Koronavirüse karşı bağışıklık nasıl güçlendirilir?
- 09:05 6 Şubat 2021
- Sağlık/Spor
ANKARA - Koronavirüse karşı bağışıklık sisteminin nasıl güçlendirilmesi ve hangi ürünlerin tüketilmesi gerektiği konusunda bilgi veren Prof. Dr. Neslişah Rakıcıoğlu, pandemi ile artan takviye gıda kullanımına karşı da uyarıyor: “Besin takviyelerinin gelişigüzel kullanılmaması, doktor önerisi ile kontrollü olarak başlanması gerekmektedir.”
Tüm dünya, bir yılı aşkın süredir koronavirüs pandemisi ile mücadele ederken vaka ve ölüm sayılarındaki artış da hala devam ediyor. Son 3 aydır gündemde olan koronavirüs aşısı da Türkiye’de 14 Ocak’ta uygulanmaya başladı. İlk etapta sağlık çalışanları ve 85 yaş üstü yurttaşlar aşılanırken, bu kez de mutasyona uğrayan koronavirüse karşı uyarılar yapılıyor. Koronavirüste yaş, beslenme düzeni, zayıf bağışıklık sistemi, kronik hastalıklar, stres, sigara kullanımı ve yorgunluk gibi faktörler hastalığı nasıl geçireceğimiz konusunda ipuçları veriyor. Yapılan birçok araştırma, düzensiz yaşamın ve sağlıksız beslenmenin bu hastalığın daha ağır geçirilmesine neden olduğunu gösteriyor.
Pandemi sürecinde koronavirüse karşı bağışıklık nasıl güçlendirilir? Hangi ürünler tüketilmelidir? Nelere dikkat etmek gerekir? Bu konuda merak edilenleri, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünden Prof. Dr. Neslişah Rakıcıoğlu 5 soruda cevapladı.
* Koronavirüse karşı bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilir?
Bağışıklık sistemi vücudu bakteriler, virüsler, mantarlar, parazitler vb. patojenik organizmalardan koruyan savunma sistemidir. Yeterli ve dengeli beslenme tüm yaş gruplarında bağışıklık hücrelerinin oluşması ve optimal işlevi için temeldir. Yetersiz beslenme bağışıklık sisteminin baskılanmasına neden olarak enfeksiyonlara karşı duyarlılığı arttırırken, aşırı beslenme ise inflamatuar hastalıklara karşı duyarlılığı tetikleyebilmektedir.
“Vitamin yetersizlikleri bağışıklık sistemini olumsuz etkileyerek enfeksiyonlara yatkınlığı arttırabilmektedir. Yetersiz olan besin ögesinin diyete eklenmesiyle bağışıklık fonksiyonu düzelerek enfeksiyonlara karşı direnç artmaktadır.”
Optimal bağışıklık yanıtının sürdürülmesi için yaşa, cinsiyete, fiziksel aktivite düzeyine ve fizyolojik duruma göre enerji, makro ve mikro besin ögelerinin, biyoaktif bileşenlerin yeterli miktarlarda alınması hedeflenmelidir. Bağışıklık sistemini güçlendirmek ve enfeksiyon riskini azaltmak için yeterli protein ve aminoasit alımının yanı sıra sağlıklı yağ asidi örüntüsünün sağlanması önem taşımaktadır. Doymuş yağ asitleri ve trans yağ asitleri bakımından zengin diyetler proinflamatuvar etkilere sahipken; çoklu doymamış yağ asitleri alınan yağ asit türüne bağlı olarak antiinflamatuvar etkilere sahip olabilmektedir. Birçok vitamin (A, C, D, E, B2, B6, B12, folat) ve minerallerin (çinko, bakır, selenyum, demir) bağışıklık sistemi üzerinde anahtar görevleri vardır. Bu mikro besin ögeleri diyetle yeterli düzeylerde alındığı takdirde immün sistem hücrelerinde antioksidan ve oksidan dengenin devamlılığı sağlanmakta ve hücreler oksidatif strese karşı korunmaktadır. Vitamin yetersizlikleri bağışıklık sistemini olumsuz etkileyerek enfeksiyonlara yatkınlığı arttırabilmektedir. Yetersiz olan besin ögesinin diyete eklenmesiyle bağışıklık fonksiyonu düzelerek enfeksiyonlara karşı direnç artmaktadır. Burada altını çizmemiz gereken kavram “yeterli alım” olmalıdır; çünkü bu mikro besin ögelerinden bazılarının önerilen düzeylerden çok daha yüksek miktarlarda alınması arzu edilen yararları sağlamamanın ötesinde, sağlığı olumsuz şekilde dahi etkileyebilir. Bu nedenle besin gruplarından gereksinme kadar tüketilmesi büyük önem taşımaktadır.
* Hangi ürünler tüketilmeli, nelere dikkat edilmeli?
Taze sebze ve meyveler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar, antioksidanlar ve posa yönünden zengin bir beslenme şeklinin proinflamatuvar (iltihap yapıcı) sitokinlerin üretimini azaltıp antiinflamatuvar (iltihabi reaksiyonu önleyici) sitokinleri arttırarak bağışıklık sistemini olumlu yönde etkilediği bildirilmiştir. Bu tarz beslenme tipine örnek olarak Akdeniz diyetini verebiliriz. Akdeniz diyeti, ağırlıklı olarak zeytinyağının ve bitkisel besinlerin (taze meyve, sebze, kuru baklagiller, tam tahıllar, yağlı tohumlar ve sert kabuklu yemişler) tüketildiği, balık ve deniz ürünleri, yoğurt, peynir, tavuk ve yumurtanın ılımlı olarak tüketildiği, kırmızı et ve işlenmiş et tüketiminin ise sınırlandırıldığı bir beslenme şeklidir. Bu beslenme biçimi tekli doymamış yağ asitleri (MUFA), omega-3 yağ asitleri, polifenoller, flavonoidler, fitosteroller, vitaminler (ß-karoten, C ve E vitaminleri), mineraller (selenyum) gibi antioksidan ve anti-inflamatuar aktivite gösteren bileşiklerden zengindir. Günümüzde sağlık açısından ideal bir beslenme örüntüsü olarak kabul edilen Akdeniz diyetinin yaşam tarzı haline getirilmesi, bağışıklık sisteminin işlevlerini sağlıkla sürdürmesine ve güçlenmesine yardımcı olmakla beraber kronik hastalıkların önlenmesinde de etkilidir.
* Koronavirüse karşı D vitamini, çinko gibi takviyelerin faydası olduğu söyleniyor. Bunları ne kadar tüketmeliyiz? Bu konuda başka bir öneriniz var mı?
D vitamini alımının Covid-19’a olası etkisi son günlerde ilgi duyulan konulardan biri olmuştur. D vitamini, yağda eriyen bir vitamindir. Doğal besinlerde çok az bulunur. Balık, balık yağı, karaciğer, yumurta sarısında ve D vitamini ile zenginleştirilmiş süt ve süt ürünlerinde bulunur. Vücutta bulunan D vitaminin yüzde 90 ile 95’i ultraviyole (UV) ışınların (290-320 nm) deriye yansıması ile sentezlenir. D vitamini reseptörlerinin bağışıklık cevabının düzenlenmesinde rollerinin olduğu bilinmektedir. Bozulmuş D vitamini durumunun tüm dünyada birçok hastalığın yükünü artırdığı gösterilmiştir. D vitamininin enfeksiyon ve otoimmün hastalıkların yanı sıra kardiyovasküler sistem hastalıkları, bazı kanser çeşitleri, astım, alerji, depresyon, şizofreni, otizm gibi birçok sağlık sorunu ya da hastalıkla ilişkili olduğu bildirilmiştir.
Son zamanlarda D vitaminin Covid-19 ile olan olası ilişkisini inceleyen araştırmalar ağırlık kazanmıştır. Yakın tarihli bir çalışmada 780 Covid-19 enfeksiyonu vakası incelenmiş, yaşlı ve erkek vakalarda D vitamini seviyelerinin normalin altında olmasının ölüm olasılıklarında artış ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Filipinler’de yapılan başka bir çalışmada ise Covid-19 ile enfekte olmuş 212 hastanın serum D vitamini düzeyleri ile hastalığın klinik seyri arasındaki ilişki incelenmiş, kritik vakalarda serum D vitamini düzeylerinin en düşük, hafif vakalarda ise en yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda, serum D vitamini düzeyindeki artışın hastalığın klinik seyrini iyileştirebileceği belirtilmiştir.
“Besin takviyelerinin gelişigüzel kullanılmaması, doktor önerisi ile kontrollü olarak başlanması gerekmektedir.”
Esansiyel bir mikro-besin ögesi olan çinko (Zn), çeşitli protein ve enzimlerin önemli bir bileşenidir. Yetersiz çinko alımı patojenlere karşı bozulmuş bağışıklık sistemi yanıtıyla ilişkilidir. Çinko içeriği en zengin besinler kümes hayvanları, kırmızı et, fındık, kabak çekirdeği, susam tohumu, fasulye ve mercimektir. Hedef yeterli ve dengeli beslenme ile yeterli alımın sağlanması, gerekli durumlarda eksikliğin giderilmesidir. Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi’nde önerilen “Sağlıklı Yemek Tabağı”na göre beslenemeyen kişilerin günlük vitamin ve mineral takviyesi almalarının da bu özel geçici dönemde bir alternatif olabileceği belirtilmiştir. Ancak, besin takviyelerinin gelişigüzel kullanılmaması, doktor önerisi ile kontrollü olarak başlanması gerekmektedir.
* Düzensiz yaşam tarzı, stres, sigara kullanımı, yorgunluk koronavirüsü nasıl etkiler? Günlük rutinlerimizi nasıl organize etmeliyiz?
Covid-19 enfeksiyonu ile mücadelede ve hastalıktan korunmada gerekli olan iyi bir bağışıklık sistemi için yeterli ve kaliteli bir uyku uyunması önemlidir. Uyku hormonu olarak da adlandırılan melatoninin antiinflamatuar, antioksidan ve bağışıklık sistemini düzenleyici etkileri vardır. Uyku düzenindeki bozulmanın bağışıklık sistem fonksiyonlarını etkileyerek enfeksiyona yatkınlığı artırdığı belirtilmektedir. Özellikle derin yavaş uyku evresinin (NREM3-4) bağışıklık yanıtını arttırmada önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bu evrede salınan büyüme hormonu ve prolaktin ile azalan kortizol düzeylerinin antijene özgü T hücre sayısı ile ilişki gösterdiği bildirilmiştir. Virüsle ilk karşılaşıldığında uyku kısıtlaması yapıldığı takdirde virüse özgü gelişen antikor düzeylerinde daha yavaş bir artış olabileceği belirtilmektedir. Dolayısı ile bu sonuçlardan yola çıkarak, uyku süresi ve kalitesinin bağışıklık sisteminin sağlıkla fonksiyon göstermesine katkı vermesinin yanında aşıya yanıtın oluşmasında da önemli olduğunu söyleyebiliriz.
“Başarılı bir stres yönetiminin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Nikotinin hem doğal hem kazanılmış bağışıklık üzerine baskılayıcı etkisi bulunmaktadır. Bu olumsuz etkiler pasif içicilikte ve elektronik sigara ile de ortaya çıkabilmektedir.”
Psikolojik stresin bağışıklık sistemi ile olan ilişkisinden söz edecek olursak öncelikle akut ve kronik psikolojik stres ayrımını yapmamız gerekir. Kısa süreli ve hafif düzeydeki stres sağlıklı bir bağışıklık sistemi ve psikolojik durum için belirli durumlarda gerekli olabilirken, özellikle uzun süreli ve yoğun stresin bağışıklık hücrelerinin sayı ve işlevlerinde azalmaya ve iltihap yapıcı sitokinlerde artışa neden olduğu bilinmektedir. Uzun süreli psikolojik stres ve depresyon durumunda kortizol seviyeleri yükselmekte, bu durum bağışıklık yanıtını azaltarak antiviral savunmayı zayıflatmaktadır. Buna karşın, olumlu duyguların bazı türdeki bağışıklık hücrelerinin sayılarında ve işlevlerinde artışa neden olduğu gösterilmiştir. Özetle, başarılı bir stres yönetiminin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Nikotinin hem doğal hem kazanılmış bağışıklık üzerine baskılayıcı etkisi bulunmaktadır. Bu olumsuz etkiler pasif içicilikte ve elektronik sigara ile de ortaya çıkabilmektedir. İnfluenzada olduğu gibi Covid-19 salgınında da sigaranın hem bulaşmayı kolaylaştırdığı hem de hastalığı ağırlaştırdığı gösterilmiştir. Alkol az miktarda alınsa dahi doğal ve kazanılmış bağışıklık sistemini etkileyerek bakteriyel ve viral hastalıklara zemin hazırlar.
* Hangi besinleri tüketmeliyiz?
Sadece bu dönemde değil her dönem enerji, makro ve mikro besin ögeleri bakımından yeterli ve dengeli beslenmeliyiz. Bunun yanında yürüyüş gibi orta şiddetteki egzersizlerin üst solunum yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığını azalttığını biliyoruz. Buna karşın şiddetli egzersizlerin kortizol düzeylerini artırarak bağışıklık sistemini baskıladığı bildirilmiştir. Kronik hastalıkların önlenmesinde haftada beş gün, günde 30 dakika orta tempolu yürüyüş, yüzme veya düşük şiddetli bisiklete binme gibi aerobik egzersizler önerilmektedir. Fiziksel aktivite ve egzersiz stresin azaltılmasında da etkili bir uygulamadır. Yeterli ve kaliteli bir uyku düzeni oluşturmalıyız. İçinde bulunduğumuz kış aylarında sınırlı olan güneşli saatlerde güneşten faydalanmaya özen göstermeliyiz.
* Pandemi sürecinde bağışıklık için dikkat edilmesi gereken diğer hususlar nelerdir?
Normal vücut ağırlığının korunması sağlıklı bir bağışıklık sistemi için elzemdir. Obezite ve eşlik eden sağlık sorunları (örneğin, insülin direnci) bozulmuş bağışıklık ve inflamatuar yanıtlarla ilişkilendirilmiştir. Obezitenin özellikle COVID-19 erkek hastalarında ağır pnömoni riskinde 2.42 kat artışa neden olduğu belirtilmiştir. Obez popülasyonda influenza virüsüne yönelik uygulanan antivirallerin ve aşıların etkinliğinin azaldığı bildirilmiştir. Yüksek vücut ağırlığına sahip kişilerin influenza aşılamasına başlangıçta normal bir yanıt üretmesine rağmen, aşılamadan bir yıl sonra antikor konsantrasyonlarında belirgin bir azalma olduğu gösterilmiştir. Pandemi süresince uygulanmakta olan sokağa çıkma kısıtlamaları neticesinde bireylerin evde geçirdikleri sürede yüksek enerjili, vitamin ve mineraller bakımından fakir yiyeceklerin tüketiminde artış olduğu bildirilmiştir. Buna fiziksel aktivitedeki azalma eşlik ettiğinde kişilerin vücut ağırlıklarında artış olması kaçınılmazdır. Sağlıklı diyet, açık havada veya evde yapılabilecek orta şiddetteki egzersizler ile desteklenmelidir.
Anne sütü ilk 6 ay tek başına bebeğin tüm besin ögesi gereksinmesini karşılayarak büyüme ve gelişmeyi desteklemesinin yanında bağışıklık sisteminin gelişmesinde ve korunmasındaki rolleri ile eşsiz bir besindir. Anne sütü IgA (immunoglobulin A) gibi antibadiler, anti-inflamatuvar sitokinler ve antimikrobiyal bileşenleri içermektedir. Yaşamın ilk günlerinden itibaren bağışıklık sisteminin gelişiminde ve sağlıkla sürdürülmesinde ilk 6 ay tek başına anne sütü verilmesi ve uygun tamamlayıcı beslenme ile 2 yaşına kadar emzirmenin sürdürülmesi büyük önem taşımaktadır.