Erkeklerin yazdığı tarihte yok edilmeye çalışılmış bir kadın: Camille Claudel
- 09:12 8 Aralık 2018
- Portre
Sibel Özalp
HABER MERKEZİ - Camille Claudel, tarihteki yeri Auguste Rodin ile ilişkisi çerçevesiyle sınırlandırılmaya çalışılan ancak erkeklerin yazdığı tarihte yok edilmeye çalışılmış ve emeği sanatsal sömürüye uğramış bir kadın sanatçı.
Camille Claudel 8 Aralık 1864 yılında Fransa'nın Aisne bölgesinde doğan Fransız heykeltraş ve grafik sanatçısı. Camille 'nin babası Louis Prosper bankacı, annesi Louise Athanaïse Cécile Cerveaux ise oldukça varlıklı Katolik bir ailenin çocuğudur. Camille’nin çocukluğundan itibaren taş ve çamurla oynama merakı, geleceğin yetenekli heykeltıraşının kaderini belirler. Camille, kil çamurdan yaptığı insan büstlerini fırında pişirerek heykel yapmaya başlar.
Annesi hiç bir zaman kızının sanat aşkını onaylamasa da babası maddi manevi hep Camille 'nin destekçisi olur. Kadınların sanat dünyasındaki yerinin fahişelikle eş tutulan modellikten ileri gitmesinin tartışma konusu bile olmadığı bir dönemde Camille, inadı ve ona olan inanç sayesinde heykel üzerine eğitim almaya karar verir. Camille ve ailesi heykel eğitimi alabilmesi için 1881 yılında Paris'e taşınır. O tarihte kadınların, büyük sanat akademilerinde eğitim alması yasakken, kız öğrenciler buna karşı büyük sanatçıların özel atölyelerinde ders alıyordu.
Camille, yadsınamayacak derecede yetenekliydi
Fransa'da kadınlar için hayat bugünkü gibi ilerlemiyordu. O yıllarda kadınlar Fransa'da ikinci sınıf insan kategorisindeydi. Böyle bir dönemde ünlü heykeltraş Auguste Rodin'in atölyesinde ilk özel dersine başlamıştı. Derse katılan bir grup kadın sanatçıyla birlikte Camille de 19 yaşında bir kadın olarak bulunuyordu. Genç ve güzel olmasının yanında yadsınamayacak derecede yetenekliydi. Camille doğuştan heykeltraş olarak dünyaya gelen sanatçı ruhlu insanlardan biriydi. Auguste ise 43 yaşında istediği üne hala ulaşamamıştı. Camille, Auguste için bir ilham perisiydi ve ileride ona bu duygularını da açıklayacaktı. Bir yandan da Camille 'nin yeteneğini ölesiye kıskanıyordu.
İlham perisi
İlerleyen zamanlarda Camille ile Auguste, herkes tarafından konuşulan bir aşka adım atarlar. Ancak Auguste bir yandan da Rose Beuret ile beraberdir. Camille tüm bunlardan habersiz dillere destan yeteneğini ve güzelliğinin artık farkında dahi olmayacak derecede bir aşka tutunmuştur. Camille, dönemin Fransa'sında, sanatçı bir kadın olmanın neredeyse yasak olduğu bir ortamda tüm baskılara rağmen arzularının peşinden gitti, sanatındaki dehası kendi sonunu hazırlamış olsa bile.
Cehennem Kapıları…
Auguste ve Camille' nin 1882 yılında başlayan birliktelikleri kuşkusuz ikisinin hayatlarında da yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu. Camille Auguste' nin sanat hayatında ciddi bir kırılmaya sebep olacaktı. Pek çok sanat eleştirmeni Auguste' nin çalışmalarını Camille öncesi ve sonrası olarak ayırır. Auguste, büyük eseri 'Cehennem Kapıları'nı bu sırada yapmıştır. Sanat tarihçilerine göre, bu dönemde Auguste'ın yaptığı muhteşem heykellerin gölgesinde kalmış bir ismin imzası vardı: Camille Claudel.
Tutku ve yıpratıcı aşk ikilemi
"Cehennem Kapıları" ilk değildir elbette, Auguste Camille' nin birçok eserini sahiplenmişti. Bu süre zarfında yeteneği Auguste'den çok daha üstün olmasına rağmen hep onun gölgesi altında kalmış olan Camille, bu birlikteliğinden hamile kalır. Ama geçirdiği bir kaza sonucu bebeğini kaybeder ve bu büyük depresyonlarının da başlangıcına adım atmış olur. Böyle bir yaşam tarzının hoş karşılanmadığı o tarihlerde annesi Camille' yi reddeder ve Camille evden ayrılmak zorunda kalır. Auguste ile birlikte yaşamaya başlayan Camille, 1898 yılına kadar onunla fırtınalı aşk ve sanat yaşamına devam eder. Camille için bu aşk tutkulu olduğu kadar yıpratıcı da olur.
'Kadın bir dâhiydi'
Auguste'nin kadınlara karşı olan kaba tavrı ve Camille' yi kendine büyük rakip olarak görmesi, şiddetli kavgalara sebep olur. En sonunda bir yol ayrımına gelen Camille Auguste' yi terk eder. Ama bu ayrılık Camille için oldukça acılı bir dönemin başlangıcı olur. Camille bu dönemde 'Vals', 'Clotho', 'Olgunluk Çağı', 'Kayıp Tanrı', 'Geveze kadınlar' ve 'Sakuntala' gibi en büyük eserlerini üretir. 1903'ün başında Salon d'Automne'da eserleri sergilenir. Ünlü sanat eleştirmeni Octave Mirbeau'nun Camille içine 'kadın bir dâhiydi' söyleminde bulunur. Camille’nin eserleri büyük hayranlık toplar.
'Bulduğu altın kendi içindeydi'
Camille'nin erken dönem işlerinde Auguste' nin etkisi görülmektedir. Ancak Auguste ile ayrıldıktan sonra sanatı, daha özgür kalmış klasik heykelden uzaklaşarak Art Nouveau'ya yaklaşır. Camille, "Olgunluk Çağı" eserinde Auguste ile olan ayrılığının tüm acılarını yansıtmış ve heykelde oniks materyalini ilk kullanan isim olur. Heykele ruh veren sanatçı olarak tanınan Camille için tüm kıskançlığına rağmen Auguste Rodin şöyle der: "Ona altını nerede bulacağını söyledim. Ama bulduğu altın kendi içindeydi."
Camille, sanat çevrelerinde çoğunlukla görünmezden gelinmekte ya da eserlerindeki cinsel boyut yüzünden ahlakçı yergilerle karşılaşır. Eserleri için yapılan olumlu yorumlar ise bir heykeltıraşın yaratıcılığını takdir etmekten çok, Auguste'ın öğrenci yetiştirme konusunda becerisini öven niteliktedir. Paris'in, tüm devrimleri ve yenilikleri dünyanın geri kalanından önce kucaklamakla övünen sanat camiası konu bir kadın olunca en eski, en dar kafalı tutuculuktan ve ikiyüzlülükten vazgeçemedi. Camille' ye ancak Auguste' ın kanatları altındayken çalışma fırsatı veren egemen sanat çevreleri, yalnız ve bağımsız bir sanatçı olarak ürettiği eserleri duygusal olarak derinlikli ve etkileyici bulsa da bazı işlerini içerdiği 'cinsellik' yüzünden 'aşırı' bulur ve hatta bazen sansürler.
Yorucu savaştan tükenerek değil aklını yitirerek çıkmış bir kadın
Camille 1898'den sonraki döneminde, hem bir kadın sanatçı olarak yaşadığı yüzyılı, hem de özel hayatındaki sorunları göz önüne alındığında, pek çok bakımdan yalnız kalır. En büyük destekçisi babasını kaybeder ve ona büyük bir hayranlık besleyen erkek kardeşi de diplomat olduğu için Çin'e yerleşir. Üstüne bir de karşılamakta zorlandığı maddi sorunlar eklenince Camille'nin ruh sağlığı giderek bozulmaya başlar. Camille, son sergisini açtığında 44 yaşında ve bu yorucu savaştan tükenerek değil aklını yitirerek çıkmış bir kadındır. Söylentilere göre 1906'da bir gece geçirdiği sinir krizi sonucu birçok eserini parçalar.
'Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi'
Bir süre sonra ciddi paranoya belirtileri gösterdiği ve akıl sağlığını kaybettiği gerekçesiyle ailesi ve Auguste tarafından bir hastaneye kapatılır. Camille'ye göre Rodin, onun daha büyük bir yetenek olduğunu bildiği ve kendisini geçmesini önlemek için hastaneye kapatmıştı. Hatta Camille kardeşi Paul'a yazdığı mektupta bununla ilgili şöyle der: "Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi. Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü. Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar."
Camille'nin hikâyesi, unutulmaz bir aşk hikâyesinin kahramanı olmaktan öte çağının fersah fersah ilerisinde bir vizyona sahip sanatçının bir var olma mücadelesi, bir direnişidir. Camille' nin emeği, aklını oynatana dek sömürülen kadınlardan biridir. Ve tarih Auguste'ı sanatıyla, yapıtlarıyla hatırlarken Camille' yi Auguste'siz hatırlamıyor.
'Bu esaretten çok sıkılıyorum, eve hiç dönemeyecek miyim?'
Çok büyük bir yetenek bahşedilmiş bu kadın, toplum ve ailesi bakımından aynı derecede şanslı olamadı. Kendisinin de dediği gibi kurtların kemirdiği bu büyük yetenek en olgun meyvelerini veremeden yok oldu. Kardeşi Paul'a yazdığı mektupta hastanede oluşuyla ilgili şunları yazdı: "Bütün bunlar Rodin şeytanının başının altından çıkıyor, kafasında bir tek düşünce vardı zaten kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam, bunu engellemek için de yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım. Her bakımdan başarıya ulaştı işte! Bu esaretten çok sıkılıyorum, eve hiç dönemeyecek miyim, Paul?"
'Bu kadar yalnız kalmak için ne yaptım?'
19 Ekim 1943'te 30 yılını akıl hastanesinde geçirdikten sonra "Bu kadar yalnız kalmak için ne yaptım?" diye soran Camille, tek başına yaşamını yitirdi ve Monfavet mezarlığına gömüldü. 1980'li yıllarda Camille'nin birçok biyografisi yazıldı. Auguste ile olan ilişkileri 1988 yılında beyaz perdeye aktarıldı. Gerard Depardieu ve Isabelle Adjani'nin başrollerini paylaştığı film, iki Akademi Ödülü kazandı. Türkiye'de ise, Camille Claudel ilk defa, Tiyatro Nienor'un ilk oyunu olarak İzmir'de, 15 Ekim 2010 tarihinde İzmir Fransız Kültür Merkezi'nde sahnelenerek dünya prömiyerini yaptı.