‘Pandeminin yükü sağlıkçıların ve halkın omuzlarında’

  • 09:02 30 Temmuz 2022
  • Sağlık/Spor
Dilan Babat
 
ANKARA - Covid-19 vakalarının tekrar artışa geçmesine dair konuşan Dr. Ayşe Uğurlu, test merkezlerinin arttırılması gerektiğini kaydederek “Aşı kampanyalarıyla, halkın aşılama oranlarının artırılması gerekiyor, aşı halkın inisiyatifine bırakılmamalı” dedi.
 
Bütün dünya ülkeleri yaklaşık 3 yıldır, ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaletinde ortaya çıkan Koronavirüs (Covid19) salgınıyla mücadele ediyor. Türkiye’de görülen ilk Covid-19 vakasıyla birlikte Sağlık Bakanlığı’nın eksiklikleri, aşılama programlarının yetersiz oluşu hep eleştirilere neden oldu. Sağlık kuruluşlarının bütün tepki ve önerilerine rağmen yeterli önlemlerin alınmaması binlerce insanı ölüme sürükledi. Bahar aylarıyla birlikte pandemi sürecinde getirilen kısıtlamaların gevşetilmesi sonucunda, son bir aydır Türkiye’de Covid-19 vakaları yeniden artışa geçti.
 
Ankara Tabip Odası (ATO) Yönetim Kurulu üyesi Doktor Ayşe Uğurlu, artan Covid-19 vakalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Sağlık Bakanlığı salgını yönetemiyor’
 
Yaz başında Sağlık Bakanlığı’nın, sağlık kuruluşları hariç tüm ortam ve mekanlarda maske kullanılmasından vazgeçilmesi ve Covid-19 tedbirlerinin gevşetilmesinden kaynaklı bir rehavet yaşandığını söyleyen Ayşe, “Yaz ayları turizm hareketliliğinin ve düğünlerin arttığı bir dönem.Üstüne 9 günlük bayram tatili de eklendi. Bütün bunların üzerine maske ve mesafe kurallarına uyulmaması, şehir dışı yolculuklarda HES kodunun uygulanmaması, halkımıza karşı Covid-19 salgının bittiğine dair mesajlar verilmesi nedeniyle salgın artışa geçti. Son bir ay içerisinde yapılan testlerde yüzde 5 olan Covid-19 pozitifliği yüzde 50’lara kadar çıkmış durumda. Sağlık Bakanlığı’nın artan Covid-19 pozitifliği ile ilgili yaptığı bir planlama ve yönetme biçimi yok. Sağlık Bakanlığı şuan Covid-19 salgınını yönetmiyor. Tamamıyla sağlık emekçilerinin ve halkın üzerine bir yük bindirilmiş durumda” dedi. 
 
‘Sağlık Bakanlığı, kayıtları kamuoyuna açıklamıyor’
 
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde kişisel koruyucu ekipmanlarla ilgili ciddi sorunların olduğuna dikkat çeken Ayşe, Ocak başından itibaren kişisel ekipmanların düzenli olarak verilmediği bilgisini paylaştı. Ayşe, “İlaç sağlık raporu bulunan, kronik rahatsızlığı olan ve yaşlı hastalar, salgın boyunca ilaçlarını eczanelerden temin etmişlerdi. Herhangi bir şekilde reçete yazılması için bir sağlık kuruluşuna gitmeleri gerekmiyordu. Bu uygulamadan vazgeçilmesi nedeniyle bu vatandaşların kullanacakları ilaçların reçetesini yazdırmak için özellikle aile sağlığı merkezlerine başvuruları maalesef artmış durumda. Dolayısıyla hem covid-19’a yakalananlar,  hem de yaşlı ve kronik hastalığı olanlar aynı ortamda bulunuyorlar. Ayrıca ASM’ler çocuk aşılaması, gebe takibi de yaptıkları için çok büyük bir sıkışmışlık yaşıyorlar, ayrıca bulaş riski artıyor. Bu konuyla ilgili TTB’nin Aile Hekimliği Kolu’nun yaptığı bir ankete göre; iki aile hekiminden biri Covid-19 geçirmiş durumda. Bu ankette Covid pozitiflik oranı Sağlık Bakanlığı’nın verilerinin iki katını geçmiş durumda. Sağlık Bakanlığı, kayıtları sağlıklı tutmuyor ve kamuoyuna açıklamıyor” diye belirtti. 
 
Covid-19'a dair öneriler
 
Aile Sağlığı Merkezleri’ndeki basamaklandırma, yani sevk sisteminde yaşanılan kaosun çözülmesi için radikal adımların atılması gerektiğine işaret eden Ayşe, önerilerini şöyle sıraladı: “2003 tarihinden bu yana uygulanan sağlıkta dönüşümün tamamıyla iptal edilmesi gerekiyor ki halkımıza dönük yaratılmış olan kışkırtılmış sağlık talebi üzerinden sağlık merkezlerine başvuru talebin azaltılması gerekiyor. Sağlık merkezlerine giden hasta sayısı azaltılarak Covid-19’a dair tedbir alınabilir. Yeniden maske kullanımının zorunlu hale getirilmesi gerekiyor, mesafe kurallarına ilişkin halkımızın bilgilendirilmesi gerekiyor. Salgının başından itibaren sağlıklı yönetilememekle birlikte bir filyasyon ve izolasyon yöntemi uygulanıyordu ki kısmen başarılı oldu, kısmen olamadı. Testlerin pozitifliğinin yüzde 50’ye kadar arttığı şu koşullarda yeniden filyasyon ve izolasyonun uygulanması gerekiyor. Filyasyon sadece kağıt üzerinde. İzolasyon hiç yapılmıyor, HES kodu uygulanmadığı için şehir dışı yolculuklarda, toplu taşıma araçlarında pozitif olan ve olmayanların aynı ortamda seyahat etmesi söz konusu. Test merkezlerinin artırılması gerekiyor. Aşı kampanyalarıyla halkın aşılama oranlarının artırılması gerekiyor. Hastalığı olan 6 ayı geçmiş yaşlı insanlarımızın hatırlatma dozlarının yapılması lazım, 12 yaş altı çocukların da aşı programına alınması lazım.”
 
‘Sağlık emekçilerinin ve halkın sağlığı metalaştırılamaz’
 
Sağlık emekçilerinin ve halkın sağlığının, sağlıkta dönüşüm programıyla birlikte sağlık emekçilerinin ve halkın sağlık hakkının metalaştırıldığına  vurgu yapan Ayşe, “Sağlık bakanlığının bütçesinin küresel ve ulusal sermayeye değil, sağlık emekçilerinin ekonomik ve özlük haklarına, halkın sağlık hakkına harcanmasını istiyoruz. Koruyucu sağlık hizmetlerini içeren projelerle sağlık hizmetinin devamını istiyoruz. Bütçenin kapitalizm, sağlıkta dönüşüm, küresel ve ulusal sermaye ilişkileri üzerinden şehir hastanelerine ve özel hastanelere aktarılmasını istemiyoruz. Uluslararası projeler ve özel hastanelere kaynak aktarmak üzerinden kendilerince bir sağlık yönetimi yaptıklarını düşünüyorlar. Siyasi iktidarın, sağlık çalışanlarının ve halkın yanında olmasını istiyoruz. Sağlık Bakanı'nın halkın sağlık bakanı olmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Sağlıkta dönüşümle şiddeti yaşadık’
 
TTB ve tabip odalarının, adı “beyaz” olan onlarca eylem ve etkinlik, yürüyüş ve forum yaptığını hatırlatan Ayşe, sağlık emekçilerinin özlük ve ekonomik haklarının yanı sıra son 3 yıldır yaşanılan Covid-19’un sağlıkta  ve halkta yarattığı tahribatı da değerlendirerek mücadele hatlarını çizdiklerini ifade etti. Ayşe, “Pandeminin başından beri Covid-19’un meslek hastalığı olduğunu söylemiştik ve bundan sonra da söylemeye devam edeceğiz. Bütün sorunlar birbiriyle ilişkili, sağlıkta dönüşüm sağlıkta şiddeti yarattı. Sağlık bakanlığı ve siyasi iktidar halkın sağlık hakkı ve sağlık emekçilerinin özlük, ekonomik haklarını, can güvenliğini göz ardı etmek istiyor. Sağlık emekçileri olarak, halkın sağlık hakkını düşünerek, mücadeleyle ilgili dayanışmamızı sürdüreceğiz. Öncelikle kamucu sağlık, koruyucu sağlık hizmeti üzerinden ve halk sağlığı yararına projelerinin uygulanması için Sağlık Bakanlığı’na ve siyasi iktidara olan ısrarımızı sürdüreceğiz. Halkın da sağlık hakkı için halkımızla birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.