Digor Katliamı hafızalardan silinmiyor: Kundaktaki bebeğim açlıktan öldü 2019-03-11 09:06:02   Zeynep Durgut    KARS - Bundan 26 yıl önce devletin baskı ve koruculuk dayatmalarını protesto eden halka askerlerin müdahalesi sonucu 5’i çocuk 17 kişi yaşamını yitirdi, 134 kişi de yaralandı. Katliam sonrası ablukaya alınan köyde kundaktaki bebeğini kaybeden Filiz Kaya, “Kürtlere karşı bu tutum hala devam ediyor. Şimdi ise yüzlerce insan barışın sağlanması ve bu zulmün son bulması için bedenini açlığa yatırmış" dedi.   Kars’ta 14 Ağustos 1993 tarihinde devletin baskıları ve koruculuk dayatmalarını protesto etmek amacıyla 20'yi aşkın köyden binlerce kişi, Kocaköy (Nexşan) köyünde bir araya gelerek Digor'a doğru yürüyüşe geçti. Aralarında çocuk, yaşlı, kadın ve gencin olduğu binlerce kişinin önü Digor’a 3 kilometre kala kum ocaklarının bulunduğu mevkide askerler tarafından panzerle kesildi. Etrafları yüzlerce asker ve panzerle sarılmasına rağmen ilçe merkezine doğru yürüyüşlerini sürdüren köylüler, henüz 10 metre ilerlememişken özel harekat timleri tarafından herhangi bir uyarı yapılmadan yaylım ateşine tutuldu. Açılan ateş sonucu 5’i çocuk 17 kişi yaşamını yitirdi, 134 kişi de yaralandı. Tarihe “Digor Katliamı” olarak geçen olay ilçenin belleğine kazındı.   Polisler hakkında beraat kararı   Katliama sebep olan 8 özel harekat polisi hakkında, "Kasten öldürmek" ve "Kasten öldürmeye teşebbüs etmek" suçlarından dava açılırken, sanık polisler savunmalarında kitle içinden roketatar ve silahla ateş edildiğini iddia etti.   Ancak katliam sonrası özel harekatçıların kullandığı silahlara ait boş kovanların dışında ne roketatar ne de silah izine rastlandı. 2006 yılında verilen kararda ise, polislerin "meşru müdafaada" bulundukları belirtilerek, beraat verildi.   Kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyan aileler, Türkiye'yi maddi manevi tazminata mahkum ettirdi. Katliamın ardından göçe zorlanan köylüler, tüm baskılara rağmen topraklarını terk etmedi.   ‘Çığlıklar ve ağıtlar etrafı sarmıştı’    Katliamın tanıklarından Filiz Kaya, o günü şöyle anlattı: “Çok zulüm gördük. Çok iyi hatırlıyorum o günleri. Askerler köye gelmişti, amcam ve babamı okula götürerek saatlerce işkence ettiler. Türklük dayatılıyordu. İnsanlar bu zulme karşı kalkan olmak için yürüyüşe geçti. Digor’un 20 köyünden halk kendi aralarında toplantılar alarak koruculuk dayatmalarını protesto etmek ve PKK’nin kuruluş yıldönümünü kutlamak için Kocaköy (Nexşan) köyünden Digor’a doğru yürüyüşe geçti. Ben de o yürüyüşün içindeydim. Yürüyüşe geçilmesi ile beraber ateş edildi. Sonra çığlıklar ve ağıtlar etrafı sarmıştı. Yaralılardan ve ölülerden kaynaklı insan geçemiyordu. Büyük bir katliam gerçekleştirilmişti. Benim eşim de yürüyüşün içindeydi ve ben onu arıyordum. Sonra özel harekat tarafından durduruldum. Bana ‘Sen burada ne arıyorsun?’ diye sordular. Ben de eşimi aradığımı söyledim. ‘Hemen şimdi defol git yoksa seni de bu leşlerin yanına göndeririz’ diye tehdit ettiler. Ben de eve döndüm.”   ‘Doktorlar tehdit edildi, müdahale edemiyorlardı’    Eşinden 7 gün haber alamayan Filiz, ümidi tükendiği sırada hastaneden telefon edildiğini dile getirerek, “Hastaneden arayarak yaralı olduğunu haber verdiler. Hastaneye gider gitmez çığlıklar ve ağıtlar duyuluyordu. Yer ve gök inliyordu. Yaralılar acılar içinde kıvranıyorlardı ama doktorlar hiçbir şekilde müdahale etmiyorlardı. Çünkü doktorlar tehdit edilmişti. Eğer yaralılar tedavi edilseydi doktorlar canlarından olacaklardı. Eşim de tedavi edilmedi. Yaralı haliyle alıp eve götürdüm. Eşim 8 ay boyunca o ağrı ve yara içinde kıvranıp durdu. Sonra kendi imkanlarımızla tedavi ettik” diye anlattı.    ‘Kundaktaki bebeğim açlıktan öldü’    “Genç kadınların üzerine asit dökülerek, saçlarından panzerlere bağlanmışlardı ve o şekilde sürüklenerek ilçeye götürmüşlerdi” diyen Filiz,  özellikle kadınlara işkence yapıldığını dile getirdi. Katliamdan sonra köylerin 2 yıl boyunca asker ve özel harekat polislerinin ablukasında olduğunu söyleyen Filiz, şöyle devam etti: “Gece gündüz yasak ilan ediliyordu. Biz o zamanlarda geçimimizi hayvancılık yaparak sağlıyorduk. Benim 2 aylık bebeğim vardı, kundaktaydı. Akşam ahıra inek sağmaya gittim hemen sonrasında yasak ilan edildi. Ahırda mahsur kaldım. Çıktığım an vurulurdum. O yüzden gece ahırda kaldım. Sabah eve gittiğimde ise bebeğim kundakta açlıktan ölmüştü.”    ‘Digor yürüyüşünde dile getirilen talepler şimdi de istenilen talepler’   Kendi benliklerini unutarak Türklük dayatılmasına karşı direndikleri için sürekli işkence altında yaşadıklarını vurgulayan Fliz, “Biz çok zulüm gördük. Gençlere, kadınlara işkence edip ‘Siz niye Kürt’sünüz’ diyorlardı. Kürtlere karşı bu tutum hala devam ediyor. Şimdi ise, yüzlerce insan barışın sağlanması ve bu zulmün son bulması için bedenini açlığa yatırmış. Digor yürüyüşünde dile getirilen talepler şimdi gerçekleştirilmesi istenilen talepler. Biz Kürt’üz. Bizler mücadele etmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Ama bu katliamı hiçbir zaman unutmayacağız” diye konuştu.