Dilan Dirayet Taşdemir: Herkesi tecrit karşıtı mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz 2019-04-22 14:08:31   ANKARA -  HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, gündeme ilişkin yaptığı değerlendirmelerde, Kürt Gazeteciler Günü dolayısıyla açlık grevinde olan gazeteci Kibriye Evreni selamlayarak, “Başta kadınlar olmak üzere herkesi Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi direnişini sahiplenmeye, tutsak anneleri öncülüğünde gelişen tecrit karşıtı mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü ve Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Dilan,  HDP Kadın Meclisi olarak, başta kadınlar olmak üzere herkesi Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi direnişini sahiplenmeye, tutsak anneleri öncülüğünde gelişen tecrit karşıtı mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz” dedi.   'Kibriye Evren şahsında Kürt gazeteciler gününü kutluyoruz'   Kürt Gazeteciler Günü’nün 121’inci yıl dönümünü olduğunu hatılatan Dilan, Kürt basın geleneğinin büyük zorluklara rağmen direnerek varlığını sürdürdüğünü ve başta kadınların olmak üzere en zorlu dönemlerde dünyanın her yerinde ezilen, şiddet ve baskılara maruz kalan halkların sesi olduğunu vurguladı. Dilan, 129 gündür açlık grevinde olan gazeteci Kibriye Evren’e ilişkin ise, “Kibriye Evren hem kadın mücadelesinin, hem de kadın gazetecilerin her alanda verdiği mücadelenin bir göstergesidir. Bizler Kibriye Evren şahsında Kürt Gazeteciler Gününü kutluyor, Kürt basını başta olmak üzere basın ve gazeteciler üzerindeki baskı ve şiddetin bir an önce son bulması çağrımızı yeniliyoruz. Kibriye’yi tebrik ediyor, dayanışma duygularımızı iletiyor, ağır bedeller ödeyen arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyoruz” diye belirtti.   'Rehin tutma politikası siyasi soykırımın devamı'   Geçtiğimiz gün duruşması görülen HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın mahkemesine ilişkin de konuşan Dilan, “Bir kez daha mahkeme kendisinin rehin tutulmasına devam kararı verdi. Bizler hukuki kararlar verilmediğini biliyoruz zaten, Yüksekdağ ve diğer arkadaşlarımızın rehin tutulmasının hukukla izah edilemeyeceğini biliyoruz. Bu rehin tutma politikası, partimize yönelik başlatılan soykırım operasyonunun bir devamı. Biz kadınlar, Figen’in mücadelesini sahiplenmekte ve sürdürmekte ısrarcıyız. Bu ısrarın sonucunun özgürlük ve demokrasi olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.   Dilan, konuşmasında şunları kaydetti:   'Rabia Naz davasının takipçisi olacağız'   “Medyada çokça tartışılan konulardan birisi de Rabia Naz’ın ölümü idi. Geçen yıl Giresun'un Eynesil ilçesinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren 11 yaşındaki Rabia Naz'ın anne ve babasının adalet arayışını devam etmektedir. Ailenin kararlı mücadelesi sonucu Rabia Naz'ın şüpheli ölümünün aydınlatılması için ciddi bir toplumsal beklenti söz konusudur. 11 yaşındaki Rabia Naz’ın şüpheli ölümünü HDP Kadın Meclisi ve kadın vekiller olarak ilk defa biz meclis gündemine taşıdık. Bir hukuk rezaleti ile karşı karşıyayız. Bir kez daha buradan ailenin yanında olduğumuzu bu süreç aydınlatılana kadar davanın takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.   ‘Bu ülkenin gündemlerinden biri açlık grevleridir’   Her ne kadar iktidar sansür uygulamak istese de bu ülkenin gündemlerinden birisi açlık grevleridir. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecride son verilmesi talebiyle milletvekilimiz ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in 8 Kasım’da başlattığı açlık grevi 166’ncı gününde, Hewlêr’de Nasır Yağız’ın başladığı açlık grevi 154’üncü gününde. Cezaevlerinde ilk grup siyasi tutsağın başlattığı açlık grevi eylemi ise 129’uncu gününde. Önceki dönem milletvekilimiz Dilek Öcalan’ın da aralarında olduğu Strazburg’daki açlık grevi eylemi 127’nci gününde. Sebahat Tuncel ve Selma Irmak’ın açlık grevi direnişi ise 97’nci gününde. Şu anda Türkiye’nin farklı cezaevlerinde 7 bine yakın insan Sayın Öcalan üzerindeki tecride son verilmesi için açlık grevi eylemi sürdürmektedir.  Leyla Güven ve Nasır Yağız başta olmak üzere, açlık grevindekilerin kritik aşamayı geçtiğini söyleyebiliriz. Açlık grevindekilerin sesi duyulsun ve tecrit kalksın diye 8 insan da ne yazık ki yaşamını yitirdi.   ‘Mücadele ortaklaşmasını sağlamalıyız’   5 Nisan 2015’ten beri AKP kendi hukukunu, bağlı olduğu uluslararası sözleşmeleri keyfi biçimde ihlal etmektedir. Açlık grevi direnişçileri ve bizler AKP iktidarına bir çağrıda bulunuyoruz, kendi hukukunu çiğnemekten vazgeç, sadece politik çıkarlarınız için keyfinize göre bir hukuk işleyişinde bulunamazsınız. Eğer biz bunu keyfi olarak yaparız diyorsanız meşru bir iktidar olmamanın ötesinde mafyalaşan bir suç örgütüne dönüşmüş olursunuz. Bu talebin bir arada yaşamı savunan herkesin talebi olduğunu ifade ediyoruz. Bu tecrit İmralı’da başladı ve her yere yayıldı. Akademisyeninden, gazetecisine, öğrencisine, kadınına kadar bu hukuksuzluk sarmalı bütün toplumu kuşatmış durumda. Bu hukuksuzluk sarmalı yıkılmak isteniyorsa ilk sözümüzün hukukun çiğnendiği yere çevrilmesi, İmralı tecridinin kırılmasına yönelik olması gerekiyor. Ciddi bir mücadele ortaklaşmasını sağlamalıyız.   'Hakikati dile getirmeye devam edeceğiz’   Bugün İmralı tecridinin kaldırılmasını talep etmek, bütün toplumu hukuksuzluk karşısında savunmak demektir. Eğer sandıktan çıkan sonuçları beğenmiyorlarsa, eğer her muhalefet edeni bastırmak istiyor, linç girişiminde bulunuyorlarsa bilinmelidir ki bu hukuksuzluğun sonucudur. Eğer siz hukuksuzluğun başladığı yerde sessiz kalırsanız, bu siyaset karşısında tavır belirlemezseniz,  ülke bir hukuksuzluk sarmalına boğulmuş olacak. Açlık grevi direnişçileri bu kuşatmayı yarmanın direnişini veriyorlar. Tüm muhalefet güçlerinin bu grevler üzerine sesini yükseltmesi gerektiği çağrımızı yineliyoruz. Ölüm sınırına gelinmesine rağmen hükümet hala sessizliğini koruyor. Bizler hakikati dile getirmeye devam edeceğiz. Sayın Abdullah Öcalan sadece bir politik tutsak değildir, aynı zamanda barışın tesisinde önemli bir aktördür.   'Annelere saldıranlar AKP faşizmin simgesi olmuştur'   Fakat hükümet bir insanlık suçu olan tecrittin kaldırılması talebiyle açlık grevinde olan insanların taleplerini duymak bir yana, açlık grevindeki çocuklarına ses vermek, destek olmak, seslerini duyurmak isteyen annelere saldırarak, işkence ederek başka bir insanlık suçu işlemektedir. Dünyanın hiçbir yerinde anneler açlık grevindeki çocuklarının erimesine seyirci kalmaz.  Annelik edebiyatını yapan, ‘Cennet annelerin ayaklarının altındadır’ diyen iktidarın bunu net görmesi gerekir. Gebze cezaevi önünde nöbet tutan beyaz tülbentle barış annelerinin yani ömrünü barış mücadelesine adayan kadınların joplarla itildiği, yine Mardin Kızıltepe’de yerlerde sürüklendiği görüntüler İsrail hükümetlerini geride bırakan AKP hükümetinin yapacağı, sahipleneceği bir işkence, bir utanç sayfası olarak tarihe düştü. Tıpkı 30 yıl önce Amed zindanının kapısında direnen annelere saldırılması 12 Eylül faşizminin simgesi olduğu gibi, 30 yıl sonra Gebze’de annelere, direnen kadınlara, özellikle kadın vekillerimizi hedef alarak saldırmak AKP faşizminin simgesi olmuştur.    'Eriyen bedenler değil toplumun vicdanıdır'   Eriyen sadece açlık grevindeki insanların bedeni değil, toplumun vicdandır, ahlaktır, eriyen insanlıktır. Saldırıya uğrayan sadece barış anneleri değil, direnen, itiraz eden tüm kadınlardır. Anneler şahsında sokağa taşan joplu işkence kadın düşmanı erkek egemen devletin gerçek yüzüdür.  Tecrit kalksın diyerek yaşama ses veren annelere yapılan işkence bir insanlık suçudur. Annelere, direnen kadınlara yapılan bu saldırıları asla kabul etmiyoruz ve şiddetle kınıyoruz. Kızıltepe’de, Gebze’de annelere yapılan saldırı ve işkence bir insanlık suçudur. Bu canice suçu işleyenlerin bir an önce görevden alınması, yargılanması ve cezalandırılması gerekmektedir.   Mücadele çağrısını yineledi    HDP Kadın Meclisi olarak, başta kadınlar olmak üzere herkesi Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi direnişini sahiplenmeye, tutsak anneleri öncülüğünde gelişen tecrit karşıtı mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.”