Tülay Hatimoğulları: Tarihi açıklama yeni döneme işaret ediyor 2025-10-27 12:37:31   ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Kürt Özgürlük Hareketi’nin açıklamasını “yeni bir döneme işaret eden tarihi adım” olarak değerlendirerek, demokratik entegrasyonun barışın anahtarı olduğunu söyledi.   Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Kürt Özgürlük Hareketi yönetiminin, güçlerini Türkiye’den  çekme kararını açıklaması ardından Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ndeki son gelişmelere ilişkin Ankara'da bulunan Hilton Otel'de basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda eş genel başkanlardan önce Tuncer Bakırhan, ardından ise Tülay Hatimoğulları söz aldı.    ‘Bu adımla hepimize sorumluluk düşüyor’   Dört bir yanda toplumu örgütlemek için canla başla çalıştıklarını söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Bu süreç herkes için tarihi bir sorumluluktur. Barış iradesindeki kararlılığı bir kez daha gösteren bu adımın demokratikleşmeye, hukukun üstünlüğüne ve özgürlüklerin gelişmesine vesile olmasını umuyoruz. Şimdi hepimizin görevi bu zemini özenle işleyerek demokratik bir Türkiye'yi birlikte inşa etmektir. Bu son adımla toplumsal barışı derinleştirmek ve demokratik siyaseti güçlendirmek için yeni sorumluluklar doğuyor. Kalıcı barışı inşa etmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz” dedi.   ‘Eşitsizlikleri ortadan kaldırmak görevimiz’   “Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Türkiye ve Ortadoğu'nun demokratik geleceği için en değerli gelişmedir” diyen Tülay Hatimoğulları, “Bu sürecin farklı toplumsal kesimlerce sahiplenilmesi, ortak ve eşit geleceğin kazanılması için son derece önemlidir ve herkes için tarihi bir sorumluluktur. Son bir yılda atılan tarihi adımlar, ikinci yüzyılda Cumhuriyeti demokratikleştirmek için en büyük fırsatları sunuyor. Bakın, iki gün sonra Cumhuriyetin 102. yılı; 29 Ekim'in arifesindeyiz. Cumhuriyetin kurulması elbette çok önemli ve değerli, ancak Cumhuriyet ne yazık ki demokratikleşemedi. Bu nedenle de Türkiye’nin demokratikleşme sorunları çözülemedi ve yüz yıldır büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Artık bu ülkenin bir yüzyıl daha acı çekmeye, geçmiş döngülere, hukuksuzluklara ayıracak ne zamanı ne de sabrı kalmadı. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında adaleti ve hukuku geliştirmek, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak görevi önümüzde durmaktadır. Doğru okursak, son bir yılda atılan tarihi adımlar bize ikinci yüzyılda Cumhuriyeti demokratikleştirmek için çok büyük bir şans tanımaktadır” sözlerini kullandı.   ‘Tarihi açıklama yeni döneme işaret ediyor’   Tarihi bir dönemeçte olduklarını vurgulayan Tülay Hatimoğulları, “Dünkü tarihi açıklama yeni bir döneme işaret ediyor. Yüz yıllık zorlu geçmiş, her toplumsal kesime derin bir olgunluk kazandırmıştır. Şimdi de bu olgunluğu demokratik akılla buluşturarak demokratik bir cumhuriyeti ikinci yüzyılda inşa etmenin çok önemli bir zamanından geçiyoruz ve tarihi bir dönemeçteyiz. Dünkü tarihi açıklama yeni bir döneme işaret ediyor. Bu dönemin anahtar kavramlarından biri demokratik entegrasyondur. Demokratik entegrasyon anlayışıyla barışı inşa etmek, demokratik cumhuriyete açılan kapının aralanmasını sağlayacak çok önemli bir gelişmedir. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde silahların sustuğu, çatışmaların bittiği bir aşamaya geçtik. Bu aşamayı el ele vererek tamamladığımızda Türkiye, onurlu barışa ve demokratik dönüşüme daha da yaklaşacaktır. Kimse kendisini bu sürecin dışında görmemeli; barışı inşa etme görev ve sorumluluğu hepimizindir” diye belirtti.   ‘Bu süreç yalnızca siyasi değil’   Tülay Hatimoğulları devamında şunları ifade etti: “Sürecin bu aşamasında tüm siyasi aktörler ve taraflar arasında tam ve açık diyalog kanallarının işletilmesi gerektiğine inanıyoruz. Toplumun dahil olduğu süreçlerle toplumsal barış perspektifinin hayata geçirilmesini hedefliyoruz. Bu süreç yalnızca siyasi değil, kültürel ve toplumsal bir dönüşüm sürecidir. Bilinç ve toplumsal dönüşümle barışın ve demokratikleşmenin inşasını hep birlikte güçlendirebiliriz, güçlendirebilmeliyiz. Bu nedenle bütün toplumsal kesimlere çağrımızdır: Kimse kendisini bu sürecin dışında görmemeli, bekleyen konumda olmamalı. Düşüncelerimiz ve değerlendirmelerimiz farklı olabilir, eleştirilerimiz elbette olabilir. Bunlar bizi güçlendirir. Ama barış konusunda ortak olabilmek, bu tarihi fırsatı hep birlikte değerlendirebilmek hayati öneme sahiptir.   Barışın baş mimarı biz kadınlar olmalıyız   Tüm Türkiye’deki aydınlara, akademisyenlere, yazarlara çağrımızdır: Türkiye toplumuna karşı sorumluluğumuz gereği, kaygılara ve kuşkulara rağmen barışı sahiplenmek gerçekten çok değerli. Kadınlara ve analara çağrımızdır; çatışmanın en derin yaralarını kadınlar olarak bizler taşıyoruz. Dolayısıyla barışın baş mimarı biz kadınlar olmalıyız. Beyaz tülbentlerini barışın simgesine dönüştüren analar, gencecik evlatlarını toprağa veren kimliği farklı ama acıları aynı olan analar; sizlerin barış haykırışını ortaklaştırması barışın en güçlü harcını oluşturacaktır.   Gençlere çağrı   En çok bedel ödeyenler olarak barışa sizlerin dört elle sarılacağına inanıyoruz. Barışı kurma sorumluluğu en çok da sizlerin omuzlarınızdadır. Dinamik ruhunuz, enerjiniz, demokratik bilinciniz barış ve demokratik toplumun inşasının sürükleyici gücü olacaktır.”   Bu süreç hepimizin   Siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, sendikalara, emek ve meslek örgütlerine, demokrasi güçlerine, tüm inanç topluluklarına çağrımızdır: Barış süreci hiçbir siyasi kesimin dar manada çıkarlarına, hesaplarına kurban edilemez. Bu süreç herkesindir, bu süreç hepimizindir. Barışı inşa etme görev ve sorumluluğu hepimizindir. Sokaktan Meclis’e tüm toplumsal kesimler bu sürece daha fazla katılır ve daha güçlü sahiplenirse ve bu sahiplenmeyi hep beraber başarabilirsek, bu sürecin onurlu bir barışla taçlanmasına hep birlikte katkı vermiş olacağız. Çünkü barış ve demokrasi bizlere bahşedilen bir şey değil. Ancak el ele, omuz omuza ortak bir mücadeleyle bu ülkede barışı inşa edebilir, demokrasiyi inşa edebiliriz.   Meclis’ten büyük beklenti içindeler   Muhalefet partilerine, liderlerine, toplumsal hareketlere, ittifak güçlerimize ortak mücadele çağrımızı yineliyoruz.  Bir çağrımız da iktidara ve devlettedir. Bu sürecin yeni aşamasında siyasi ve hukuki adımların hızla atılması, sürecin ilerlemesi için son derece önemli olacaktır. Altını tekrar çizerek belirtmeliyim ki toplum yürütme erkinden ve yasa yapma iradesi olan Meclis’ten çok büyük bir beklenti içindedir. Artık toplumun sesi, barışın sesi, demokrasi talebi duyulmalıdır.    Halkların kazanmasını sağlayalım   Tüm yurttaşlarımıza çağrımızdır: Barış herkesin yaşam tarzının, düşüncesinin ve tercihinin özgürce var olduğu; hiç kimsenin kimliğine ve inancına müdahale edilmediği bir Türkiye’nin teminatıdır. Özgürlük alanını birlikte geliştirme ve demokrasiyi inşa etme mücadelesi hepimizin ortak sorumluluğudur. Başarabiliriz, başarmalıyız. Barış bu inancın en yüce ifadesi, ortak insanlık değerlerinde buluşmanın en derin yansımasıdır.  Ve şunu biliyoruz ki değerli Türkiye yurttaşları, barışın kaybedeni olmaz. Gelin, hep birlikte mücadele ederek bütün Türkiye halklarının hep birlikte kazanmasını sağlayalım. Tarih bizi, kurma fırsatı varken kuramadığımız barışla yargılamasın. Tarih, barışı birlikte kurma cesaretini ve kararlılığını gösteren bir toplum olarak yazsın ve demokrasi güçleri olarak tarih hepimizi böyle yazsın.”