Anarşizmin kadın ruhu: Emma Goldman
- 09:04 14 Mayıs 2019
- Portre
Sibel Özalp
HABER MERKEZİ - İfade özgürlüğü, cinsel özgürlük ve işçi hakları gibi savaşırcasına savunduğu idealleri olan anarşizmin en önemli kadın karakteri Emma Goldman’ın, aramızdan ayrılışının 79’uncu yılı. Kadınlar için eşitliği ve bağımsızlığı savunan Emma, “Kadının gelişimi, bağımsızlığı, özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır” diyordu.
Anarşist yazar Emma Goldman, muhalif kimliğini "Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı" sözleriyle özetleyerek, mücadelesiyle devrimin asıl karakteri olan binlerce kadının hayatına dokundu. Tarihin sayfalarında savaşın, barışın, yıkımın ve yeniden varoluşun bire bir tanığı. Defalarca sürgün edildi, yok edilmek istendi ve onun konuşma yapacağı yerlere bütün kolluk güçleri seferber edildi. Hatta Emma’dan dolayı ABD, anarşistleri kolayca sınır dışı edebileceği bir yasa çıkarmak zorunda kaldı.
Yani devlet; askeriyle, polisiyle, kilisesiyle dur durak bilmeden saldırdı Emma’ya. İktidara böylesi bir korku salan Emma, son nefesine kadar mücadeleyi bırakmadı. Kişiliğiyle, ilham veren yaşamıyla, yeri geldiğinde çekinmeden sorgulayıp değiştirdiği anarşist tavrıyla ve özellikle de kadını nesne olmaktan çıkarıp yaşamın merkezine koyan düşünceleriyle zihinlerde yaşamaya devam etti.
Anarşist görüşün yayılmasında büyük bir rol oynadı
“Kadının gelişimi, bağımsızlığı, özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak, kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur” diyen Emma Goldman, 20’nci yüzyılın ilk yarısında ABD ve Avrupa’da anarşist görüşün yayılmasında ve gelişmesinde büyük bir rol oynadı.
Rusya’daki bir Yahudi gettosunda doğdu
Evlilik, çok eşlilik, özgür aşk, cinsellik gibi konuları politikleştirerek 19’uncu yüzyılın sonlarında tartışmaya açan Emma Goldman, 27 Haziran 1869 senesinde, ailesinin küçük bir han işlettiği Rusya’daki bir Yahudi gettosunda dünyaya geldi.
‘Nasıl Yapmalı’ isimli eser Emma’yı derinden etkiledi
Emma, henüz 13 yaşındayken ailesi St. Petersburg’a taşındı. Rusya, onlar için bir tehlike arz ediyordu. Çünkü bu taşınmadan kısa süre önce 2. Alexander öldürülmüştü ve siyasi bir baskı olan ortamda Yahudiler çeşitli katliamlarla karşı karşıya kalmaktaydı. Ailesinin maddi sıkıntılar yaşaması sebebiyle, St. Petersburg’a gelişlerinden 6 ay sonra okulu bırakıp çalışmak zorunda kaldı. Bir fabrikada çalışmaya başlayan Emma’nın devrimci düşüncelerle ilk kez karşılaşması da burada gerçekleşti. Fabrikada eline geçirdiği Nikolay Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı” isimli eseri Emma’yı derinden etkiledi. Bu eser, Emma’nın ileride filizlenecek anarşist fikirlerinin tohumlarını ekmekle kalmadı, yaşamını istediği gibi özgürce yaşaması konusundaki fikirlerini de güçlendirdi.
‘Haymarket Olayı’ anarşizmde bir üst noktaya taşıdı
15 yaşına geldiğinde Emma’nın babası onu evlendirmek istedi fakat Emma karşı çıktı ve evlenmedi. 17 yaşına geldiğinde ise ailesinin isteğiyle, kız kardeşi Helene ile birlikte diğer kardeşleri Lena ile yaşamak için New York eyaletinin Monroe bölgesindeki Rochester şehrine göç etti. Burada bir tekstil fabrikasında birkaç yıl çalışan Emma’nın anarşizmle bağlarını daha da güçlendiren ve onu tam anlamıyla bir anarşist yapan olay 1886’da gerçekleşen, 1 Mayıs’ın doğmasına da neden olan Haymarket Olayı oldu.
Haymarket Meydanı’nda düzenlenen miting sona ermek üzereyken provokatörler tarafından polislere atılan bir bomba 7 polisin ölmesine sebep oldu. Bu olaydan dolayı 7 işçi idam cezasına çarptırıldı. İşçilerden ikisinin cezası ömür boyu hapse çevrildi, biri hapisteyken intihar etti, diğer işçilerden dördü ise asıldı. İşte bu olay, Emma’yı anarşizmde bir üst noktaya taşıdı.
Radikal anarşist Alexander Berkman ile tanıştı
1887 yılına gelindiğinde Emma, kendisi gibi fabrika işçisi olan Jacob Kersner ile evlendi, fakat anarşist harekete girişi ile Emma’nın bu evliliği kısa sürdü. Ailesini ve eşini terk eden Emma, önce ABD’nin Connecticut eyaletindeki New Haven’e sonra ise New York’a gitti. New York’ta Rusya göçmeni, radikal anarşist ve suikastçı Alexander Berkman ile tanışan Emma, onunla beraber yaşamaya başladı. Alexander, o dönemlerde ABD’deki anarşist hareketin önemli figürlerindendi. 1892’de Emma ve Alexander, Henry Clay Finch’e suikast planı yaptı, fakat bu plan başarısızlıkla sonuçlandı. Bu suikastı planlamalarının sebebi, Henry Clay’ın fabrikasında başlayan grevi silahlı muhafızlarla bastırmasıydı.
Henry, suikast girişiminden yaralanarak kurtulurken, Alexander 22 yıllık hapis cezasına mahkum edildi. Alexander’ı savunmak için Emma elinden geleni yaptı fakat Emma’yı devletin gözünde daha da sivrilten hareketi, bu suikastı savunması ve haklı çıkarmaya çalışması oldu. Bu olaydan sonra Emma’nın konuşmalarına yetkililer devamlı müdahale etmeye başladı. Emma ise, dışarıda anarşizmi anlatmaya ve yaymaya devam etti.
‘Erkeğin sahip olma güdüsü’
Bu dönemde hayatına giren ve kendisi de hüküm giymiş bir anarşist olan Edward Brady ile uzun süren bir ilişkisi oldu. Bu ilişki Emma’nın erkekler hakkındaki genel fikrinin oluşmasına yardımcı oldu. Çünkü Edward, anarşizm sayesinde tanımış ve sevmiş olduğu kadını fikirlerinden koparmasa bile eylemlerinden koparmak istedi, evlenip çocuk sahibi olmayı ve Emma’nın da “evinin kadını” olmasını istiyordu. Oysa Emma, yolunu seçmişti ve onu bu yoldan hiçbir erkek döndüremezdi. Edward’ın bu ısrarcı tavrını “Hayatımı Yaşarken” adlı otobiyografisinde “Kendinden başka tanrı tanımayan erkeğin sahip olma güdüsü” şeklinde tanımladı.
‘İş isteyin, iş vermezlerse ekmek isteyin’
1893 yılının Ağustos ayında New York’ta Union Square’de henüz 24 yaşındayken binlerce kişinin toplandığı gösteride sahneye çıktı ve şöyle dedi: “Zenginlerin sarayları önünde sesinizi yükseltin, iş isteyin. İş vermezlerse ekmek isteyin. Eğer ikisini de vermeyecek olurlarsa, ekmeği almakta tereddüt etmeyin. En kutsal hakkınızdır o.”
Gösteri, Amerika’da 600 bankanın kapanmasına, 56 demiryolu şirketi ve yaklaşık 15 bin firmanın iflas etmesine neden olan “1893 Paniği” olarak adlandırılan ve 1897’ye kadar süren ekonomik çöküş döneminin başında gerçekleşti. Binlerce insan işsiz kalmış, evlerine gerçek anlamda ekmek götüremez olmuştu. Emekçilerin bu durumu bir şeyleri değiştirecek konumda bulunan kimseyi ilgilendirmemiş, gittikçe artan sefalet, halkın hınç ve nefretle dolmasına neden olmuştu. Yürüyüşün arkasından yapılan konuşmalarda Emma’nın cümleleri onu dinleyen kitleyi harekete geçirecek nitelikteydi.
Blackwell Adası Cezaevi’nde 1 yıl hapis yattı
Emma, 10 gün sonra başka bir gösteride yakalandı ve “halkı ayaklanmaya kışkırtmakla” suçlandı. Jüri tarafından suçlu bulundu ve bir yıl hapis cezası aldı. Avukatı temyiz için bir üst mahkemeye çıkmayı ısrarla önerdiyse de Emma bunu “tanımadığı devletten bir lütuf istemek” olarak değerlendirip kabul etmedi. Blackwell Adası Cezaevi’nde 1 yıl hapis yattı. Tarih 8 Eylül 1901’i gösterdiğinde Chicago’da, McKinley suikastı sebebiyle tekrar tutuklandı. McKinley’i vuran kişi bir anarşizm sempatizanı Leon Czolgosz’tu ama olayla ilgisi olmayan kişiler de tutuklandı. Zira devlet, anarşist hareketin halk nezdindeki itibarını sarsmak istiyordu. Delil yetersizliğinden Emma 24 Eylül’de serbest bırakılırken, olayın faili Leon suçlu bulundu ve idam edildi. 1910 yılında da Emma’nın “Anarşizm ve Diğer Makaleler” isimli kitabı yayımlandı.
Rusya’ya sürgün
Emma Goldman, 11 Şubat 1916’da tekrar tutuklandı. Bu seferki tutuklanma sebebi ise dağıttığı doğum kontrolü hakkında bilgilendirici dokümanlardı. Ancak Emma’nın yaşamındaki dönüm noktası olan tutuklanması 1917’de gerçekleşti. Birinci Dünya Savaşı devam ediyordu, Alexander Berkman artık dışarıdaydı. Emma ile birlikte hem savaş karşıtı eylemler düzenleyip hem de “Zorunlu Askerliğe Hayır” adındaki örgüt ile zorunlu askerlik politikasını eleştiriyorlardı. Morgan için, Washington için, Wall Street için, Rockefeller için savaşmayı reddettiler ve “Eğer savaş istiyorsanız, kendiniz savaşın. Bizler sizin yerinize savaşmayacağız” dediler. Bu eylemleri üzerine Emma Goldman ve Alexander Berkman 2 yıl tutuklu kaldı ve sonra da vatandaşlıktan çıkarılıp Rusya’ya sürüldüler.
‘Rusya’daki hayal kırıklığım’
İlk Enternasyonal’deki anarşist ve komünist ayrılığına rağmen Rusya’ya vardığında Emma, Bolşeviklerin tarafında yer aldı. Ancak bu destek ülkeyi gezip politik baskı ve diğer zor koşullara şahit olana kadar sürdü. Bolşevizme sempatisini yok eden olay ise 1921’de gerçekleşen Kronştad denizcilerinin ve askerlerinin Bolşeviklere karşı ayaklanması oldu. Bu süreçte Emma, grevdeki işçilerle dayanışma içinde oldu ama Kızılordu ve Lev Troçki tarafından saldırıya uğradı. Bu olay bir kırılma yarattı ve 1921 Aralık’ında Rusya’yı terk etti. Emma, o dönem yaşadıklarını “Rusya’daki Hayal Kırıklığım” ve “Rusya’daki İlave Hayal Kırıklığım” kitaplarında anlattı.
1921’de Birleşik Krallık’a giden ve sürgün edilebileceği haberleri duyulunca Birleşik Krallık vatandaşlığına girebilmesi için bir maden işçisiyle evlenen Emma, Britanya pasaportuyla birçok ülkeyi gezebilme fırsatı buldu. 1928’de Saint-Tropez’e taşınan Emma, 1936’ya kadar burada yaşadı. Bu arada 1931’de “Hayatımı Yaşarken” isimli otobiyografisini yayımladı. Yine bu dönemde, İskandinavya ve Almanya’da, faşizm tehdidi ve Nazizmin yükselişiyle ilgili konuşmalar yaptı.
‘Fikirlerimi inkar etmektense ülkeyi terk etmeyi tercih ederim’
Emma’ya, 1918’de terk etmek zorunda kaldığı ABD’ye 15 yıl sonra mevcut politik gündeme değinmeyip sadece kendi hayatı üzerine konuşmalar yapması şartıyla 90 günlük vize verildi. Emma, artık ABD’de ünlü biriydi ve herkes onun etrafına toplandı, gazeteciler onunla röportaj yaptı. Gazetecilerin Rusya hakkında ne düşündüğünü sorması üzerine, “Rusya ve Amerika’yı bugün dünyanın en ilginç ülkeleri olarak görüyorum” dedi. Şu anki hükümetin anarşizm konularında konuşmasına karşı çıktığında konuşmasını mı değiştireceği yoksa ülkeyi terk mi edeceği sorusuna ise Emma, korkmadan “Fikirlerimi inkar etmektense ülkeyi terk etmeyi tercih ederim” diye belirtti.
Toronto’da yaşamını kaybetti
1936 yılında yoldaşı Alexander Berkman, kanser olduğunu öğrendikten sonra intihar etti. Yine aynı yıl Emma, İspanyol İç Savaşı’nda devrimcilere destek vermek için İspanya’ya gitti. Bu yolculuğu yaptığında 67 yaşındaydı. Çarpışan İspanyol anarşistlere kaynak sağlamak için Londra’da ofis açtı. Mücadele yenilgiyle sonuçlanınca, çocuk ve kadın göçmenler için kaynak toplamak amacıyla 1939’da tekrar Toronto’ya yerleşti. Emma Goldman, 14 Mayıs 1940’ta 70 yaşında Kanada’nın Toronto kentinde yaşamını kaybetti. Chicago’da Haymarket İsyanı sonucu asılan anarşistlerin defnedildiği yerin yakınına gömüldü.
Emma’ya göre evlilik insan doğasına aykırıydı
1896’dan 1940’a kadar geçen süreye koskoca bir hayat sığdıran Emma, yaşamı boyunca kadınlar için ekonomik, sosyal ve cinsel özgürlüğün gerekliliğini anlatmaya çalıştı. Emma’ya göre; ataerkil aile, cinsel baskı ve ekonomik zorluklar kadının ikincilleştirilmesine katkıda bulunur. Çocuk sahibi olmanın mecburi olarak görülmesinin, kadın otonomisini yerle bir ettiğini savunduğu için, doğum kontrol alanındaki mücadelenin de öne çıkan bir figürüydü.
Emma’ya göre, evlilik insan doğasına aykırıydı, esas olarak kadınları baskı altında tutmaya yarıyor ve bir kurum olarak kadınların cinselliklerini özgürce yaşamalarını engelliyordu. Kadın ile erkek arasında aşkla kutsanmamış, doğal olmayan her türlü birlikteliği ise fuhuş olarak değerlendiriyordu. Kıskançlık ise, aşkın meyvesi olmaktan ziyade, erkeklere seks tekeli kurmayı sağlayan bir bahaneydi.