96 Ölüm Orucu tanıkları: Leyla’nın sesine ses, gücüne güç olalım 2019-03-20 09:12:57   Rengin Azizoğlu   İSTANBUL - 1996 açlık grevleri ve ölüm oruçları sürecinde yaşananlara tanıklık eden ve eylemleriyle destek olan kadınlar, “AKP o dönemin faillerinden bin beter. Niye bu zulüm? Nereye kadar? Tecridin kaldırılmasını istiyoruz. Leyla Güven’in sesine ses olalım, gücüne güç katalım” dedi.    Türkiye'de, 14 Temmuz 1982 tarihinde Diyarbakır Cezaevi’nde gerçekleşen ilk kitlesel ölüm orucu direnişi ardından birçok açlık grevi ve ölüm orucu eylemi yaşandı. 1996 ölüm orucu süreci de bunlardan biri. Açlık grevi süreci, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın 6 Mayıs 1996’da “Mayıs genelgesi” olarak bilinen tutsakların hücre tipi hapishanelere naklini içeren bir genelge yayınlamasıyla başladı. Genelgeyle, bugünkü F tipi cezaevlerinin temeli de atıldı.    Yayınlanan genelgenin ardından hücre tipi olarak düzenlenen Eskişehir Cezaevi açıldı ve Marmara Bölgesi'ndeki cezaevlerinde bulunan tutsakların buraya nakil kararı çıktı. 26 Mayıs 1996'da yaklaşık 43 cezaevinde, 2 bin 174 tutsak açlık grevine başlarken, aileleri de dışarıda eylemlere başladı.    Mehmet Ağar'dan sonra Adalet Bakanı olan Şevket Kazan da aynı uygulamaları devam ettirince eylem ölüm orucuna dönüştürüldü. Ölüm orucundaki tutsak sayısı 260'ı aştı ve eylem 69’uncu günde sona erdi. Adalet Bakanı’nın “Gizli gizli yiyorlar, numara yapıyorlar” şeklinde açıklamalar yaptığı ölüm oruçları sonucunda 12 tutsak yaşamını yitirdi, onlarcasında da kalıcı sağlık sorunları oluştu. İktidarın “Mayıs Genelgesi”ni geri çekmesiyle Eskişehir Cezaevi boşaltıldı. F tipi cezaevleri, 2000 yılına kadar rafa kalktı.   ‘O günler aklıma geldiğinde bile titriyorum’   1996 açlık grevi ve ölüm oruçları süreçlerine tanıklık eden kadınlar, bugün yaşanan süreci değerlendirdi.   Gülşen Tağaç, kimsenin mecbur kalmadan açlık grevi eylemine girmeyeceğini belirterek, “Kızım Sevgi 1996’da ölüm orucunda 35 kiloyla düştü. O süreçte cezaevini yaktılar, bombalar attılar. Kızım o zamanlar anlatırdı, cezaevindeyken bir tahta bulmuş tesadüfen almış havalandırmaya atmış. İçerisi zehir dolunca havalandırmaya çıkmışlar. Almış o tahtayı ne olur ne olmaz başına koymuş. O sırada bir bomba kafasına gelmiş. Eğer o tahta olmasaydı kızım şimdi yoktu. Bir gün benden pijama istedi ben de sıcak tutsun diye gittim eşofman aldım. ‘Anne biz bunları giyemeyiz ki vücudumuz kaldırmıyor’ dedi. Vücut bir eşofmanı nasıl kaldıramaz? Ağlaya ağlaya gittim ince bir pijama aldım getirdim. Onları yıkarken ovamazdık, etleri dökülürdü. O günler aklıma bile geldiğinde kemiklerim titriyor” diye anlattı.   ‘Bir kere sarılmak için saatlerce beklerdik’   Bir anne için cezaevindeki çocuğuyla görüşememenin çok kötü bir duygu olduğunu dile getiren Gülşen, onları görmek için her gün cezaevine gidip dilekçe yazdıklarını kaydetti. Gülşen, “Bir kere bile olsa sarılmak için saatlerce beklerdik. Cezaevindeki tutsakların görüş haklarını, iletişim haklarını kısıtlayamazsınız. Biz bayramları çocuklarımızla görüşebileceğiz diye beklerdik. Açlık grevindeki çocuklara kucak dolusu selamlarımı gönderiyorum. Benim onlara saygım da sevgim de sonsuz. Leyla Güven onurumuzdur. İradesi önünde eğiliyorum. İnsanlar cezaevine girebilir ama devlet o insanları cezaevine koyduysa onların can güvenliğini korumalı, onlara insanca bir yaşam sağlamalı. Halkı duyarlı olmaya çağırıyorum. Dört duvarın arasına girmek çok zordur. İnsanlar ellerini vicdanına koysunlar. Hayal etsinler yıllardır dört duvar arasında kaldıklarını bakalım nasıl hissedecekler” dedi.   ‘AKP dönemin faillerinden bin beter’   96 ölüm orucu direnişçisi Ahmet Turan Atmaca’nın halası Nuran Atmaca ise Leyla Güven’in açlık grevine başladığını duyduğunda tüylerinin diken diken olduğunu belirtti. Yeniden o günleri hatırlayan Nuran, şunları dile getirdi: “Mecidiyeköy Köprüsü’nün altında o arabalara binip nerede ne yapacağımızı, ne eylemler düzenleyeceğimizi bilemeden bir yerlere gidiyorduk. Korkunç derecede saldırıyorlardı ona rağmen yılmadık, çıktık. Dönemin faillerini asla unutmadım. Her zaman da elim yakalarında olacak. Ancak AKP onlardan bin beter. Biz bu ülkenin insanıyız. Niye bu zulüm? Nereye kadar? O zaman Kürdistan kurulsun. Dağa gidiyorlar ‘terörist’ diyorsunuz, Meclis’te siyaset yapıyorlar eşbaşkanlarımızı, vekillerimizi tutukluyorsunuz. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Sizin kimlerle yola çıktığınızı biz çok iyi biliyoruz. Siz bizi aptal mı sanıyorsunuz? Aptal değiliz biz.”    ‘Leyla’nın gücüne güç katalım’   Nuran, açlık grevlerinin yalnızca PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması değil, tüm toplum üzerindeki tecrit ve zulmün kaldırılmasına yönelik olduğunu ifade ederek, “Abdullah Öcalan kaç senedir İmralı’da kimseyle görüştürülmüyor. Cezaevi içinde cezaevi ne demek? Diğer her tutsak gibi onun da ailesiyle, avukatlarıyla görüşme hakkı var. Biz tecridin kaldırılmasını istiyoruz. Leyla Güven onurumuz ve irademizdir. Ben de tıpkı onun gibi düşünüyorum. Kazanacağız, başka çaresi yok. Tüm Kürt halkına da devrimci demokrat kesimlere de sesleniyorum; Leyla Güven’in sesine ses olalım, gücüne güç katalım” çağrısında bulundu.    ‘Direniş karşılık bulsun istiyoruz’   Fatma İtmeç ise, 96 ölüm oruçları sürecinde yaşatılan zulmü kabul etmeyip eylemlere giderek destek olanlardan. O gün olduğu gibi bugün de direnişteki tutsakların taleplerini sahiplendiklerini söyleyen Fatma, “Leyla Güven onurlu bir insandır. Onun bu bozuk sistemde yaptığı bu direniş çok anlamlı. Biz bu direnişin karşılık bulmasını istiyoruz. Her gün insanlar gözaltında işkence görüyor, topluma tecrit uygulanıyor. En son kadınların 8 Mart eylemi için çıkıp televizyonlarda ‘edepsiz’ diyorlar. İnsan utanır. İnsanların ses çıkarmasından korkuyorlar. ‘Elimizden bu güç, varlık, sistem gider’ diye korkuyorlar. Leyla Güven’in yanındayız. Tecride karşıyız, kalkmasını istiyoruz. İnsanlar kendilerine güvenip bir araya gelmeli. Duyarlı halklar bir araya gelmeli bu tecridin kalkması için çağrı yapmalıdır” diye konuştu.