Diyarbakır Cezaevi’ndeki tutsaklar Zülfiye Kişmir’i yazdı 2019-03-28 09:24:33   DİYARBAKIR - Yerine kayyım atanan Dicle Belediye Eşbaşkanı Zülfiye Kişmir, iddianamesi hazırlanmadan bir yılı aşkın süredir cezaevinde tutuluyor. Bir mektup kaleme alan cezaevi arkadaşları, 28 gündür açlık grevinde olan Zülfiye’nin duruşunu “Bir kadın, bir anne, bir devrimci ve şimdi de bir direnişçi” olarak tanımladı.    PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi 141’inci gününe girdi. Ardından aynı taleple cezaevlerinde bulunan tutsaklar da gruplar halinde eyleme dahil olurken, 1 Mart itibariyle açlık grevindeki tutsak sayısı 7 bine yaklaştı.   Açlık grevine giren tutsaklardan biri de Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan ve yerine kayyım atanan Dicle Belediye Eşbaşkanı Zülfiye Kişmir. 1 Mart’ta açlık grevi eylemine katılan Zülfiye, 15 yaşında epilepsi hastası olan oğlu Aliş’e olan özlemiyle cezaevi koşullarına karşı mücadele veriyor.    Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde bulunan kadın tutsaklar, Zülfiye’nin durumuna ilişkin bir mektup kaleme aldı. Gönderilen mektup şöyle:   “‘Ben Diyarbakır Surları önünde öldüm’ diyor Şeyh Sait. Yaşarken ölümü ve onun acı çırpınışını anlatıyor bu sözler. Ölümün yaşam ile kardeş olduğu bir coğrafyada tekerrür ediyor yaşam döngüsü. Daha kutlu ve yaşanılası bir hayatın özlemi ile ölümle kucaklaşan milyonlar ve milyarlar. Bu ölümlere tanıklık eden sokaklar o sokaklara inşa edilen zindanlar, parmaklıklar, duvarlar ve surlar…   ‘Ölüme meydan okuyan çığlıklar’   İnsanlık tarihinin en aşılmaz duygusu olan ölümü bir birey tekil olarak değil bir halk toplum olarak nasıl aşıyor? Ey ölüm sen geldiğinde ben yokum diyor! ‘Sana meydan okuyorum’ çığlıklarını yükseltiyor. ‘Ölümün perdesini yırtanın karşısında dizleri titrer karşıtının’ derler. Bunu başaranlar zaferi kendine dert edinenlerdir. Tarihin tekerrürüne, ‘dur’ diyenler, ‘muhteşem sonları’ inşa edenlerdir. Toplumsal gerçekliklerini tüm yaşanmışlıklarını kendilerine yol yaparak yürüyenler var. Bu tarihi sürecin yolculuklarından birisi de Zülfiye Kişmir. Bir kadın, bir anne, bir devrimci ve şimdi de bir direnişçi. Eski adı ile Diyarbakır 5 Nolu yeni deyimi ile Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde direniş halkasına katılan Zülfiye yoldaşın, ‘Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim’ hamlesine katılımı da yüreği kadar büyük.   ‘Bu hayat böyle kabul edilmez’   1 yıl önce zindana girdiğinde bu sürecin gerekliliğini yerine getirmeye çalışıyor Zülfiye. Siyasette yerini alırken kaygılarını bir tarafa bırakıp tüm ailesini de buna hazırlıyor. ‘Mücadele ailede başlar’ denilir ya oda en başta toplumsal normların kendisine biçtiği rol ve misyonla çelişiyor. 3 çocuk annesi, evli bir kadın olarak; Başta yetiştirilmelerinden sorumlu olduğu çocuklarına, ‘Böyle yaşanmaz, bu hayat böyle kabul edilemez’ diyenlerden oluyor. Zindan ile buluşana kadar da demokratik siyasette yerini alıyor. Ancak ‘öldürmeden öldürmeyi’ dost edinen zihniyet bu asil duruşu susturmanın yolunu onu zindana kapatarak buluyor. 1 yıl süre ile neyle yargılanacağını bulamayınca mahkeme yüzünü dahi görmüyor. Zülfiye’yi dışarıda bekleyen en güzel varlıksa onun can Alişi. Aliş epilepsi hastası. Yürüyemiyor ve konuşamıyor. 15 yaşında olmasına rağmen çocuk olarak yaşıyor. Ancak Zülfiye yaşamda bunu yoldaşlarına hissettirmeden büyük bir moral ve coşku ile asılıyor hayata. Yoldaşlarına duyduğu sevgi gözlerinden okunan Zülfiye, dimdik bir duruşun sahibi. Bundan dolayıdır ki yoldaşları tarafından çok seviliyor.   ‘Net bir duruşun sahibi’   Paylaşımcı toparlayıcı net bir duruşun sahibi Zülfiye Heval. 17 yaşında gerillaya katılacak korkusu ile ailesi tarafından zorla evlendiriliyor. ‘Yıllarca yarım kalan hayalimdir özgür yaşamak’ diyor. Köye her gidişinde onu çağıran bir güç olduğuna inanıyor. Kardeşi ondan atik davranarak katılım yapınca öncüleri onu erkek cesaretine vuruyor. Bu durumu ancak zamanla babasını, eşini ve kayınpederini, ‘erkek’ kimliği ile çözümledikçe gücün erkekte değil gelişmesi gereken irade de olduğunu anlıyor.   ‘Ben onlarla kavga ederek geldim mücadeleye’   ‘Ben onlarla kavga ederek geldim mücadeleye’ diyor. İlk gelişini böyle tanımlıyor. Aslında çocukları da muhalefet ediyor zamanla ama ‘sizin için’ diyor her seferinde. ‘Özgür bir dünya hayalim onlar için’ diyor. Bizlere de ‘bütün öfkenin sonucu başaracağımıza olan inancımla girdim eyleme’ diyerek devam ediyor. Yemyeşil gözlerle coşkuyla bakarken yoldaşlarına, ‘Aliş annesinin devrimciliği ile gurur duyardı’ diyor eklerken cümlelerini.   ‘Hakikat kapısından Eleftelya gibi başı dik girmek’   Hakikat kapısından Eleftelya gibi başı dik girmek önemlidir. Eleftelya komplo gerçeğine karşı eylemi ile bir duruş sergilerken, bir ölçüde koyuyor dönemin muğlaklığına yanlış yaşamı reddediyor. Ama doğru bir yaşama karşı mücadeleyi de beklemeden kendinden başlatarak hayata geçiyor. Evrene girişindeki manayı insan olmakta ararken, insan olmanın tamamlayan yanı ve perspektifini Önderlikte görüyor. Kendinde ki tamamlanma halini eylemi ve pratiği ile ortaya koyuyor. Eleftelya, 40 küsur yıllık halk mücadelesi ulusallaşma yolunda çok büyük aşamalar kaydetti. Toplumsallaşarak büyüdü ve binlerce Eleftelya bu mücadeleye ivme kazandırdı.   ‘1 Mart’tan beri açlık grevinde’   Önderliğin kadın özgürlükçü paradigmasında buluşmak, çizgi savaşında yerini almak ve yurtseverlik ölçüsünü büyütmek, bunun sorgulamasını yapmak ve pratik olarak da bunun mücadelesini vermek için 1 Mart’tan bu yana direnişte yer aldığını ifade ediyor Zülfiye Kişmir. Bununla beraber bunun büyük bedeller istediğini ve bu uğurda dönemin ve hamlenin ilk şehitleri olan ‘Uğur, Zülküf, Ayten, Zehra ve Medya’ yoldaşların yarım kalan hayallerini zaferle taçlandıracak bir duruşun sahibi olacağının altını çiziyor. Bu zaferin yıldızlaşan ve yaşayanlar olmak üzere Önderlikle yoldaş olma ve yoldaşın alnını yıldızlara değdirme zaferi olacağını paylaşıyor. Bizlerde Zülfiye Kişmir yoldaşlara; Tüm Kürt halkını ve özelde kadınları bu duruş etrafında kenetlenmeye, sessizliği direnişle bozmaya, zaferde buluşmaya çalışırken, tekerrür eden tarihe inat Diyarbakır Surları önünde büyük yaşamaya ve büyük buluşmaya doğru kararlılıkla yürüdüğümüzü belirtiyoruz. Bu uğurda, ‘Ya özgür yaşam ya da hiç’ diyoruz.”