Ege'deki cezaevlerinde 437 tutsak açlık grevinde 2019-04-15 15:50:00   İZMİR - TİHV, ÇHD, ÖHD ve İHD İzmir Şubeleri, İmralı tecridine karşı Ege Bölgesi'nde 437 tutsağın açlık grevinde olduğunu belirterek, bütün hak ihlalleri ve sağlık sorunlarından Adalet Bakanlığı'nın sorumlu olduğunu vurguladı.   İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), EGE-Tutuklu ve Hükümlü Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Ege-TUHAY-Der) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilciliği, açlık grevlerine ilişkin ortak basın açıklaması düzenledi. İHD Şube binasında gerçekleşen açıklamada, Ege Bölgesi'ndeki 14 cezaevinde süren açlık grevine dair 3 aylık rapor da kamuoyu ile paylaşıldı. Kurumlar adına açıklama metnini İHD İzmir Şube Başkanı Avukat Zafer İncin okudu.   '14 cezaevinde 437 tutsak açlık grevinde'   Açıklamada, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven'in, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 8 Kasım 2018 tarihinde süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eylemine başladığı ve eyleminin 159'uncu gününde olduğu hatırlatıldı. Yasalara uyulması için çağrı yapılan açıklamada, tecridin kaldırılması için girişimlerin sonuçsuz kaldığı söylenildi. 9 Nisan tarihinde Ege Bölgesi'nde bulunan toplam 14 cezaevinde cezaevi koordinasyonu tarafından avukat görüşmeleri gerçekleştirildiği vurgulanan açıklamada, toplam 437 tutuklu ve hükümlünün süresiz-dönüşümsüz açlık grevine girdiği bilgisi paylaşıldı.    'Cezaevlerine bağımsız heyetler girmelidir'   Açlık grevinde bulunan tutsakların kritik eşiğe dayandığı ve eylemi sonlandırmaları halinde ise ciddi sağlık sorunları yaşayacakları belirtilen açıklamada, devletin tutsakların taleplerine cevap olmadığı ve birçok hukuksuz uygulamaların ve hak ihlallerinin de devam ettiği aktarıldı.   Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilenlerin ağır infaz koşulları ile tecrit altında tutulduğu dile getirilen açıklamada, "Özgürlüğün kısıtlanması insan haklarının ihlal edilmesini ortaya çıkardığı için cezaevlerinin dış dünyaya ve bağımsız heyetlere incelemeye açılması gerekmektedir. Açlık grevi sürecinde İnsan Hakları Derneği'nin, Türk Tabipler Birliği'nin, avukatların da içinde bulunduğu Bağımsız İzleme Heyetleri'nin cezaevlerine girişi Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilmelidir" denildi.   'İmralı tecridi kaldırılmalıdır'   Açıklamada, açlık grevi süresince tutsakların hukuki taleplerin yerine getirilmediğinden dolayı 7 tutsağın cezaevinde hayatına son verdiği anımsatılarak,  "Cenazeleri aileleri ve yakınlarından kaçırılarak defin hakları engellenmiştir. Tutukluların hayatlarını kaybetmeden Adalet Bakanlığı'nın bir an önce, 5275 sayılı Kanunu'na, infaz tüzüğü ile yönetmeliğine açıkça aykırı olan İmralı hapishanesindeki tecridi kaldırmalı ve mahpuslara haklarını kullandırmalıdır" ifadeleri kullanıldı.      'Yaşam hakkı değerlidir'   Basın açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan TİHV temsilcilerinden Habibe Güneş, tutsakların ilerde ciddi sağlık sorunları ile uğraşmak zorunda kalacaklarının altını çizdi. Habibe, "Hayattan daha değerli hiçbir şey yok. Yaşam hakkı, insan hakkı değerlidir" dedi.   'Tutsaklar cezaevi içinde tecrit ediliyor'   ÇHD temsilcisi Avukat Erdoğan Akdoğdu da, tutsakların yarım saatte bir mazgalların açılıp gözlem altında tutularak taciz edildiğini, tutsaklarda özellikle algılama zorluğu, çeşitli ses ve koku duyma zorluklarının baş gösterdiğini söyledi. Açlık grevindeki tutsaklara Yeni Yaşam gazetesinin yasaklandığını, Evrensel gazetesine ise toplatılma kararı verildiğini söyleyen Erdoğan, "Açlık grevinde olanların ve olmayanların sosyal hakları kısıtlanmış disiplin cezaları sosyal etkinlikleri kısıtlanmış, diğer mahpuslarla yan yana gelme kısıtlanmış durumda. Zaten açlık grevinden dolayı kısıtlı hareket etseler de temiz havaya çıkma biraz daha sosyal anlamda kısıtlanması demek" diye konuştu.   'Tutsaklar zorla müdahale tehdidi altında'   ÖHD'li avukatlardan Fatma Demirer ise açlık grevinin tutsakların kendi iradeleri ile sonlandırılmaması halinde ilerleyen süreçlerde idarenin müdahale etme ihtimali olduğunu ve bu yönlü de baskıların baş gösterdiğini vurguladı. Manisa Cezaevi'nde ayakta sayımın devam ettiğini de ifade eden Fatma, şunları söyledi: "Talep çok açık: Yasadan faydalanan mahpus dahi olsa, kişilere eşit şekilde tüm mahpusların faydalandırılması. Çok insani çok hukuki ve temel güvence bu. Bunun sağlanmasını talep ediyorlar. Bu, hukuk içinde çözülmediği takdirde bunu başka bir yerden talep etmenin hukuken önü açık. Ancak bu anlamda yapılabilecekler sonraki aşamada yapılabilecek şeyler. Bütün hak ihlalleri sağlık sorunlarından Adalet Bakanlığı yani Türkiye Cumhuriyeti sorumlu. Bizim de açık çağrımız Bakanlığın bunu yerine getirmesi."    'Avukat görüşlerinde OHAL uygulaması'   Kırıklar 1 No'lu ve 2 No'lu F Tipi cezaevlerinde sürgünlerin yaşandığını ve avukat görüşmelerinin de kamera ile izleme kararı alındığını aktaran Fatma, "Özellikle OHAL sırasında denenmişti müvekkil görüşmelerin kayıt altına alınması. Bu da önemli tacizlerden bir tanesi. Avukatların açlık grevindekilerin gözlemlenmesinin önüne bir tür engel. Hem baskı aracı oluşturma, hem de savunma hakkının ve sağlıkları ile ilgili taleplerini dışarıya iletilmesinin önüne geçmek amacıyla böyle tacizle baskılar başladı" diye konuştu.