Açlık Grevi İzleme Heyeti: Ölümlerin olmaması için tecrit kaldırılmalı 2019-03-26 15:12:18   İSTANBUL - Açlık Grevlerini İzleme Heyeti, açlık grevindeki tutuklular ile yaptıkları ziyaret sonrası hazırladıkları raporu açıkladı. Burada konuşan TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, insanların ölmeye karar vermemesi için tecridin ortadan kaldırılması gerekiyor   Açlık Grevlerini İzleme Heyeti, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 139 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven ve cezaevlerinde açlık grevine ilişkin hazırladıkları raporu Taksim'de bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube binasında düzenledikleri basın toplantısı ile açıkladı. Halkların Demokratik Partisi(HDP) Milletvekili Zeynel Özen’in katıldığı toplantıda açıklamayı İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri yaptı.    ‘Sağlık durumları kritik bir aşamaya vardı’   Leyla ve 1 Mart’tan önce açlık grevinde olanların sağlık durumlarının kritik bir aşamaya vardığını belirten Gülseren, hükümetin çözüm yönünde adım atmaması nedeniyle tutsakların seslerini duyurmak ve sonuç alabilmek düşüncesi ile farklı eylem biçimlerine yöneldiklerini söyledi. 21 Şubat günü Almanya’da Uğur Şakar’ın, 17 Mart günü Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde Zülküf Gezen’in, 22 Mart günü Gebze M Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde Ayten Beçet’in, 24 Mart günü Erzurum Oltu T Tipi Cezaevi’nde Zehra Sağlam’ın, 25 Mart günü Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Medya Çınar’ın yaşamlarına son verdiğini sözlerine ekleyen Gülseren, “Adalet Bakanlığı’nın, sorunun çözümü yönünde yapılan girişimleri halen yanıtsız bırakmakta, sorunu görmezden gelmekte, mahpusların ölümünü seyretmekle yetinmektedir” dedi.    ‘Varılan aşamada insani kriz var’   Varılan bu aşamanın bir “insan kriz” olduğunun altını çizen Gülseren, sözlerini şu şekilde sürdürdü:  “Türkiye’yi yönetenlerin kendi anayasa ve hukukunu da ayaklar altına alarak İmralı ada cezaevinde Abdullah Öcalan’a ve adada bulunan diğer mahpuslara yönelik olarak sürdürdüğü izolasyon ve tecrit politikası bizi bu insani kriz ile yüz yüze bırakmıştır. Bizler de açlık grevleri izleme heyeti olarak bu süreci en başından beri takip etmeye çalıştık. Bu takipler sırasında sürekli ifade ettiğimiz gibi açlık grevlerinde bulunan mahpusların bağımsız heyetlerce görülebilmesinin önünün açılmasını ve bu sorunun ölümler olmadan ivedilikle çözülmesini talep ettik.  Fakat mevcut durum artık kontrol edilemez bir evreye ulaşmış olup, cezaevlerinden her gün ölüm haberleri gelmektedir. Hapishanelerdeki tecrit uygulamasına topyekûn son verilmesi için mücadele eden izleme heyeti bileşenleri olarak; tecride karşı mücadelenin uzun soluklu bir mücadele olacağının bilinciyle ve yaşam hakkının kutsallığını da gözeterek yaşam hakkını ortadan kaldıran eylem biçimlerine yönelmemesi çağrısında bulunuyoruz.”   Ardından Açlık Grevi İzleme Heyeti içinde yer alan İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez, Özgürlükçü Hukukçular Platformu'nun(ÖHP) verileri ile hazırladıkları raporu açıkladı. Bolu, Bakırköy, Gebze, Silivri, Bandırma, Düzce ve Edirne’de cezaevlerinde açlık grevinde olan tutsakların durumunun anlatıldığı raporda, Gebze de 1 Mart öncesi 11, şuan ise 31 kişi, Bolu’da 1 Mart öncesi 5 şuan ise 88 kişi, Bakırköy’de ise 1 Mart öncesi 6 şuan ise 29 kişi, Silivri’de 1 Mart öncesi 17 şuan ise 193, Maltepe’de 1 Mart öncesi 4 şuan 23 kişinin açlık grevinde olduğu belirtildi.   Raporda tutsakların durumu ise şu şekilde aktarıldı:    Bolu: Mahpusların şeker, limon ve tuz ihtiyaçları karşılanıyor ancak iaşenin çok altında verildiğini karbonat ihtiyaçları karşılanmadığı aktarılmıştır. 17 kiloya varan kilo kaybı tespit edilmiştir.   Bakırköy: Açlık grevinde olanların sürekli baş dönmesi ve denge kaybı yaşadığı, göğüs ağrısı, karın ağrısı,  eklem ağrısı, baş ağrısı, uyuyamama, aşırı kilo kaybı tariflenmektedir.    Silivri: 193 mahpusun açlık grevinde olduğu bu hapishanede, aktarımlara göre; sağlık personelleri açlık grevinde bulunan mahpuslara kontroller sırasında “ herhangi bir fenalaşma veya olumsuz bir sağlık durumu meydana gelirse kendilerine müdahale edeceklerini, Adalet Bakanlığı’nca kendilerine kesin talimat geldiğini müdahale etmezlerse kendilerinin görevden alınacaklarını”  aktarmış. Bu gelişmenin üzerine açlık grevinde bulunan mahpuslar Adalet Bakanlığı’na hitaben kendilerine yönelik yapılacak tıbbi müdahaleyi kabul etmeyeceklerine ilişkin dilekçe yazmış fakat cezaevi idaresi bu dilekçeleri teslim dahi almamıştır reddetmiştir. Dışkıda kan, kanlı kusma, görme bozukluğu ve aşırı sancılı karın ağrısı ve yüksek ateşlenme, aşırı kilo kaybı tariflenmektedir.     Bandırma T1: B vitamini verilmediği, diğer mahpusların tarif ettiği şikayetlere ek olarak  aşırı kalp çarpıntısı,  omuzlarda uyuşman tarif edilmiştir.    Düzce: Aktarımlara göre; Mahpuslar tüm yaşam alanlarından tecrit edilmiştir.  Ortak alanlarının tamamı engellenmekte izole bir yaşam dayatılmaktadır. Ceza İnfaz yasalarını aşan uygulamalar bu hapishanede oldukça fazladır. Mahpuslar kötü muameleden özellikle şikâyet etmektedir. İnfaz koruma memurlarının psikolojik işkence ve hakaretleri mahpusların ortak şikâyetidir. Tespit edilen ihlaller çok ileri boyutta olup,  ileri süreçlerde yaşam hakkının ihlaline varacağına dair kaygılara neden olmuştur. Mahpusların tek kişilik hücrelere konuldukları, refakatçisiz tutuldukları,  aşırı kilo kaybı( 16-17 kilo), kanlı kusma, dışkıda kan, yüksek tansiyon tariflemektedirler   Edirne: Aktarımlara göre; Mahpuslara cezaevi doktoru tarafından 60 günden sonra B12 vitamini alınmaması gerektiği belirtilmiş ve mahpusların bir kısmı 10 gün boyunca vitamin almamışlardır. Tıbbi takip gerektiği gibi yapılmamaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından 3 kişilik (dâhiliye, nöroloji) heyetin cezaevinde bazı mahpusları ziyaret ettiği, kan tahlilleri alındığı, Kan tahlili sonucunda anormal kan değerleri tespit edildiği. Akciğer enfeksiyonu görmede bulanıklık ve baş dönmesi, dışkıda kan, yüksek tansiyon tariflemektedirler.”   ‘Sinirlerdeki hasar çok hızlı ilerliyor’   Raporun okunmasının ardından Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı konuştu. Tablonun çok ağır olduğunu söyleyen Şebnem, Aralık ayından beri cezaevindeki koşulların gün geçtikçe ağırlaştığını dile getirdi. Sistemin açlık grevinde olan 300 kişiye yeterli olanağı sağlayamadığını dile getiren Şebnem, şimdi ise 5 bini aşan açlık grevi eylemcilerine böyle bir desteği vermekte yetersiz kalacağını vurguladı. Açlık grevleri ile ilgili Türkiye’nin deneyiminin en fazla olan ülkelerden biri olduğunun altını çizen Şebnem, “Kılavuzlar var. Bu kılavuzlar hekimlere sürekli duyurulmaya çalışılıyor. Bunlar yerine getirilmiyor. Örneğin karbonat bazı yerlerde temin edilmiyor. B12’nin 60’cı gününden sonra verilmemesi gerektiği bildiriliyor. Bunların hiçbiri aslında bizim kılavuzlarımızın içinde yer alan bilgiler değil. B1 vitamini özellikle kullanılmadığında sinirlerdeki hasar çok hızlı ilerliyor. Biz o nedenle B1 vitaminini kullanımı önemsiyoruz. Kaldı ki Dünya Tabipler Birliği’de Malta Bildirgesi’nin son güncellemesinde B1 vitaminin kullanımını öneren bir düzenlemede yaptı” belirtti.    ‘Biz ses olmalıyız’   Açlık grevlerinin sesini duyuramayan insanların sesini duyurmaya çalışma biçimi olduğunu vurgulayan Şebnem şöyle devam etti: “Ne yazık ki başka bir noktaya evrildi. İnsanlar intihar ediyorlar kendi bedenlerinden kendi yaşamlarından tümüyle vaz geçiyorlar. Bilmeliyiz ki yaşam çok değerli. Biz hekimler her zaman yaşamdan yana tutum alıyoruz. Ancak yine bilmeliyiz ki kararlara müdahale etmek patriarkal hekimlik ve ataerkil bir hekimlik uygulaması. O nedenle biz insanların seçimlerine tedavide, sağlık durumlarında, hastalıkta seçimlerine saygı göstermek zorundayız. Ne olursa olsun. Bizim burada yapabileceğiz insanların en azından sakat kalmaması ve ölememesi için gerekli bütün adımları atmaktır. İntihar girişiminde bulunan insanlar için onların neden bunu yaptığını anlayarak o nedenleri ortadan kaldırmak için girişimlerde bulunmalıyız. O yüzden sebepleri ortadan kaldırmamız gerekiyor. Tecridi ortadan kaldırmamız gerekiyor. Cezaevindeki işkenceyi ortadan kaldırmamız gerekiyor ki insanlar ölmesinler. Ölmeye karar vermesinler. Bedenleri üzerinden ses olmaya çalışmasınlar. Biz ses olmalıyız.”    ‘Hekimler kontrol etmeli’   Açlık grevindeki tutsakların yaşadığı sağlık sorunlarına değinen Şebnem, “Kas gücü kayıplarına bağlı göz kaslarının yeterince etkili biçimde odaklanamamasıyla ilgili sorunlar yaşıyorlar. O yüzden olabildiğince göz kaslarını hareket ettirecek egzersizler yapmaları gerekiyor. Kas gücü kayıplarını engelleyecek şekilde egzersizler ve yürüyüşler yapmaları gerekiyor. Ancak bunun içinde çok dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü baş dönmeleri yaşıyorlar. Baş dönmeleri özelikle ani hareketlerle ortaya çıkan tansiyon düşmeleriyle ilgili o yüzden yatmaktayken çok yavaş hareketlerle oturma pozisyonuna geçilmeli. Bir süre oturduktan sonra ayağa kalkmaları gerekiyor ki düşmeler olmasın. Çünkü düşmeler yaralanmalara yol açacaktır. Bu yaralanmalar özellikle açık şekilde olursa zaten bağışıklık sistemi zayıflamış insanlarda iltihaplanmalara ciddi sorunlara yol açacaktır. Akciğer enfeksiyonu olanlar var. Vücutlarında bir takım iltihaplanmalar olanlar var. Bunları için çok ciddi biçimde temizlik kurallarına uyulması gerekiyor. Hekimleri kontrol etmesi gerekiyor” ifade etti.     ‘Değerlendirmeyi bağımsız heyetler yapmalı’   Cezaevindeki hekimlerin bu durumla başa çıkamayacağını kaydeden Şebnem, bazı cezaevlerinde tam gün hekim görevlendirmesi olmadığını yarım günlük ya da haftada iki, üç günlük görevlendirme olduğunun dile getirdi. Bunun böyle bir tablo ile çözülmesinin mümkün olmadığını söyleyen Şebnem şunları dile getirdi: “Kaldı ki açlık grevde ve cezaevinde bulunan insanlar bu hekimleri adalet bakanlığının görevlileri olarak taraf diye tanımlayacakları için güvende duymayabilirler. O yüzden bu değerlendirmelerin mutlaka bağımsız hekimler tarafından yapılması gerekiyor. Ancak 2012’den beri Türkiye’de hükümetler bağımsız gözlemcilerin cezaevlerinde açlık grevlerinin takibini engelliyorlar. En son 2000 yılındaki açlık grevinde biz TTB olarak gidip değerlendirme yapabilmiştik. Bu hiç uygun bir yöntem değil. Bütün dünyada meslek örgütleri görevlendirmelerle bu çalışmaları yapabilir.”   Ardından söz alan Milletvekili Zeynel Özel en ufak taleplerde dahi yüzlerce asker ve polisin saldırısı ile müdahale edildiğini belirterek, “Sadece bu tecridin İmralı’ya yapılan bir uygulama olarak algılarsak yanlış olur. Bu bütünlüklü bir politikadır. Devletin işçilere emekçilere, Kürtlere, öteki emekçilere uyguladığı bir politikadır. Bunu böyle değerlendirmeliyiz ve bunların önüne geçmek, faşist yönetimi geriletmenin tek yolu var. Hep birlikte mücadele etmektir” diye konuştu.