Cumartesi Annesi Sarê'nin son sözü: Arkamdan ağlamayın

  • 09:11 4 Temmuz 2022
  • Portre
 
Rojda Aydın
 
ŞIRNAK - Yıllardır barış, özgürlük ve birlik için mücadele eden ve çocuklarının faillerini bulamadan yaşamını yitiren Cumartesi Annesi Sarê Demir’in çocuklarına son sözleri, “Ben öldükten sonra arkamdan ağlamayın. Ben ölmeden çocuklarımın katillerini bulmak istiyorum” oldu. 
 
Şırnak'ın İdil ilçesinde yaşayan Cumartesi Annesi Sarê Demir (95), kanser hastalığı dolayısıyla 2 aydır tedavi gördüğü Batman Dünya Hastanesi'nde 2 Temmuz’da yaşamını yitirdi. Sarê de 1990’lı yıllarda kaybedilen çocuklarının faillerini bulamadan yaşamını yitiren onlarca anneden biri…
 
İdil’in Xaltan (Işık) köyünde 1927 yılında dünyaya gelen Sarê, henüz çocukken ailesi tarafından evlendirilerek Xendûkê (Çukurlu) köyüne yerleşti. 7 çocuğu olan Sarê, hem zorlu yaşam koşulları ile hem de devlet şiddeti ile mücadele etti. 80’li ve 90’lı yıllarda Kürt halkına yönelik ağırlaşan saldırılar, köylerde derin hissedilirken, Sarê tüm baskı uygulamalarına, gözaltılara, tutuklamalara, köy yakmalara, faili meçhullere tanıklık etti. Sarê, yaşadıkları ile kendinde derinleştirdiği Kürt olma bilinciyle çocuklarını yetiştirdi. 
 
3 çocuğu katledildi
 
Sarê, ilk çocuğunu 1991 yılında, faili meçhul katletmelerin en çok yaşandığı yıllarda kaybetti. 1991’de oğlu İbrahim gece eve yapılan baskınla zorla gözaltına alındı. İbrahim’den haber almak için günlerce bekleyişini sürdüren Sarê, günler sonra oğlunun cenazesini köyde bulunan bir mağarada buldu. Oğlu Giyasettin de yine aynı şekilde 1998 yılında Nusaybin yolu üzerinde katledildi ve onun cenazesi de İdil’de defnedildi. Sarê’nin diğer oğlu Nihat Demir (Dilxwaz) ise devlet baskılarından dolayı PKK’ye katılırken, 1993’te Bağok Dağı’nda çıkan çatışmada yaşamını yitirdi ve onun cenazesi de Nusaybin’de defnedildi.
 
Sarê, çocuklarından  3'ünü devlet şiddeti sonucu, 2 yaşındaki Hakmiye ve 4 yaşındaki Sêvê’yi ise kızamık nedeniyle yitirir.
 
Göç yolları…
 
90’lı yıllarda devlet baskıları had safhadayken, Sarê 1993’te köy boşaltmaları ile karşı karşıya kaldı. Devletin baskı ve tehditlerinden dolayı ailesi köylerinden göç ederek, İdil merkezine yerleşen Sarê ve ailesi, burada da yine devletin baskılarıyla karşı karşıya kaldı.
 
Sarê yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle 2 aydır tedavi gördüğü Batman’daki bir hastanede önceki gün yaşamını yitirdi. Sarê ardında, çocuklarına olan özlemini ve bitmeyen adalet mücadelesini bıraktı.
 
Sarê’nin kızı olan ve aynı zamanda Dargeçit Barış Annesi Hatun Oğuz (75)  ile diğer kızı Halime Aslan (60), annelerinin mücadelesini anlattı.
 
‘Devlet yıllardır zulüm uyguluyor’
 
Annesinin çocukluğundan itibaren karşı karşıya kaldığı baskılara direndiğini belirten Hatun, “Annem 1991’den bu yana katledilen kardeşim İbrahim’in katillerinin bulunması ve yargılanması için büyük bir mücadelede veriyordu. 1993’te kardeşim Nihat yaşamını yitirirken yine o dönem devlet evlerimize baskın yaparak köyümüzü terk etmemizi istedi. Köylerimize gelen askerler ve korucular bizi tehdit ederek, ‘Ya köyünüzü terk edersiniz ya da biz sizi de bu evlerin içinde yakarız’ dedi. Devlet zulmü nedeniyle ailem 1993’te İdil merkeze göç ederek buraya yerleşti. Devlet sadece o dönem değil yıllardır anneme, aileme ve Kürt halkına zulmediyor” ifadelerini kullandı.   
 
1988 yılında bebeğiyle gözaltına alındı
 
Annesi Sarê, babası Ömer, abileri İbrahim, Giyasettin ve kardeşi Cevahir’in gözaltına alındığı 1998 yılını hatırlatan Hatun, o günü ve sonrasını şu sözlerle anlattı: “Annem gözaltına alındığında beşikte kız kardeşim de vardı ve onu da beraberinde götürdüler. Annem 2 gün sonra çocuğuyla beraber serbest bırakıldı. Babam ve kız kardeşim Cevahir 3 gün sonra bırakıldı. Abilerim İbrahim ve Giyasettin 3 gün sonra serbest bırakıldı. İki kardeşim o dönem tutuklandı ve yaklaşık bir ay Mardin’de tutuklu kaldılar. Bir ay boyunca hep işkence gördüler.  Kardeşim Giyasettin 3 defa gözaltına alındı ve 1995’te tutuklanarak bir yıl boyunca Mardin Cezaevi’nde kaldı. Ailemden gözaltına alınmayan kalmadı. Kardeşim yaşamını yitirdikten sonra devletin zulmü katbekat arttı. Biz devlet zulmünden hiçbir zaman kurtulamadık ki. Köyümüzde karakol vardı. Annem ‘Biz her kalktığımızda askerlerin kapımızın önünde olduklarını görüyorduk’ diyordu. Kapımızda nöbet tutuyorlardı. Evimize baskın yapılmayan bir gün yoktu. 40 yıldan fazladır bu zulümle karşı karşıyayız. Annem zulüm, göç, eziyet gördü hep. Yüz yapraklı bir kitap bile annemin yaşamına yetmez. Ailemden işkence ve zulüm görmeyen kimse kalmadı. Annem yaşamını yitirene kadar da bu acıyı çekiyordu.”
 
‘Bagok Dağı’dır deyince ağlamaya başladı’
 
Hatun, annesi Sarê’nin çektiği acılardan dolayı kansere yakalandığını ifade etti. Annesinin tedavisi için Batman’a gittiklerini belirten Hatun, “Ramazan ayında annemi Batman’daki hastaneye götürmüştük ve dönüşte Bağok Dağı’nın yanından geçtik. Bana ‘bu hangi dağdır’ diye sordu. Bagok Dağı’dır deyince ağlamaya başladı. Çünkü kardeşim Nihat orada yaşamını yitirdi. Annem bize hep ‘Eğer ben ölürsem ağlamayın’ diyordu. Hastanede yaşamını yitirmeden önce de çocukları için ağladı. Sadece annem değil bütün annelerin yüreği bu şekilde yanıyor. Birçok anne adaleti görmeden acılarını kendileriyle beraber mezara götürdü. Annem de onlardan biri.  Annem çocukluğundan bu yana hep zulüm gördü. Annem çocuklarının acılarını gördü ve yaşadı. Çocuklarına ‘Ben çocuklarımı katledenleri hiçbir zaman affetmeyeceğim. Bir olun ve birliği sağlayın. Kimse sizi birbirinizden koparamasın’ derdi. Annem her gözlerini kapattığında katledilen çocukları gözünün önüne gelirdi. Ne oldu diye sorduğumuzda da ‘İbrahim’i götürüp katlettiler. O gözümün önünde’ diyordu. Sadece annem değil binlerce annenin yüreği bu şekilde yanıyor” sözlerine yer verdi. 
 
‘Adalet arayışını biz sürdüreceğiz’
 
Çocuklarının faillerinin yargılanması için annesinin yıllardır mücadele verdiğini aktaran Hatun, şunları ekledi: “Annemin gitmediği yer kalmadı. Annem adalet arayışı için Kato Dağı’na kadar çıktı, Bagok Dağı’na gitti. ‘Ölmeden çocuklarımın katillerini bulmak istiyorum’ diyordu ama bulmadan yaşamı yitirdi. Cizre’de Cumartesi Anneleri’nin eylemi olduğunda oraya gidiyordu ve arayışını sürdürüyordu. Hastalığından dolayı son süreçte artık gidemedi ama hiçbir zaman adalet arayışından vazgeçmedi. Askeri operasyonlar olduğunda onların önüne geçiyordu, savaş ve ölüm olmasın diye. Annelerin yüreği yansın istemiyordu. Televizyonda her zaman bir ölüm ve acı haberi aldığında gözyaşlarını döküyordu. Annem mert, dürüst bir insandı. Annem hakkında ne desem yetmez. Annem katillerin yargılandığını görmeden yaşamını yitirdi ama biz onun yolunda olacağız ve adalet mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Annem her kardeşimin mezarına gittiğinde ‘Oğlum rüyama gel de kim seni katletti bana söyle’ diyordu. Biz bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz. Katiller bulunana ve yargılanana kadar arayışımız sürecek.”
 
‘Cesur ve bilinçli bir kadındı’
 
Sarê’nin diğer kızı Halime Aslan da annesinin nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu anlattı. Halime şu ifadeleri kullandı: “Evinin kapısı herkese açıktı. Herkesi misafir ederdi. Annem çok cesur ve bilinçli biriydi. Erkeğin ve devletin baskılarına karşı hiçbir zaman boyun eğmedi. Baskı ve zulme karşı hem toplumda hem de devlete karşı hep mücadele ederdi. Annem herkesin derdini kendi derdi gibi görür ve karşısındaki insanı öyle dinlerdi. Sohbeti çok güzeldi. Kadın, erkek ve çocukların olduğu topluma girip konuştuğunda herkes susar onu dinlerdi. Herkes ona çok saygı duyardı. Çocuklarla çocuk, büyüklerle büyüktü."
 
‘Annem çocukları için hep ağladı’
 
Ailesinin gözaltına alınarak Newala Hadelê denilen yere götürüldüğünü anımsatan Halime, “Annem askerin boğazına sarılarak ‘Nedir her seferinde İbrahim diye sesleniyorsunuz. Biz size ne yapmışız’ dedi. Babam annemi zorla geri çekti. Abim İbrahim 10 defa gözaltına alındı. Her seferinde günlerce kaldı, işkence yapılırdı ve işkenceyle de gitti. Annem hep acı çekti ama mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçmedi. 3 çocuğu katledildi” diye konuştu. 
 
‘Bu mücadele sürecek’
 
Halime, son olarak şöyle dedi: “Annemin tüm yaşamı benim için bir anı. Annem hastalandıktan sonra hep bizi arar, ‘Yanıma gelin’ derdi. Sohbet ettiğimizde de hep kardeşimden bahsederdi. ‘Kim kardeşlerinizi katletti öğrenin’ diyordu. Hep kardeşlerimden bahsederdi. Abim Giyasettin katledildikten sonra dünyaya gelen oğluna annem ‘Giyasettin’ ismini koydu. ‘Yeni bir Giyasettin büyüyor’ dedi annem. Bizler sonuna kadar annemin izinde olacağız. Bu mücadeleye sahip çıkacağız. Katiller bulunana kadar, annemin isteğini yerine getirene kadar bu mücadele sürecek.”