anne olmam yetiyor onların arkasında olmama. Devlet çözümsüzlük ve savaş dilinden vazgeçmelidir. Biz anneler tülbentlerimizi meydanlara attık. Onlar bu tülbentleri yerden alıp elimize vermelidir.”