Leyla Güven: Gücümüze inanıyoruz, egemenlerin insafına muhtaç değiliz 2019-01-25 22:00:31   Bêrîtan Elyakut-Beritan Canözer   DİYARBAKIR- Tecride karşı 79 gündür açlık grevinde olan ve bugün tahliye edilen DTK Eşbakanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven kendisini ayakta tutan noktalara dikkat çekerek, "Bu eylem Sayın Öcalan üzerindeki bütün tecrit uygulamaları kalkmayana kadar asla sona ermeyecektir. Ben dışarda arkadaşlarım içerde bu eylemi sürdüreceğiz. Biz kendi gücümüze inanıyoruz, hiç bir egemenin insafına muhtaç değiliz" dedi.   Tecride karşı 79 gündür açlık grevinde olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven bugün 9.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasının ardından tahliye edildi. Tahliye sonrası evine götürülen Leyla açlık grevi eylemini burda sürdüreceğinin altını çizdi. Konuya ilişkin ilerleyen saatlerde değerlendirmelerde bulunan Leyla, Abdullah Öcalan'ın 9 Ekim 1999’da uluslararası komplo sonucunda Türkiye getirildiğini hatırlatarak, İmralı Adası gibi yaşamdan izole, hastalık yaratan bir adada esir olarak tutulduğunu kaydetti.   Leyla, "O günden sonra gerek avukatları gerek ailesi ile devlet isterse görüşme yapabiliyor, istemezse yapamıyor. Telefon ve açık görüş hakkı Sayın Öcalan için asla uygulanmadı. Bu kadar anti demokratik bir yapılanma karşısında birşeyler yapmak gerektiğini biliyorduk. Kürt siyasetini yürüten siyasetçiler olarak çeşitli zamanlarda bunu dile getirmeye çalıştık. Dilimiz döndüğünce iktidarlara bunun yanlış olduğunu, Sayın Öcalan’ın herhangi bir insan veya her hangi bir tutuklu olmadığını, Kürt halkı açısından savaş ve barış gerekçesi olduğunu defalarca söyledik. Ancak iktidarlar bu konuda ciddi bir yaklaşım sergilemediler” diye konuştu.    'Güçlü bir eylem çizgisi izlememiz gerekiyordu'   Abdullah Öcalan’ın tutuklanması ardından yapılan eylem ve etkinliklerle bir kereye mahsus görüşmenin sağlanadığını ancak sonradan tekrar tecrit sisteminin ağırlaştırıldığını ifade eden Leyla, “Bizim bunun karşısında daha güçlü bir eylem çizgisi izlememiz gerekiyordu. Biz 2016’da darbe girişimi ardından Sayın Öcalan’ın yaşamından bile haberdar değildik. Onun için kendisinden haber almak için 50 Kürt siyasetçi bir grev başlattık. 8’inci gününde Mehmet Öcalan bir görüşme yaptı” dedi.    2016 yılında 50 Kürt siyasetçinin gerçekleştirdiği açlık grevi eylemi sonucu Mehmet Öcalan’ın 11 Eylül 2016 tarihinde İmralı Adası’na giderek kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşme gerçekleştirdiğini anımsatan Leyla, şunları söyledi: “Sayın Öcalan politik bir insandır. Liderlik vasfı olan bir insandır, bir halkın lideridir. Onun siyaseten sesinin dışarı çıkması gerekiyor. Ortadoğu barışı için bu kadar bir önemli kişilik tecrit edilemez. Biz bu talepten sonra grevimizi bitirdik ancak aynı gün ‘tecrit devam ederse, eylemlerimiz devam edecek’ açıklamasında bulunduk. Aradan geçen zaman çağrılar yaptık, eylemler yaptık ama devlet bu konuda adım atmadı.”   'Diyarbakır Cezaevi ihanet ve direniş iç içe geçtiği bir alandır'   Tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nin manevi anlamının farklılığına dikkat çeken Leyla, “Diyarbakır Cezaevi bütün Kürtler açısından çok farklı bir cezaevidir. Diyarbakır Cezaevi ihanet ve direnişin iç içe geçtiği bir alandır. Diyarbakır Cezaevi’nin bütün Kürtler açısından çok farklı bir maneviyatı vardır. Sakine Cansız’ın, Kemal Pir’in, Hayri Durmuş’un, Mazlum Doğan’ın gerçekten görkemli direniş sergilediği bir alandır” değerlendirmesinde bulundu.    'Sayın Öcalan'la kendimi tanımış bir kadın olarak direnişe başladım'   8 Kasım’da başlattığı açlık grevi eylemi kararının kişisel kararı olduğunu dile getiren Leyla, “Dolayısıyla tarih gelip çatmıştır. Kendi adıma, ne siyasal partime, ne eşbaşkanı olduğum DTK’ya, hiçkimseyle paylaşmadan, bireysel olarak, bir Kürt kadını olarak Sayın Öcalan’la kendisini tanımış, onun felsefesiyle kadın olma bilincini edinmiş bir Kürt kadını olarak, ben bu eylemi başlatmak istedim. Başlatırken, nasılki 12 Eylül faşizmi ortamı karanlık kılmaya çalışıyordu, arkadaşlar büyük ölüm oruçları ve farklı eylemlerle orayı aydınlattılar. Orayı meşaleye çevirdiler, bende kendi adıma böyle bir eylemi o zeminde başlatmak istedim” diye belirtti.    Abdullah Öcalan’ın bir halk önderi olduğunu ve tecrit edilemeyeceğinin altını çizen Leyla, “Eyleme başlarkende, AKP-MHP faşizminin bu konuda adım atmamak için direneceğini, kendimi bu eylemde eğer düşecek olursamda şehit yoldaşlarımın kervanına katılacağımı ama başarırsam bir halkın önderliğinin tecrit edilemeyeceğini bütün dünyaya kanıtlamak istedim. Bir halkın önderliği tecrit edilemez, disiplin cezası verilemez, ailesi ve yakınları ile görüşmesi engellenemez. Politik düşüncelerinin dışarı çıkması engellenemez. Dolayısıyla bunu engelleyebileceklerini düşünenlerin bir kez daha aslında bunu gözden geçirmeleri gerektiğini söylemek istedim” diye vurguladı.    'Eyleme başlarken düncem çok netti'   Leyla, kendini Kürt özgürlük mücadelesi ile tanıdığını ve bu bilinçle yaşadığını yineleyerek, devamla şunları söyledi: “Bedenimi bu konuda seve seve Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için feda edebileceğimi anlatmak istedim. Bunun mimarı Sayın Öcalan’dır. Bunu hiç kimse inkar edemez. Bugün onun gibi bir filozofun sesi kısılmaya çalışılıyor. Bunu asla kabul edemezdim. Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı olarak bu eylemi başlattım. Ben başlatırken düşüncem çok netti, sadece ailesi ile görüştürülüp başlatılacak bir tecriti kabul etmeyeceğimi, mutlaka siyasi heyet ve avukatlarla görüşmesi gerektiğini, artık tecridin sonlanması gerektiğini mahkemede de, ilk demeçlerimde de belirtmiştim.”   Cezaevlerinde 249 tutuklunun, Hewler’de, Galler’de ve Starsbourg’ta açlık grevi eylemlerinin sürdürüldüğünü söyleyen Leyla, “Şu anda dünyanın bir çok yerinde ve zindanlarda devam eden açlık grevi, ateşten bir çember oluşturdu. Bu çemberle biz Sayın Öcalan’ın etrafında bir halka oluşturmaya çalıştık. Evet, bizim açımızdan onun tecrit edilmesi, bizim tecritimiz sayılır. Onun karşısında gelişen her türlü anti demokratik uygulamayı biz kendimize yapılmış sayarız. Dolayısıyla zindanlarda direniş devam ediyor” diye konuştu.    'Ben dışarda arkadaşlarım içerde direnişi sürdürecek'   Tahliye edilmesinin siyasi karar sonucu olduğu değerlendirmesinde bulunan Leyla, şunları söyledi: “Devlet adım atıp, İmralı’ya siyasi bir heyet ve avukatları göndermek yerine, daha önce tahliyemi engellediği gibi bu defa benim tahliye edilmem için resmen mahkeme heyetine talimat vermiştir. Onlar zan etmiştirki; ben dışarı çıkınca bu eylem bitecek. Ben buradan açıkça söylüyorum; Kürt halkına, bütün dünya halklarına bu eylem Sayın Öcalan üzerindeki bütün tecrit uygulamaları kalkmayana kadar asla sona ermeyecektir. Ben dışarda arkadaşlarım içerde bu eylemi sürdüreceğiz. Biz kendi gücümüze inanıyoruz, hiç bir egemenin insafına muhtaç değiliz. Biz kendi irademizle, kendi özgür benliğimizle bunu başlattık ancak kendi irademizle sonlandırırız. Onların dayatmaları ile bu mümkün değil.”   Mehmet Öcalan’ın 12 Ocak’ta İmralı Adası’nda yaptığı görüşmeye işaret eden Leyla'nın değerlendirmeleri devamla şu şekilde: “Önderliğimiz bu konuda iyi olduğunu söyledi ama biz tecridin devam ettiği müddetçe onun iyi olamayacağını çok iyi biliyoruz. Aslında ona bir özeleştiri olarak bu eylemi geliştirdik. Bu eylemi başarıyla taçlandıracağız. Bu konuda benim ne kendimden nede bu eylemde olan hiç bir arkadaşlarımdan bir kaygım yok. Biz uğrunda ölecek kadar sevdiğimiz yaşamı ancak özgür önderlik ve özgür Kürdistan ile mümkün olduğunu biliyoruz. Bu konuda eylemimi sonuna kadar sürdüreceğim.   'Özgürlük koşullarını sağlamadığımız için özeleştiri veriyorum'   Başlattığım eylem her gün zindanlarda ve arkadaşlarımız tarafından karşılanarak, 249 arkadaşımız zindanda, Strasbourg’da, Hewler’de, Galler’de arkadaşlarımız eylemini sürdürüyor. Bütün arkadaşlarımız selamlıyorum. Eylemimiz tecridin kaldırılması ve özgürlüğünün sağlanması içindir. Önderlik, sürekli ‘Ben gücümü halkımdan alıyorum’ diyordu. Gerçektende bizde halk olarak, bu halkın bir neferi olarak şimdiye kadar bu eylemi gerçekleştirmemiz ve Kürt halk önderini özgürleştirmemiz gerekiyordu. Ama önderliğimize özeleştiri veriyorum. Zamanında eylemleri yükseltmeyip, önderliği özgürleştirmediğimiz için özeleştiri veriyorum.   Nelson Mandela gibi halkının arasına gelmemesi, biz siyasetçilerin eksikliğidir. Bende Kürt kadın siyasetçi olarak benimde eksikliğimdir. Bu nedenle eyleme başladığım zaman, bu talebin sadece benim talebim olmadığını biliyordum. Bu talep milyonların talebidir. Milyonlarca Kürt bu eylem için seferber oldular. Her ne kadar Türkiye’de faşizm olsa da, faşizm Kürdistan’ı abluka altına almışsada, yine de Kürtler sesini yükselttiler. Bugün sesim Avrupa’ya kadar ulaşmış durumda, sesim Kürdistan’ın dört parçasına ulaştı. Bu halkımız ve özgür basın sayesinde gerçekleşti. Bu nedenle bu günden sonra ben dışarda, zindandaki arkadaşlarımız, Strasbourg, Hewler ve Galler’deki arkadaşlarımızla eylemimizi yükselteceğiz.    Önderliğimiz bizlere mesaj göndermeyene kadar, siyasi heyet görüşme gerçekleştirmeyene kadar, avukatlar her hafta görüşme gerçekleştirmeyene kadar, eylemimizi sonlandırmayacağız.   'Diyarbakır zindanı direniş zindanıdır'   Ben Diyarbakır zindanında olduğum için diğer arkadaşlarıma göre daha şanslıydım. Çünkü Diyarbakır zindanı direniş zindanıdır. Diyarbakır zindanında her akşam, Sakine, Kemal, Hayri, beni ziyaret ediyorlardı. Diyarbakır zindanının maneviyatını yaşadım. Bu maneviyat beni ayakta tuttu. Devlet beni o maneviyattan koparmak istedi. Ama ben kopmayacağım. 79 gündür direniş alanında eylemimi sürdürdüm. Bu günden sonra da burada eylemimi sürdüreceğim. Yaşamak direnmektir. Nerede olursa olsun, fark etmez. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın tecrit altında olması bizim ayıbımızdır. Biz bu utançtan kurtulacağız. Sayın Öcalan ve İmralı Cezaevi’nde bulunan diğer arkadaşlarımızıda özgürleştireceğiz.    Dışarda bizlere destek amacıyla gerçekleştirilen eylemleri takip ediyordum. Kürt kadınları, Kürdistan’ın dört parçasında, Avrupa’da eylemlere öncülük ettiler. Kürt kadınlarını direnişlerinden binlerce kez selamlıyorum. Zafer bizim olacaktır.”