Tülay Hatimoğulları: Rojava’da mızrak Türkiye’de zeytin dalı olmaz
- 12:41 3 Aralık 2024
- Siyaset
ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik başlatılan saldırılara karşı, Türkiye’nin yeni hevesler peşinden koşmaması gerektiğini belirterek, Orta Doğu’daki hesap çarşıya uymaz. Rojava’da yaşayan Kürtlere mızrak, Türkiye’deki Kürtlere zeytin dalı uzatmak olmaz, olamaz” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne değinerek konuşmasına başlayan Tülay Hatimoğulları, engellilerin eşit yurttaşlık haklı talebini yaşama geçirmek istediklerini kaydetti.
Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’de ilk defa engelliler için manifesto hazırlayan bir siyasi partiyiz. Mottomuz engelliler için yeni bir yaşam mümkün. Biz, engelliler için yeni bir yaşamın mümkün olduğuna canı gönülden inanan bunu da programına alan ve çalışma yürüten bir partiyiz. Yıllardır kangrene dönüşmüş, ihmal edilmiş 10 milyonu aşkın engelli nüfusu yok sayılmaktadır. Çözüm demokrasi mücadelesinin ta kendisidir. Engellerin olmadığı yeni bir yaşamı engellilerle birlikte inşa edeceğiz” diyerek konuşmasına devam etti.
Küresel hegemonya mücadelesi
Küresel hegemonya mücadelesinin giderek kızıştığını belirten Tülay Hatimoğulları, bu kızışmaların birçok yerde sıcak çatışmalara dönüştüğünü kaydetti. Tülay Hatimoğulları, “Dünya kapitalist sisteminin krizi her geçen gün daha da derinleşmektedir. Bu krizi aşmak için oluşturulan ittifaklar ve yeni kamplaşmalar söz konusudur. Ticaret savaşları, enerji hatları, jeopolitik rekabet, yapay zeka egemenliği üzerinden gerilimler gittikçe artıyor. Soğuk savaştan bu yana en sıcak süreçlere tanıklık ediyoruz. Tam bu kaosun odağında ise tarihi kırılmaların yaşandığı Orta Doğu var. Bitmeyen çatışma ve savaşların yarattığı kırılmalar her yerde taşları yeniden yeniden oynatıyor. Orta Doğu’da düzensizlik üzerinden yeni bir düzen ikame edilmeye çalışılıyor. Maalesef yine savaşın büyük bedelini her zaman olduğu gibi emperyalizm savaşının bedelini bölge halkları en ağır şekilde ödüyor. Yeniden katliam, yıkım, yeniden göç dalgalarıyla karşı karşıyayız, Halep’ten Tel Rıfat’a, Şehba’ya kadar” diye belirtti.
HTŞ SMO, El Kaide ve IŞİD kimin vekalet savaşını yürütüyor?
Birkaç gündür devam eden çatışmalarda on binlerce insanın göç yollarına düştüğünü anımsatan Tülay Hatimoğulları, İsrail ve Lübnan arasında bir anlaşma imzalandığını, bu anlaşmanın mürekkebinin kurumadan Suriye’de savaş ve çatışmanın yeniden başladığını dile getirdi. Tülay Hatimoğulları, “Tüm dünyada terör örgütü olarak kabul edilen Heyeti Tahrir Şam (HTŞ) onunla birlikte SMO şimdi Suriye’nin çeşitli yerlerine saldırılar gerçekleştiriyor. SMO’yu hatırlayacaksınız, Türkiye’nin eğitip donattığı Türkiye’nin bütün lojistiğini hatta maaşlarını sağladığı örgütün ta kendisidir. Biz buradan soruyoruz. HTŞ SMO, El Kaide ve IŞİD uzantıları olan bu örgütler kimin vekalet savaşını yürütüyor? Bu sorunun yanıtlarını bekliyoruz. Suriye’nin en önemli kentlerinden olan Halep'e girdiler. Halep, Arapların Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Alevilerin, Hristiyanların ve Sünnilerin savaşa rağmen barış içinde yaşamayı başardığı bir kent. Bu kentlere zorla vekalet savaşı yürüten bu çeteler çökmeye çalışmaktadır” sözlerini kullandı.
‘Rojava’da mızrak, Türkiye’de zeytin dalı’
Tel Rıfat’a yönelik saldırıların sürdüğünü ve bu filmi 2011 tarihinde Suriye’de iç savaş başladığı zaman izlediklerini ifade eden Tülay Hatimoğulları, “Bu filmin şimdi yeni sahnelerini izliyoruz. Bugün Orta Doğu’da Gazze’den Hayfa’ya, Beyrut’tan Halep’e aynı savaşın izdüşümleri yaşanıyor. 7 Ekim 2023’te başlayan Orta Doğu’da savaş denklemi daha da çetrefilli bir hal aldı. Lübnanlaşma riski bugün Türkiye dahil bütün bölge ülkeleri için bir tehlikedir. Bölgeye fetihçi gözlerle bakan, kendi iç barışını öteleyen her yaklaşım Lübnanlaşmak demektir. Türkiye’de iktidarın bu konuyla ilgili çıkaracağı dersler olduğunu düşünüyoruz. Bu dersleri çıkarmasını ümit ediyoruz. Buradan devlet aklı ve yürütme erkine seslenmek istiyorum; 2011 Suriye savaşına müdahil olarak büyük bir yıkımın parçası oldunuz. Yeni maceraların peşinden koşmayın. Vekil güçlerinizi sahaya sürmeyin. Neo Osmanlıcı hayallerinizden vazgeçin. Bu öfkeyle davrandığınız sürece, Orta Doğu siyasetini, Suriye politikalarını bu öfkeyle yürüttüğünüz sürece ülkeyi daha beter bir felakete sürükleyeceksiniz. Bu kaos sürecinde Suriye’de, Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını nasıl yok edebilirim hevesine ve fırsatçılığına sakın ola girmeyin. Orta Doğu’daki hesap çarşıya uymaz. Rojava’da yaşayan Kürtlere mızrak, Türkiye’deki Kürtlere zeytin dalı uzatmak olmaz, olamaz” şeklinde konuştu.
Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasının satır başlıkları şöyle:
“1 Ekim’den bugüne kadar MHP Genel Başkanı’nın bazı mesajları oldu. Biz bu süreçte DEM Parti olarak onurlu bir barışın, Kürt sorununun demokratik bir zeminde çözülmesi için 'acaba bir fırsat doğar mı' diye baktık, bakmaya devam ediyoruz. Burada Orta Doğu’daki her gelişmede Kürtlerin kazanımlarını boğmaya çalışan akıl, doğru bir akıl değildir. Çözüme hizmet eden bir akıl hiç değildir. Bu akıl, Kürt kazanımlarını yok etme aklıdır. Bu akıl, Orta Doğu’da kaos ve istikrarsızlığı derinleştiren bir akıldır. Bu akıl, dünyada hangi gelişme olursa olsun, bu gelişmeleri Kürt karşıtlığı üzerinden halkların ortak yaşam umudunu ortadan kaldırma aklının ta kendisidir. Şu çok iyi bilinmeli ki sınırın öte tarafındaki Kürtlere saldırarak Türkiye’de iç barışı sağlamak mümkün değildir. Suriye’ye çomak sokmak, yeni felaketlerin kapısını açacaktır. 2011’den beri deneyimlediğimiz üzere yayılmacı hayallerle, neo-Osmanlıcı politikalarla Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmak ne Türkiye halklarına ne de Türkiye’ye fayda getirdi, getirmez de. İktidarın IŞİD, El Nusra ve türevi örgütlere sunduğu katkıların zararlarını sadece Suriye ve bölge halkları değil, aynı zamanda Türkiye ve Batı ülkeleri de çokça acı bir şekilde yaşadı. Türkiye ve Avrupa ülkelerinin en önemli kentlerinde her gün bombalar patladı, katliamlar yaşandı. Biz bu fotoğrafı ve gerçekliği gayet iyi biliyoruz.
Döner tehlike sizi vurur
IŞİD pratiği ve anlayışını sergileyen HTŞ’nin sadece Suriye’de değil, Türkiye ve bütün dünyada zarar üreteceği bilinmelidir. IŞİD ve türevi örgütleri, HTŞ’yi, SMO’yu ve diğer bütün koalisyonda yer alan örgütleri bizlere düzeltme yaparak satmaya sakın ola kalkmayın. Bizler, bunların pratiğini El Kaide’den, El Nusra’dan, IŞİD’den gayet iyi biliyoruz ve bundan heves devşirmeye çalışıyorsanız çok büyük bir yanılgı içindesiniz. Döner, bu tehlike sizi vurur. Reyhanlı sınır kapısında SMO’nun maaşlarını ödemediğiniz zaman Türk bayrağını nasıl yaktığını ve Türkiye’ye karşı nasıl eylem gerçekleştirmek istediğini de Türkiye kamuoyuna hatırlatmak isterim. Orta Doğu’da şiddetin her yayılışı hem Türkiye için hem de bütün bölge için bir felakettir. Bizler diyoruz ki gelin, bölgesel barış jeopolitiğini hayata geçirelim. Gelin, içeride barış, bölgede barış ilkesini hayata geçirelim. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürt halkı ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında dayanışma içinde olan halklar ve demokrasi güçleri, hem Kürt halkının hakları ve kazanımları için hem demokratik bir Suriye’nin oluşması için hem de demokratik ve barışçıl bir Orta Doğu ikliminin oluşması için mücadele etmeye devam edecektir.
911 kilometrede barış sağlanırsa güvende olunur
Bu saldırılar hepimize ve geleceğimize dönüktür. Bunları asla kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Biz, değerli halklarımız, DEM Parti olarak bölgede yaşanan kaosun hangi güçler tarafından çıkarıldığını, kimin kimden ne çıkar elde etmek istediğini hepsini gayet iyi biliyoruz. Orta Doğu’da neler olup bittiğini gayet iyi biliyoruz. Bizim safımız belli. Biz demokrasi ve özgürlükten yanayız. Bizim mücadelemiz, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünden yanadır. Sözde değil, özde demokratik bir Orta Doğu inşasından yanadır. Halkın doğduğu topraklarda doyabilmesi ve birlikte, bütün farklılıklarımızla ortak bir yaşamı inşa etmekten yanayız. Dünya, nükleer silahların ve nükleer savaş gibi bir tehdidin altındayken dünyayı emperyalist kutuplar arasındaki çatışmalar kurtaramaz. Çare o değildir. Çare barıştır. Barış, bütün sınırlar için en önemli güvenlik yöntemidir. Biz bu mesajı, 2011’de Suriye savaşı başladığı günden bu yana her kürsüye çıktığımızda ifade ettik. Türkiye, 911 kilometrelik sınırında barışı sağlayabilirse güvendedir. O nedenle barış, güvenlik açısından silahlardan, tanklardan, toptan çok daha etkili bir yöntemdir. Burada bunun altını bir kez daha çiziyoruz. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki çeteler ve onların arkasındaki güçler yenilecek. Orta Doğu’da zalimler kaybedecek, mazlumlar kazanacak. İşgalciler ve sömürgeciler kaybedecek, halklar kazanacak, barış kazanacak. Aştî demeye devam edeceğiz.
Türkiye ekonomisi
Orta Doğu’nun yangın yerine döndüğü bir zeminde, Türkiye ekonomisi için de ne yazık ki tehlike çanları çok ağır bir şekilde çalıyor. Türkiye, iki çeyrek art arda küçülerek resesyona girmiştir. Artık Türkiye ekonomisi için alarm zilleri olabildiğince yüksek çalmaktadır. Bakın, alarm zilleri artık ülkenin ve yurttaşın günlük ihtiyaçlarını bile karşılamak konusunda çalmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, siz çarşıya, pazara, markete gidiyorsunuz; biber 120 TL, domates 80 TL, fasulye 130 TL. 'Biz ekonomiyi uçurduk' diyen ey iktidar, sizin marketteki sebze, meyve ve gıda fiyatlarından haberiniz var mı? 'Ekonomiyi uçurduk' diyen ey iktidar, siz yurttaşın ne kadar aç ve sefalet içinde olduğunun farkında mısınız? Siz her kürsüye çıktığınızda bu ülkeyi sanki kendiniz yönetmiyormuş gibi, sanki bu ekonomiyi bu kadar kötü yöneten başka birisiymiş gibi "biz bu ekonomiyi düzelteceğiz" mesajları vermekten hicap duymuyor musunuz? Tabii ki hicap duymadıklarını çok iyi biliyoruz. 50 milyona yakın insan Türkiye’de açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İşte bu adaletsizlikleri ortadan kaldırmak ve yurttaşlarımıza biraz da olsun nefes aldırmak için 2025 bütçesi komisyon aşamasında görüşüldüğü sırada bizler çeşitli önergeler verdik. Ben bunların sadece birkaçından bahsetmek istiyorum: Asgari ücretin ve emeklilerin maaşının 35 bin TL olması için önerge verdik. Çiftçi ve esnafın 300 bin TL’ye kadar olan borçlarının silinmesi için önerge verdik. İhtiyaç sınırlarına kadar doğalgaz ve elektriğin ücretsiz sağlanması için önerge verdik. Ne yazık ki bütün bu önergeler 'biz ekonomiyi uçurduk' diyen AKP-MHP ittifakı, Cumhur İttifakı milletvekilleri tarafından tek tek reddedildi. Bunlar soyguncu. Bunlar şehirden şehire seyahat ederken bile bizden para alan, yurttaştan haraç alan bir iktidar. Bu iktidar, neredeyse evimizin kapısından, avlusundan geçerken bile bunu dahi vergiye bağlamak isteyen bir iktidar. Bu soygun düzenine elbette dur diyebiliriz. Dur demenin vakti geldi de geçti. Zaman karunlara dur deme zamanıdır. 'İnsanca bir yaşam istiyoruz' diyerek itiraz etmenin zamanıdır.
Geçinemiyoruz mitingi
Geçtiğimiz cumartesi günü hepinizin izlediği üzere, Ankara Tandoğan Meydanı’nda on binlerce kamu emekçisi, yoksul ve emekçi insan bir aradaydı. Mitingde yoksulluğa karşı mücadelenin mesajını verdiler. Bizler de oradaydık. Ben de mitingde oradaydım. Bu konuda sözlerimi, oranın şiarıyla bitirmek istiyorum: 'Geçinemiyoruz, yoksulluğa karşı mücadelede birleşiyoruz.' Evet, birleşe birleşe, mücadele ede ede bizler hep beraber kazanacağız.
Kayyım demokrasi karşıtı bir rejimdir
DEM Parti olarak, ekonomik krizin bu kadar derinleştiği bir dönemde, kayyım gasplarının bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde, bölgesel savaşın ve hatta küresel ölçekte evrilme ihtimalinin büyüdüğü bir dönemde savaşların gölgesinde, biz muhalefetteki siyasi partileri ziyaret ettik. Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ve heyetimizle beraber Türkiye’de parlamentoda temsil edilen siyasi partilerle, Türkiye’deki emek ve meslek örgütlerine, sendikalara, derneklere ve birçok kesime ziyaretler gerçekleştirdik. Bu ziyaretlerimizde bir kez daha şunu gördük: Kayyım demokrasi karşıtı bir rejimdir. Bunu hep birlikte söyledik. Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar farklı geleneklerden gelen siyasi anlayışlar olarak şu konularda ortaklaştık: Kayyım, demokrasi ve Kürt sorununun çözümü konusunda bu kesimlerle çok geniş bir yelpazede ortaklaştık. Buradan Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan, Sayın Erbakan ve Sayın Özel kayyımlara karşı demokratik mücadele konusunda çağrılarını yaptılar. Görüştüğümüz bütün siyasi parti liderleri, kayyım rejiminin hukuksuz olduğunu, halk vicdanında mahkûm edildiğini ve derhal son bulması gerektiğini ifade ettiler. Tüm muhalefet olarak, yerel yönetimlere merkezi bir müdahalenin olmaması gerektiğinin mesajı güçlü bir şekilde verildi.
İrade gaspını kendilerinde hak görüyorlar
Ama bizler muhalefet olarak bu mesajları verirken, bu iktidar şapkadan bir tavşan daha çıkardı. Nedir o? Yine kreş sorunu. Yeni doğan bebekleri çetelere terk eden, hastanelerde o bebekleri vicdansızların cenderesine teslim eden bir anlayış, kalkıp kreşlerle uğraşıyor. Bu, aymazlıktır, kendini bilmezliktir. Sırf muhalefet belediyeleri hizmet üretmesin diye, çocukların geleceğini karartacak kadar vicdanlarını yitirmişlerdir. Belediyelere ya kayyım atayarak, ya mali kaynaklarını kısarak ya da yürüttüğü hizmetleri yasaklayarak kendisine oy vermeyen bütün kesimlerden intikam almaya çalışıyorlar. En son Ardahan’ın Damal ilçesinin Burmadere köyündeki muhtara kayyım atandı. Sebep nedir? Muhtarın inançla ilgili ortaya koyduğu bir tavır. Bir Alevi muhtara kayyım atandı. İşte biz tam olarak bunu ifade ediyoruz. İktidar, kayyım atarken insanların ne yaptığına değil, kim olduklarına bakıyor. Eğer seçilen kişi Kürt ise, solcu ise, devrimci ise, muhalif ise, Alevi ise, AKP veya MHP’li değilse, onlara kayyım atamayı kendilerinde hak olarak görüyorlar. İrade gaspını kendilerinde hak olarak görüyorlar.
İktidara yanıt: Sizi tabela partisi yapacağız
Van Bahçesaray’a kayyım atandı. Bizler, Van’ı 14-0 aldık. Van, 14-0 başarıyla elde ettiğimiz bir yer ve bunu engellemeye çalışıyorlar; bu başarıyı engellemeye çalışıyorlar. Bahçesaray halkı, kitabın ortasından konuşarak tam da şunu diyor: 'Qeyum Talan e, Berxwedan Jiyan e.' Bahçesaray, Kürtçe adıyla Miks, Feqiyê Teyran’ın memleketidir. Ağızlarından Feqiyê Teyran’ın adını eksik etmeyenler, şimdi onun topraklarına saygısızlık yaparak kayyım atıyorlar, oradaki halkın iradesini tanımıyorlar. Bu, ikiyüzlülüktür. Oraya kayyım atandığı gün, Dêrsim Belediye Eşbaşkanımız sevgili Birsen Orhan gözaltına alındı ve tutuklandı. Biliyorsunuz, o zaten ev hapsindeydi. Akabinde tekrar gözaltına alındı ve tutuklandı. Bugün güzel bir haber duyduk: Serbest bırakılmış. Sevgili Birsen Orhan’a hoş geldin diyoruz, aramıza. Dêrsim’e kayyım atandığının ertesi günü ben de oradaydım. Halkımızla görüştük, hemhal olduk, toplantılar yaptık, çeşitli eylemler düzenledik. Kayyıma karşı tutumumuzu ortaya koyduk. Ve sokakta halk, çok net olarak şunu ifade ediyordu: 'Zalimin zulmü varsa, halkın direnişi var' diyordu. Dêrsim’in onurlu insanları, zalime karşı mazlumların mücadelesini Düzgün Baba’dan, Fatma Ana’dan, Seyit Rızalardan almıştır. Bu gelenek her şeye rağmen devam edecek. Seçilmişler yerine atanmışları getirerek demokrasiyi katlediyorlar. Ve zannediyorlar ki böyle güç devşirecekler. Tarih defaatle şunu göstermiştir: Kayyım atadığınız her belediyede, bir sonraki seçimde ve sandıkta katlanarak bir yenilgi aldınız. And olsun ki bu kayyım siyasetinizi devam ettirdiğiniz sürece Kürt illeri başta olmak üzere, kayyım atadığınız ve hedefinizde olan bütün yerellerimizde sizleri tabela partisi haline getireceğiz. Halklarımıza da sözümüz olsun bu.
Neden duruyorsunuz?
Geçtiğimiz günlerde, Meclis’te grubu olan ve olmayan bütün siyasi partiler, muhalefetteki partiler bir araya geldi. 10 siyasi parti, OHAL döneminde gelen kayyım kanununun değiştirilmesi için bir kanun teklifi hazırlığında bulundular. İktidarın ortağı MHP’de de bu konuda fikir beyan edenler oldu. Peki neden duruyorsunuz? Neden parlamentoda OHAL’in artığı olan bu yasayı ortadan kaldırmak için somut adım atmıyorsunuz? Buradan ben Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’u göreve davet ediyorum. Bu kanun teklifi parlamentoya gelmelidir ve bu OHAL artığı olan yasa ortadan kaldırılmalıdır. Ve bizler sözümüzü buradan, bu kürsüden bir kez daha veriyoruz: And olsun ki bizler kentlerimizde, kendimizi de yönetmeye devam edeceğiz. Seçimleri bir tabela işine dönüştürmeye izin vermeyeceğiz. Sandıklar yeniden kurulsa da kayyım atadığınız her yerden yine DEM Parti çıkacak, biz çıkacağız. Kendimize de kentimize de hep beraber sahip çıkacağız.
DEM Parti 85 milyon yurttaşın derdiyle demleniyor
Siyasi çözüm üretemeyen, ekonomisi resesyona giren, toplumsal yaşamı kırılgan hale gelen bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Bu iktidar, yurttaşın hayatını, hayatlarımızı resmen kabusa çevirmiş durumda. Bizler elbette bu tabloyu tersine çevirebiliriz. Halklarımızın barış içinde yaşadığı, her halkın eşit ve demokratik haklara sahip olduğu bir ülkeyi hep birlikte inşa edebiliriz. Herkesin hukuk önünde eşit olduğu bir yaşamı birlikte inşa edebiliriz. Biz DEM Parti olarak bu açıklıkta siyasi hattımızı ve mücadele hattımızı ifade ettikçe onlar bizlere şunları söylüyor: Televizyon kanallarına çıkanlar mı, kalemini kiraya veren yazarlar mı diyor ki 'DEM Parti kendi içinde demleniyor.' Oysa DEM Parti 85 milyon yurttaşın derdiyle demleniyor. DEM Parti sorunlara çözüm mücadelesi üretiyor. DEM Parti, açlıkla ve yoksullukla mücadele ediyor. Yurttaşın karnı doysun, herkes iş bulsun, aş bulsun diye mücadele ediyor. Çocuklar istismara uğramasın, katledilmesin diye mücadele ediyor. Kadınlar, erkekler tarafından öldürülmesin; özgürce bu sokaklarda yürüyebilsin diye mücadele ediyor. DEM Parti, bu ülkede yaşayan bütün farklı halkların ve inançların anayasal güvence altında eşit yurttaşlık hakkı temelinde yaşayabilmesi için mücadele ediyor. Bizler, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için mücadele ediyoruz. DEM Parti, insanların hakları olsun, özgürce bu ülkede yaşayabilsin diye mücadele ediyor. Bizim istediğimiz bu kadar net, bu kadar basit, bu kadar sade. Ama onlar bunu tam tersine çevirmeye çalışarak, DEM Parti hakkında algı operasyonları gerçekleştirerek ters bir tablo yaratmak istiyorlar. Yine tırnak içinde bir 'terör' parantezine almak istiyorlar. Biz bunu asla kabul etmiyoruz.
Biat etmedik
Adeta düğmeye basılırcasına bir yandan kayyım atamaları, öte yandan beklemiş olan dosyalara ceza yağdırmaları, gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Daha birkaç gün önce Eş Genel Başkan Yardımcımız sevgili Sevtap Akdağ, Kayapınar Belediye Eşbaşkanımız Cengiz Dündar, Genel İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan’ın da aralarında olduğu çok sayıda arkadaşımız gözaltına alındı ve tutuklandı. Bizler boyun eğmedik ve biat etmedik. O nedenle ferman buyuruyor padişah, ve Ahmet Arif’in dediği gibi: 'Budur katilimize sebep suçumuz.' Onların suç dediği şey, bizlerin onur nişanesidir. Ve biz bu onur nişanesini göğsümüzde büyük bir gururla taşıyarak mücadele etmeye devam edeceğiz.
Onurlu bir barış için dilimizi büyük bir ciddiyetle kurduk
1 Ekim’den itibaren Türkiye’nin gündeminde MHP Genel Başkanı’nın yaptığı açıklamalar var. Kürt sorunuyla ilgili belirsiz tartışmalar devam ediyor. Toprak ölümden yoruldu, tencere sefaletten yoruldu. O nedenle biz artık bu sefalet, bu çatışma, bu savaş atmosferi bitsin istiyoruz. Biz onurlu bir barış için dilimizi büyük bir ciddiyetle kurduk ve bunu koruduk. Ar damarı çatlamış kesimler ise 'DEM Eş Genel Başkanları çözüm istemiyor' diye yazıp duruyorlar. Vay efendim, DEM çözüm istemiyormuş diye veryansın ediyorlar. Değerli Türkiye halkları, bunlar külliyen yalandır. Bunlara inanacak bir tarafları kalmadığı için siz de inanmayacaksınız, bunu biliyorum. Bir de DEM Parti’de umut görmeyenler varmış. DEM Parti onurlu barışın umududur. Bunu bilmemek, bilip de görmezden gelmek, DEM Parti ile ilgili olan bir şey değildir. Bunlar sözde barışı dillendirenlerin barışa mesafesini göstermektedir. Barışa dair cesaretsiz olduklarını göstermektedir. Bakın, DEM Parti buradan, bu kürsüden büyük bir özgüvenle, büyük bir onurla, büyük bir görev sorumluluğu ve bilinciyle ve büyük bir kararlılıkla bir kez daha diyoruz ki, DEM Parti Kürt sorununun onurlu bir barış çerçevesinde demokratik bir zeminde çözülmesinden taraftır ve üzerine düşen ne varsa yapmaya hazırdır.
Cumhurbaşkanı, projeniz nedir bu soruna dair yaklaşımınız nedir?
Asıl soruyu biz kendilerine yöneltiyoruz: Var mı bir demokratik çözümünüz? Var mı onurlu barış projeniz? "Umutsuzum" diyen Cumhurbaşkanı, projeniz nedir, bu soruna dair yaklaşımınız nedir? Bunu sadece DEM Parti değil, bütün Türkiye, 85 milyon insanımız merak etmektedir. Bu konu ile ilgili açıklamalarınızı bekliyoruz. Bilindiği üzere bizler, Eş Başkanımız Tuncer Bakırhan ile beraber, geçtiğimiz Salı günü İmralı’ya gitmek ve Sayın Öcalan ile görüşmek üzere bir başvuru gerçekleştirdik. Henüz bu başvuruya bir yanıt almış değiliz. Takipçisiyiz bu sürecin. Ve Erdoğan geçtiğimiz gün şunları söyledi: 'Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız.' Bizler de bir cesaret örneği olarak diyoruz ki, İmralı’nın kapılarını açın. Sayın Öcalan ile görüşmeler sağlansın. Türkiye ve Orta Doğu barışına hep beraber çalışalım.
Barış canınızın istediği anda aparat olarak kullanacağınız bir şey değildir
Bugün yine bu kürsüde, her Salı olduğu gibi, bazı konuşmalar gerçekleşti. DEM Parti nerededir sorusu, MHP Genel Başkanı tarafından bizlere soruldu. Öncelikle şunu söylüyoruz: Tehdit dilinden vazgeçin. Bizleri tehdit edip durmayın. Tehdit ederek diyalog kurulamaz. Öncelikle bunu bilince çıkarın. Duymak isteyen kulaklar için tekrar ediyoruz: DEM Parti demokrasidir, çözümdür. DEM Parti, ortak vatandaşlıkta inkârın karşısındadır. DEM Parti, farklılıklarımıza rağmen Kürtlüğümüzle, Türklüğümüzle, Araplığımızla, Ermeniliğimizle, burada sayamadığım bütün farklı halkların ve inançların bir arada yaşayabildiği, kendi dili ve rengiyle bir arada yaşayabildiği bir Türkiyelilik kimliğini savunuyor. DEM Parti, sizden daha Türkiyelidir, bunu hepiniz bilesiniz. DEM Parti Ankara’dır, Diyarbakır’dır, halkların bahçesidir. Biz asıl soruyu kendilerine sormak istiyoruz: Siz bu barış sürecinin neresinde duruyorsunuz? Barış, canınızın istediği anda aparat olarak kullanacağınız bir şey değildir. Barış cesaret işidir. Barış, cesurların işidir. Sorunlarla hakiki bir yüzleşmeyi gerektirir. Barış ferasettir. Bizler barış sevdasıyla, büyük bir cesaretle okyanusta ama pusulamızı bilerek yüzmeye devam edeceğiz.
Hep birlikte çalışmaya adayız
Savaşın kazananı olmaz, olmayacaktır. Biz DEM Parti olarak bu ülkenin onurlu barışı için, Orta Doğu’da barışın inşa edilmesi için, demokratik bir cumhuriyet ve demokratik bir Orta Doğu için hep birlikte çalışmaya adayız. Bütün mücadelemiz zaten bunun içindir. Onurlu bir barışın rotasını şaşırmadan, büyük bir cesaretle derin okyanuslarda yüzmeye hazırız. Barışa giden yolları kapatmaya çalışırlarsa bizler yeniden kanatlanacağız ve barışın rotasında uçmaya devam edeceğiz. Tıpkı ağzında zeytin dalı taşıyan bir güvercin gibi. Asla ürkek değil, büyük bir cesaretle bizler 'barış' demeye, Aştî demeye, Selem demeye devam edeceğiz. Bu da onlara dert olsun."