Mücadelesini tuvalle bütünleştiren Barış Annesi

  • 09:08 24 Kasım 2023
  • Portre
 
Öznur Değer 
 
MÊRDÎN - Yaşamını barışa ve kadın mücadelesine adayan Barış Annesi Selma Öztürk, 48 yaşından sonra çocukluk hayali olan resim çizmeye başlayarak hayallerini ve direnişi tuvale akıtıyor. 
 
Kadının her alanda hedef olduğu Orta Doğu coğrafyasında yaşamın “kader” sınırlarına indirgenmeyeceğini gösteren kadınlar var. Mücadeleleriyle dünya kadınlarına emsal oluşturan Kürt kadınlar ise özelde Kurdistan’da en çok baskı altında olan kesimi oluşturuyor. “Jin jiyan azadî” felsefesiyle tarihlerini yeniden yazan kadınlar, coğrafyalarının yeni mücadele hattını da örüyor. Özellikle şiddetle mücadelenin daha yoğun konuşulduğu ve tartışıldığı bugünlerde bu kadınlar umut oluyor.
 
Mêrdîn’in (Mardin) Qoser (Kızıltepe) ilçesinde yaşayan Barış Annesi Selma Öztürk de 12 yıllık mücadelesini 3 yıldır tuvale aktararak kadın mücadelesine katkı sunuyor.
 
‘Çocukluğumu yaşayamadım desem yeridir’
 
1974’te İzmir’de 10 kardeşin en büyüğü olarak dünyaya gelen Selma, 4 yaşına geldiğinde ailesiyle birlikte memleketi Qoser’in Qurunê (Bağış) köyüne gelir. Çocukluğunu ve gençliğini köyünde geçiren Selma, eril egemen toplumun dayatımı sonucunda çocukluğunu yaşayamadığını ifade ediyor. “Çocukluğumu yaşayamadım desem yeridir” diyen Selma şöyle devam ediyor: “Oyun oynayamadım. Arkadaşlarımla zaman geçiremedim. Ama hayallerim çok fazlaydı. Hayatımda gerçekleştirmeyi çok istediğim iki büyük hayalim vardı. Biri resimdi, ikincisi ise saz çalmaktı. Bu iki hayalim bu yaşıma kadar benimle büyüdü. Ne gençliğim ne de çocukluğum dilediğim gibi geçti. Ailem yurtsever bir aile olmasına karşın çok feodal bir aile. Ben de bu feodallikten nasibimi aldım. Ancak ben özgür ruhlu ve haksızlığa katlanamayan biriydim. Özelde de kadın konusunda çok hassastım ve çocukluğumdan beri gördüğüm haksızlıkları, çelişkileri sorguluyordum. Örneğin kadına yapılan bir haksızlığı görüp itiraz ettiğimde ailem ve çevremdekiler, ‘Sana ne, eşidir, babasıdır. Böyle şeylere karışma, düşünme, tehlikelidir’ diyordu. O nedenle ailem beni pek sevmiyordu. Çünkü onlardan farklıydım ve aykırı davranıyor ve yaşıyordum. Bu nedenle anlaşamıyorduk. Din konusunda da çelişki ve yanlışları gördüğümde söylüyordum. Bir baba bir çocuğuna tokat attığında karşı çıkıyordum, ‘Neden öyle yapıyor’ diye soruyordum. O nedenle köyde beni pek sevmiyorlardı.”
 
‘Babamın sözü bana dert oldu ve kendimi daha çok geliştirmeye karar verdim’
 
 
Geleneksel kalıplarla büyütüldüğünü ve babasının feodal bir erkek olduğunu paylaşan Selma, küçük yaşta kardeşlerinin de sorumluluğunu üstlendiğini söylüyor. Selma, “Babam memur olup dışarıda çok aydın biri gibi gözükmesine rağmen evinde öyle değildi. Kız çocuklarına karşı çok feodaldi. O nedenle arkadaşlarım köyde oynarken benim onlarla oynamama izin vermiyordu. Okul okumayı çok istememe rağmen beni okula göndermedi. Öğrenmeyi çok seviyordum. Hala da öyleyim. Bir şeyler öğrenmek çok güzel. Ben 12 yaşlarındayken köyde gece okulları başlamıştı. Ben de zorla gece okuluna gidip okuma yazma öğrenmek istedim. Babamı zorla ikna ettik. Sonrasında ise babam ‘Kız okuyup ileride başıma bela olacak. Onu zapt edemem’ demişti. Bu söz bana dert oldu ve kendimi daha çok geliştirmeye karar verdim” şeklinde anlatıyor çocukluğunu.  
 
‘Yağmurdan kaçıp doluya yakalandım’
 
16 yaşında bir çocukken ailesinin kararıyla amcasının oğluyla zorla evlendiriliyor Selma. Evlenmemek için çok direndiğini, ailesine karşı koyduğunu ifade eden Selma, “Yağmurdan kaçıp doluya yakalandım. Ve böylece devam etti. Ne çocukluğumu yaşayabildim ne gençliğimi. Evlendikten sonra da tek uğraşım çocuklarım oldu. 5 çocuğum oldu ve onlar için güzel bir gelecek kurmaya çalıştım. Özellikle kızlarımın okumasını çok istedim. Benim yaşadıklarımı yaşamalarını istemedim. Çocuklarıma bir şeyler öğretmeye çalıştım. Onlara dillerini, kültürlerini öğrettim. Şu an çocuklarım doktor ve hastalarıyla Kürtçe konuşuyorlar. Bu beni onurlandırıyor. Çocuklarımı da neredeyse tek başıma büyüttüm. Tüm zamanımı onlara verdim” sözlerine yer veriyor.
 
Mücadelesi bir rüyayla başladı
 
Mücadelesine çocuklukta gördüğü ve etkisinden çıkamadığı bir rüyasıyla başladığını dile getiren Selma, rüyasını şu sözlerle anlatıyor: “Rüyamda bir arkadaş gördüm. O arkadaş bana yardımcı oluyordu ve birkaç saniyede bana öyle bir eğitim veriyordu ki anlatamam. Görmek, yaşamak ve anlatmak aynı olmuyor. Yerinde eğitim almış gibiydim. O rüyadan uyandıktan sonra her şey hafızamdaydı. Ondan sonra kendi kendimi eğitmeye başladım. Yıllarca böyle devam etti. Ancak eve televizyon alındıktan sonra bu defa televizyondan her şeyi öğrenmeye başladım. Beni etkileyen ve mücadele etmemi sağlayan bir diğer etken ise İstanbul’a taşınmamızdan sonra oldu. 90’lı yıllarda eşimin işi için bir süreliğine İstanbul’a taşındık. O süreçte evimize misafirler de geliyordu. ‘Mağarada yaşayan ve bir şey bilmeyen’ bir kadınken artık ben de bir şeyler öğrenmeye başlayan biri oldum. Artık benim de gözüm açılmıştı. Ondan sonra kendimi geliştirmeye başladım. İtiraz etmeye, sesimi çıkarmaya başladım. O günden sonra eskisi gibi olmadım” diyor.
 
‘Tek amacım kadınlara ulaşmak’
 
İstanbul’dan memleketi Qoser’e dönmesinin ardından kadın ve parti çalışmalarına başlamak istediğini aktaran Selma, “Her yeni bir şey öğrendiğimde daha fazla şey öğrenmek istiyordum. Bu şekilde önce parti çalışmalarına dahil oldum. Sonrasında ise 12 yıl önce Barış Anneleri’ne katıldım. Bir dönem Barış Anneleri’nin Qoser sözcülüğünü yaptım. O dönem için yapamayacağımı düşünsem de arkadaşlarımın bana güven aşılamasıyla bu görevi üstlendim. 5 sene sözcülük görevini yürüttüm. Göreve başlarken 5-6 anne vardı, ancak sonrasında bu sayı 36’ya yükseldi. Bu esnada mahalle meclisinde görev yaptım, TJA çalışmalarında yer aldım, partide halkla ilişkilerde görev yaptım, halkın sorunlarıyla ilgilendim. Şu anda ise tüm mücadelemi Barış Annesi olarak yürütüyorum. Tek amacım kadınlara ulaşmak ve bir iğnenin ucu kadar bile olsa kadınlara fayda sağlamak, motive etmek. Çünkü bu coğrafyada en çok kadınlar ve anneler eziliyor, acı çekiyor. Anneler bana yüreğini açtığında kendimi daha iyi hissediyorum. Kadınların varlığı bana güç veriyor” ifadelerini kullanıyor.
 
‘İçimdeki çocuğu öldürmedim’
 
Çocukluk hayali olan resim çizmeye 48 yaşında başlayan Selma, “İçimdeki çocuğu öldürmedim. Çünkü bir gün karşıma çıkacağını biliyordum” diyor. 2020 yılında pandemi sürecinin başlamasından hemen önce mahallede açılan bir kursta resim dersi verildiğini öğrenmesinin ardından kursa kayıt yaparak resim çizmeye başladığını kaydeden Selma, “Kursa sadece iki gün gittim. İlk gün resim çizdik ikinci gün ise çivi ile resim yapmayı öğrendim. İki gün sonra pandemi süreci başladı ve herkes eve kapandı. Ben de o süreçte bir şeylerle uğraşmak için boya aldım ve evde kendim çizmeye başladım. Çizi, ip, boya aldım. Önüme ne gelirse çiziyordum. Ve her yere çiziyordum. Hatta bir gün evin duvarına resim çizdim. Pandemi sayesinde kendimi geliştirdim. İnternetten bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Ama hala da kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Her insanda keşfedilmemiş cevherler vardır. Her kadının keşfetmediği yanı vardır. Ömrümüz cesaretsizlikle geçiyor. Bir şeylere başlamaya pek cesaret edemiyoruz. O nedenle bir yerden bir şeylere başlamak gerekiyor. Ben de böylece resim çizmeye başladım. Arkadaşlarım bu konuda beni çok motive etti” ifadelerini kullanıyor.
 
‘Kendimde o tuvale akıyorum’
 
Tuvale daha çok kadın simgeleri çizdiğini ve Şahmeran, Anka kuşu gibi mistik figürler çizdiğini aktaran Selma, “Bunların anlamları benim hoşuma gidiyor. O nedenle çizmeyi çok seviyorum. Çoğu haksızlığa karşı direnişi simgeliyor. Örneğin Anka kuşu özgürlüğü simgeliyor. Şahmeran hakkın, adaletin ve kadının temsili. Çoğu kişi olmayan şeyleri çizdiğimi söylüyor ama benim için anlamları, temsil ettikleri şey önemli. Tüm hayallerimi tuvale aktarıyorum ve kendim de o tuvale akıyorum. O zaman bu dünyadan başka dünyaya göç ediyormuşum gibi hissediyorum ve kendimi kuş kadar hafif hissediyorum” sözlerine yer veriyor.
 
‘Kadını ancak kadın özgürleştirebilir’
 
48 yıl sonra hayallerini gerçekleştirmeye başlayan Selma, sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Yaşam zaten zor. Ancak hayallerini öldürdüğünde sen de ölürsün. İnsan umut ve hayallerle yaşar. Özellikle kadınlar yaşı ne olursa olsun hayallerinin peşinden gitmeli ve gerçekleştirmeli. Yaşam bir direniştir. İnsanlar ne der diye yaşamamalıyız. Ben de çok laf işittim ancak yolumdan dönmedim. Kimseye zarar vermedim ve inandığım yoldan ilerledim. O nedenle kulak vermemek lazım ve hayallerin peşinden koşmak gerek. Kadın nerede olursa olsun ses çıkarmalı. Eğer ses çıkarmazlarsa ölürler. Zulme boyun eğmesinler. Kadınlar el ele vererek özgürleşebilir. Kadını ancak kadın özgürleştirebilir. Kadınlar ölü toprağını üzerinden atmalı.”