26 yıl özlem, yas ve hukuk mücadelesi: Anik Can

  • 09:03 21 Eylül 2019
  • Portre
Safiye Alağaş
 
KOCAELİ - Elazığ’da 21 Şubat 1993’te kaçırılarak katledilen İHD Şube Başkanı Avukat Metin Can’ın annesi Anik Can, 26 yıl oğlunun faillerinin cezalandırılmasını bekledi. O günden sonra hep siyah giyen Anik, Galatasaray Meydanı’na çıkamasa da bir Cumartesi Annesi’ydi. Oğlunun dosyasını AİHM’e götüren Anik, AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği tazminatı “Oğlumu öldürdünüz” diyerek reddetti. 
 
Anik Can, oğlunun katilini arayan ve yıllarca hukuk mücadelesi veren annelerden yalnızca biri. Oğlu İHD Elazığ Şube Başkanı avukat Metin Can, Elazığ’da 21 Şubat 1993 günü arkadaşı Doktor Hasan Kaya ile kaçırılarak katledildi. Kaçırılmalarının ardından aileler, avukatlar ve İnsan Hakları Derneği (İHD) birçok girişimde bulundu ancak herhangi bir yanıt alamadı. Metin ve Hasan kaçırıldıkları sırada aileleri telefonla aranarak işkence sesleri dinletildi ve her ikisinin de katledildiği söylendi. 23 Şubat 1993’te Metin ve Hasan’ın ayakkabıları bir poşet içerisinde Metin’in bürosunun yakınına bırakıldı. Olaydan 6 gün sonra cenazeleri Dersim yakınlarındaki Dinar Köprüsü altında bulundu. Otopsi sonucunda, cenazelerin üzerinde yanık ve darp izlerine rastlandı. Binlerce insanın katıldığı Metin ve Hasan’ın cenaze törenleri, kontrgerillayı protesto mitinglerine dönüştü. 
 
Yeşil olarak bilinen ve aynı zamanda MİT ve JİTEM için önemli bir operasyon elemanı olarak görev yapan Mahmut Yıldırım’ın Metin ve Hasan’ın katledilmelerinden sorumlu olduğu basında ve ‘Binbaşı Ersever’in itirafları’ kitabında yazıldı. Bunun üzerine aileler, Elazığ Cumhuriyet Savcılığı’na 21 Şubat 1994 tarihinde bir dilekçe vererek, suç duyurusunda bulundu. Savcıların verdiği ‘görevsizlik’ kararı sonucunda Elazığ, Tunceli, Kayseri, Erzincan ve Malatya savcılıkları arasında dosya dolaştı. Hiçbir yerde etkin bir soruşturma yapılmadı ve soruşturma davaya dönüşmedi. Bunun üzerine dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı.
 
‘Yiğit kadınlar’ 
 
Oğlunun faillerinin cezalandırılması için 26 yıldır mücadele eden anne Anik Can, faillerin cezalandırıldığını göremeden 14 Eylül günü, Kocaeli Darıca’da kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Anik, Dersim’in Mazgirt ilçesine bağlı Sorek (Karabulut) köyünde toprağa verildi. 
 
Anik, çok istemesine rağmen Cumartesi Anneleri’nin her hafta Galatasaray Meydanı’nda yaptığı oturma eylemlerine katılma imkânı bulamasa da verdiği hukuk mücadelesinden dolayı Cumartesi Annesi olarak anılıyor. Anik, Cumartesi Anneleri’nin yaptığı eylemleri her gördüğünde “Ne kadar yiğit insanlar, yiğit kadınlar, bakın çocuklarını arıyorlar. Hesap soruyorlar. Bense gidemiyorum” diyor. 
 
7 çocuğunu tek başına yetiştirdi
 
Dersim’in Kızılkale köyünde 1937 yılında dünyaya gelen Anik, 6 yaşında annesini kaybetti. Amcasının oğlu ile evlendirilen Anik, daha sonra eşinin işinden dolayı Elazığ’a yerleşti. 1986 yılında eşini kaybeden Anik, çocuklarını tek başına yetiştirdi. Çocukları ile birlikte yaşam mücadelesi veren Anik, dikiş dikerek ayakta kalıp, 7 çocuğunu büyüttü. 
 
‘Metin’den sonra hep siyah giydi’ 
 
Anik’in büyük kızı Aslı Can Önal annesini şöyle anlattı: “Babam öldükten sonra annem çarşaf giyerek dışarı çıkardı. Annem bizi korumak için bize de çarşaf giydirirdi. İlk rahmetli kardeşim okudu. Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi’nde hukuk okudu. Annem hep onu düşünürdü, ‘Bir şeyim olsa da ona yollasam’ derdi. Onu kaybettikten sonra hep hastalıklarla boğuştu. Sürekli doktora götürürdük. Annem düğünlere gitmedi. Biz bir beyaz yazma üstüne atamadık. Sürekli siyah giyerdi. ‘Ben evladımı kaybetmişim. Metin gibi bir insan gitti de ben giyinip gezeyim mi?’ diyordu. Her ölüm yıl dönümünde kalkar bize ‘Siz helva yapmayacak mısınız?’ derdi. Her yıl yapardık. Kendi artık yapamadığı için bize yaptırırdı.” 
 
‘Oğlumu öldürdünüz para mı teklif ediyorsunuz’ 
 
Oğlunun davasını İHD’nin takip etmesini isteyen Anik, bütün dava sürecini İHD üzerinden izledi AİHM’e gönderilen dosyada Türkiye haksız bulunarak tazminata mahkum edildi. Karardan sonra tazminatı alması için çağrılan Anik, tazminatı reddetti ve ekledi: “Siz öldürdünüz. Şimdi de para mı teklif ediyorsunuz. Benim çocuğum gitti ben parayı ne yapacağım.”
 
‘Terörist değilse sağ veririz’ 
 
Metin’in eşinin dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ile görüşerek yardım istediğini söyleyen Aslı, “Süleyman Demirel ise ‘Git eve terörist olmasa sana sağ veririz’ diyor. Yengem Elazığ’a geri döndü. Döndükten sonra cenazeyi Dersim’de köprü altına atmışlardı. Dersimli bir insan kendi insanını öldürür mü? Öldürmez. Onlar öldürüp bırakmışlar” ifadelerini kullandı.  
 
‘Her akşam haberleri izlerdi’
 
Annesinin sağlık sorunları nedeniyle Cumartesi Anneleri’nin eylemine katılamadığını kaydeden Aslı, “İlk yıllar ben gidiyordum. Fotoğrafını götürüyordum. Ben Kocaeli’deydim. Bana uzaktı sürekli gidemiyordum. Annem gitmeyi düşünüyordu ama götüremedik. Hep izlerdi onların eylemlerini. Sürekli haber izliyordu. Hiçbir haber saatini kaçırmazdı. Haberin önünden kalkmazdı. Ben bir gün ona, anne sen senelerdir dinliyorsun ne anlıyorsun bu haberlerden dedim. O da, ‘Ben haberle duruyorum, dayanabiliyorum’ derdi. Cumartesi Anneleri’ni gördüğünde bana ‘Bak onlar ne kadar yiğitler. Nasıl da oturuyorlar. Ben gidemiyorum’ derdi ve üzülürdü” diye belirtti. 
 
‘Katilin ismi açıklandığında hüngür hüngür ağladı’
 
Metin Göktepe’nin katledilmesinden annesinin de çok etkilendiğini belirten Aslı, “Annem neler çekti o dönem. Çok üzülmüştü. Metin Göktepe’nin annesinden çok etkilenmişti. Hele kendi çocuğunun ismini duyduğunda dayanamıyordu. Hep katillerin bulunmasını istiyordu. O zaman katilin ismi açıklandığı zaman annem hüngür hüngür ağladı. Katili sakladılar, sakladılar en sonunda ‘Öldü’ dediler. Hâlbuki kendi adamlarıydı. Mahmut Yıldırım kimdi? Kardeşimi öldüren oydu. Suçsuz yere kardeşimi öldürdü.” Aslı, Metin’in yemek yemesine bile fırsat vermeden götürüldüğünü dile getirdi ve sordu: “O zaman İsmet Sezgin, Süleyman Demirel ‘Terörist olmasa sana sağ salim veririm’ dedi. Nerede?  Niye bize cenaze verdiler?” 
 
‘Orası genç mezarıdır’ 
 
Annesi Anik’i 1996 yılında İstanbul’a misafir olarak getirdiğini daha sonra Elazığ’a gitmesine izin vermediğini vurgulayan Aslı, “Mezara gidemediği için üzülüyordu. Her yıldönümünde gitmek istiyordu. Her yıl İHD gidiyordu. O da gitmek istiyordu ama çok uzak olduğu için gidemiyordu. ‘Siz beni buraya getirmeseydiniz ben her sene mezara giderdim’ diyordu. Onun için mezara gidip o taşa sarılmak bir teselliydi. Gidemediği için çok üzülüyordu. Özellikle de son yıllarda sürekli hastalıkla uğraşıyordu. Annem hiç Elazığ’da mezarlıkta gömülmek istemiyordu çünkü ‘Orası genç mezarıdır’ diyordu. Bir gün ona; anne seni burada gömeriz, her gün mezarına gelirim dedim. O da, ‘Siz burada dua okuyun. O dua gelip beni bulur. Beni götürün kardeşlerimin yanına gömün’ diyordu. Annemin iki kardeşi de genç yaşta ölmüşlerdi. Onların yanına gömülmek istiyordu. Kardeşimin yanına gömmek istedik ama yanında yer yoktu. Çok seveni vardı” diye konuştu.