İhanete karşı direniş çizgisi, ulusal uyanışın öncüsü: Zarife
- 09:03 9 Temmuz 2019
- Portre
Sibel Özalp
HABER MERKEZİ - Kürtlük bilincini donanımıyla tamamlayan, sözü ve silahıyla bunun mücadelesini veren Zarife ile şair ve savaşçı eşi Alîşêr, 82 yıl önce bugün işbirlikçi ihanetin kurbanı oldu. Koçgirî Katliamı’nın ardından geldikleri Dêrsim’de 16 yıl boyunca direnişin önemli örgütleyicilerinden olan Zarife, milli uyanışta da eşsiz bir propagandacı idi.
Ulus hareketlerinin yükseldiği yüzyıllarda, Osmanlı egemenliği altında yaşayan uluslar tek tek özgürleşti. Resmi tarihte Balkanların kaybedilmesi diye adlandırılan durum aslında oradaki mevcut ulusların özgürlüklerini ilan ederek ulus-devlet haline gelmeleriydi. Bu dönemde Balkanları kaybeden Osmanlı, Anadolu’yu elinde tutma çabasıyla var olan ulusların uluslaşma hareketlerine karşı en vahşi yöntemleri uyguladı. Tarih 1915’i gösterdiğinde Anadolu’da uluslaşma çabaları içinde olan Ermeni halkına soykırım uygulandı. Diğer iki ulus olan Rumlar ve Kürtler de sıraya konmuştu. Bu dönemde başlayan toplum mühendisliği projeleriyle, ülkenin demografik yapısını değiştirme temelinde birçok uygulamaya başlandı ve raporlar hazırlandı ki Birinci Dünya Savaşı yenilgisiyle bu proje tümüyle hayata geçirilemedi. 1919 yılına gelindiğinde bu projenin askeri uygulayıcılarından Sakallı Nurettin Paşa, Ermeni kıyımını kastederek, “Zo diyenlerin işini bitirdik, sıra lo diyenlere geldi” diyordu. Bu, sıranın Kürtlere geldiğinin habercisiydi.
Koçgirî bölgesinde bağımsızlık için ayaklanma başlatıldı
1919’larda Anadolu’da birliği sağlamak için birçok kongre gerçekleşti. Birliği kabul etmeyerek kendi bağımsızlığını ilan etmek isteyenlere de askeri ve illegal saldırılar gerçekleşti. Kürtlerin, Kürt Teali Cemiyeti’nin kurulması ve bu cemiyetin Kürt illerinde şubeler açmasıyla, yerel bir şekilde Osmanlı egemenliğinden kurtularak uluslaşma süreci o yüzyılda kendini gösterdi. Osmanlı’nın dağılmasından sonraki Mart 1918 ile Haziran 1921 tarihleri arasında Koçgirî bölgesinde bağımsızlık için bir ayaklanma başlatıldı. Koçgirî hareketinin başında Zarife Xanım ve Alîşêr Bey bulunmaktaydı.
Merkez kadroda güçlü bir kadın
Alîşêr, uluslararası ilişkilerde iyi, dönemin siyasal atmosferine hakim, politik ve keza silahlı mücadeleyi iyi bilen bir liderdi. Zarife Xanım ise, dönemin siyasal gelişmelerine hakim, oldukça iyi bir örgütleme potansiyeli olan ve güçlü bir kadın olarak merkez kadro içerisindeydi. Zarife Xanım, sadece Koçgirî bölgesinde değil, Dêrsim’de de örgütleme çalışmaları yapıyordu, başta kadınlar olmak üzere insanları bir araya getirip Koçgirî hareketinin amaçlarını anlatıyordu.
Zarife ve Alîşêr’in amacı Kürt halkının sömürüye karşı kurtuluş mücadelesini vermekti. Hiçbir oluşumun egemenliği altına girmeme ve tam bağımsızlığı hedefleme fikrine karşılık, Mustafa Kemal güçlü olunan yerlerde kaymakamlıkların yanı sıra yapılacak kongrelere diğer Kürt illerinde olduğu gibi Dêrsim ve Koçgirî bölgelerinden de vekiller çağırtmıştı. Ancak bağımsızlığını hedefleyen Zarife ve eşi Alîşêr, Koçgirî ve Dêrsim bölgesinde Kürt aşiret reisleri ile yaptığı toplantılarda güçlü ve etkili tüm aşiretleri bağımsızlık tarafında buluşturdu.
Kürt kuvvetleriyle Türk birlikleri arasında silahlı çatışma
Bir süre sonra Zarife ve Alîşêr, Kürt Teali Cemiyeti ile ilişkiye geçip mücadeleyi birleştirmek istedi ancak Kürt Teali Cemiyeti’nin mücadeleyi sönümlendirmesi ile her ne kadar Zarife ve Alîşêr yalnızlaşsa da ulusal mücadele güçlenerek devam etti. İsyanın güçlenmesiyle TBMM Hükümeti, Sakallı Nurettin Paşa’nın Merkez Ordusu’nun emrinde Topal Osman’ın bizzat komuta ettiği 42’nci ve 47’nci Giresun Alayları’nı isyanı bastırmakla görevlendirdi. Dönemin Türk yönetimiyle Kürtler arasında herhangi bir uzlaşma sağlanamayınca 1921 yılının başlarında Koçgirî’de Kürt kuvvetleriyle Türk birlikleri arasında silahlı çatışmalar başladı. Askeri komutan olarak en ön saflarda olan Zarife ve Alîşêr, bir gün Kemah’ta bir gün Kuruçay’da cepheden cepheye koştu.
O dönemde Koçgirî’de büyük çatışmalar yaşandı ve her iki taraftan da ağır kayıplar verildi. Türk ordu birlikleri, Kürt kuvvetleriyle başa çıkamayacaklarını anlayınca, sivil halkı hedefleyen sindirme harekatına girişti. Köyler yakılıp yıkıldı, binlerce kişi katledildi. Sonuçta da Kürt direniş güçleri başarıya ulaşamadılar. Bu sonucun ortaya çıkmasında, öteki Kürt direnişlerinde olduğu gibi Kürtlerden bazılarının mücadeleden çekilmeleri ve düşmandan yana tutum takınmaları büyük rol oynadı.
Zarife ve Alîşêr’i Dêrsim dağlarına götüren süreç
Koçgirî hareketinin vermiş olduğu mücadele Haziran 1921’de bastırıldı. Koçgirî isyanının yenilmesiyle Zarife ve Alîşêr Koçgirî’den daha güvenli bir bölge olan Dêrsim’e geçti. İşte Zarife ve Alîşêr’i Dêrsim dağlarına götüren süreç bu şekildeydi. Gerideki Koçgirî’de ise, devasa bir katliam, soygun, sürgün ve saldırılar bir süre devam etti. Osmanlı ve yeni hükümete biat etmeyen Zarife ve Alîşêr’in yok edilmesi için yeni planlar devreye girdi. Koçgirî isyanı sonrası Şeyh Sait ve Ağrı isyanları ile “başı dertten kurtulmayan” yeni cumhuriyet bunları da bastırdı.
9 Temmuz katliam, ihanet ve komplo…
1937-1938 döneminde gerçekleştirilen Dêrsim Katliamı adeta Koçgirî isyanının rövanşıydı. Dêrsim Katliamı’nda öncelikli olarak yok edilmesi gerekenler belliydi: Güçlü kadın Zarife Xanım ve eşi Alîşêr Bey. Ve tarih 9 Temmuz 1937’yi gösterdiğinde bu iki devrimci insan katledildi, Dêrsim’de en yüksek şiddette katliamlardan biri yaşandı. 9 Temmuz günü sadece Zarife ve Alîşêr katledilmedi, aynı zamanda bir fikir ve bağımsızlık mücadelesi de katledildi. Kürtlerin ve diğer ulusların dönemin şartları gereği verdikleri bağımsızlık mücadelesi acımasız bir şekilde bastırıldı ve bu yüzden Kürtler için önemli bir tarih 9 Temmuz. 9 Temmuz günü katliam, ihanet ve komplo…
Milli uyanışta eşsiz bir propagandacı
Zarife ve Alîşêr, birbirlerine eş olmaktan öte yoldaş oldu. Alîşêr, sanatı ve savaşı birlikte işledi, Zarife ise günümüzde dahi yaşamı ve verdiği mücadeleyle Kürt kadını tarafından örnek alınmaya devam ediyor. Alîşêr ve Zarife’yi yakından tanıyan, yakın dostları Dr. M. Nuri Dêrsimî’nin anlatımına göre, Alîşêr bir şey yapmadan önce Zarife’nin düşüncesini sorar, fikrini alır ve ona sormadan da karar vermezdi. Hem siyasi hem de askeri anlamda bir Kürt kadını olan Zarife savaşçıydı, çok sayıda kadın da onunla birlikte savaştı. Yoldaşı Alîşêr gibi Kürt davasına bağlı, Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı oldu.
Koçgirî ve Dêrsim’in yüce dağlarında, derin vadilerinde çarpışan Zarife’nin sıcak çatışmalardaki cesaret ve becerisi yöre halkı arasında yıllarca anlatıla geldi. Koçgirî isyanına zekası ve bilinciyle, cesareti ve baş eğmezliğiyle katkı sağlayan Zarife, Kürt toplumunda güçlü şekilde var olan erkek-kadın ayrımına hiç boyun eğmedi. Aşiretçi geleneklerin çok güçlü olduğu Dêrsim’de, erkeklerle aynı toplantılara katılıp tartıştı, aynı cephede savaştı.
‘Wiy, hevalê min dikujin!’
Zarife ve Alîşêr katledildiklerinde Dêrsim’in ünlü ziyaretlerinden Tujik Bava (Sultan Baba) Dağı eteklerinde Palaxine mağarasındaydı. Seyit Rıza’nın devletle işbirliği yapan adamlarından Zeynel ile yeğeni Rayber ve dört arkadaşı, kendilerini ziyaret etmek üzere yanlarına geldi. Alîşêr onları karşılamak üzere mağaradan çıkarken onlar Alîşêr’i kurşunladı. Zarîfe durumu fark edince “Wiy, hevalê min dikujin!” dedi ve silahını çektiği gibi katillerden birini öldürdü. İkincisiyle yüz yüze geldi, tam onu da öldürecekken Zeynel’in açtığı ateşle Zarife de yaşamını yitirdi.
Rayber yanlarına geldiğinde Zarife, Alîşêr’e Rayber’e güvenmemeleri ve oradan hemen uzaklaşmaları gerektiğini belirtse de Alîşêr akrabasıdır diye ihanet etmeyeceğine inandı ve bu öğüdü önemsemedi. Sonuçta Alîşêr ile Zarife, Rayber tarafından öldürüldü ve kafaları kesilip hükümete götürüldü.
İsyanlar tarihinde de günümüz kapitalist modernitesinde de kadınlarda ihanet etme ve teslim olmanın yaşanmadığını ve keza işbirlikçilere güvenin gelişmediğini açıkça görmek mümkün. Kadının neolitikten aldığı eşitlikçi ve barışçı karakteri halen günümüzde de mevcut. Kavgalarda kadının eşarbını alıp yere çalması, kavgayı sona erdirme ve tepkisini dile getirme anlamında süregelen bir gelenektir. Kürt kadınları, neolitiğin etkilerini üzerlerinde taşıdıklarından uygarlık güçleriyle ve onun yaratıcısı erkekle hiçbir zaman tam olarak bütünleşmedi. Erkeğe karşı yaşanan güvensizlik ve şüphe tüm egemenliğe ve sömürgeciliğe karşı da gösterildi. Bu yüzden kadınlar içinde işbirlikçi, egemenliğe sığınma ve ona yaranma görülmez.