9 Mart 1952: Mücadelenin kızıl kadını Alexandra Kollontai yaşamını yitirdi
- 09:08 8 Mart 2019
- Portre
Sibel Özalp
HABER MERKEZİ - Yaşamı boyunca dünya halkları ve tüm insanlık için mücadele eden Rus diplomat, Sovyetler Birliği elçisi ve Sovyet Hükümetindeki ilk kadın bakan olan Alexandra Kollontai'ın yaşamını yitirişinin 67'nci yılı. Güzel zamanlarda yaşamayan Alexandra, yaşadığı dönemi güzelleştirmek için çektiği tüm zorluklara rağmen pişmanlık duymadı, onurlu duruşunu bozmadı.
Burjuva feminizmi ile arasına mesafe koymakla yetinmeyen, özellikle genç ve işçi kadınlar arasındaki etkisini kırmak, sosyalizm fikrinin örgütlenmesi için çalışan Alexandra Michailowna Kollontai, Rus komünist diplomat ve Sovyet Hükümetindeki ilk kadın bakan oldu. "Kadınlar ve onların kaderleriyle yaşamım boyunca ilgilendim" diyen Alexandra, kendisini sosyalizme getirenin kadınların kaderi olduğunu düşünüyordu. Alexandra, Bolşeviklerin yurtdışı bağlantılarını sağlayan dünyanın ilk kadın elçisi olarak ve gittiği her yerde Sovyetler'i başarıyla temsil ederek, kadının özgürleşmesini savundu. İşçilerin örgütlenmesinde önemli rol oynayan Alexandra, çalışkanlığı ve disipliniyle Sovyet iktidarının kuruluşunda önemli rolleri olan Bolşeviklerin Halk Komiseri'ydi.
Karanlık ve işsiz evler ona hep hapishaneleri hatırlatırdı
Petersburg'da 19 Mart 1872 yılında dünyaya gelen Alexandra'nın babasının süvari eğitim müfettişi idi. Atları seyretmeyi çok seven Alexandra, birçok sorusunun yanıtını İngiliz mürebbiyesi Godgeon'dan öğrenirdi. Çocukluğundan gençliğine kadar kadınların iç dünyasına, savaşın sebep olduğu yoksulluğa, sınıf farklılığının göstergesi olan eşitsizliğe ve adaletsizliğe dair fikirlerinin oluşması için ev ahalisinin yaşantısına bakması yetiyordu. Evdeki hizmetçiler çok yataklı odalarda kalıyor, aile üyelerinden farklı yemekler yiyor, ayakkabısız geziyor ve sürekli birkaç yıl önce kalkan kölelikle o günkü durumlarını kıyaslıyordu.
Eskiyen çoraplarının dağıtıldığı çocuklarda savaşın derin izlerini görüyordu
Alexandra, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın hemen sonrasında babasının görevi için gittikleri Bulgaristan'da henüz 6-7 yaşlarındayken eskiyen çoraplarının dağıtıldığı diğer çocuklarda savaşın bıraktığı derin izleri görüyordu. Çarlık monarşisine karşı anayasal bir düzenin savunulduğu sohbetlere, bir düzenin yıkılıp yerine daha iyisinin getirilmesi düşüncesine aşina bir çocuktu. Ülkeleri ve ulusları daha bu yaşta tanımaya başlayan Alexandra, 'Tiranlar kimdir?', 'Pan nedir?' ve 'Slavizm nedir?' gibi soruları sorgulamaya başladı. O yıllarda babasının Tarnavo Valiliğine, ardından Bulgaristan'daki Rusya Valisinin kalem şefliğine atanmasından dolayı Alexandra, ülkeler arasındaki ilk yolculuğunu yaşadı. Ayrıldıkları Bulgaristan-Sofya'da ise kendi deyimiyle karakteri şekillenmeye başlamıştı.
Komünist Parti Manifestosu ile karşılaştı
Ablasının müzik eğitimi için gittikleri Milano'da Leonardo da Vinci'nin eserlerini, karanlık İtalyan kiliselerini ve Roma amfi tiyatrolarının kalıntılarını gördü. 12-13 yaşlarında yaptığı bu yolculuklarda yoksulluğu tanıyan Alexandra, kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılan ailelerle karşılaştı ve bu ailelerin durumu "sefaletin trajik tablosu" olarak belleğinde yer edindi.
Gençlik arasında ekonomik ve sosyal sorunların sıkça konuşulduğu 1890'lı yıllarda, Marksizmin Rusya'ya girmesi Alexandra'nın ilgisini çekti ve işçi sorunları üzerine kitaplar okumaya başladı. Kısa süre sonra bu tür kitaplara sansür konduğu için bulmak zorlaşınca, Rus köylüsünün ve işçisinin sorunlarını anlatan dergiler almaya başladı. 1892 yılında ilk kez Marksist Edebiyat-Komünist Parti Manifestosu ile karşılaştı.
'Arkadaşça ve aşıklar gibi yaşayacağız'
Kadın-erkek ilişkisini işlediği ilk öyküsünde, duygularının sürekliliğinden emin olmayan kadın kahraman, erkeği kendisine bağlamaktan korkar. Kahramanına "Arkadaşça ve aşıklar gibi yaşayacağız" dedirttiği öykü için zamanın ünlü yazarı Vladimir Korolenko, "Konunun orjinal görünmesine karşın edebi açıdan başarısız" demişti.
Vladimir Lenin'in 'Halkın Dostları Kimlerdir?' kitabından çok etkilenen Alexandra, o yıllarda Petersburg'da profesörler ve uzmanlar tarafından sosyo-ekonomik konulara ilişkin verilen tüm seminerlere katıldı. Artık öykü yazmayan Alexandra, arkadaşının hediye ettiği iki ciltlik Marks'ın artı-değer teorisini inceledi ve okudukları için şunları söyledi: "Bunlar, teoriyi hayatın pratiğiyle birleştirmeme yardımcı oluyordu. İşçileri yaşadıkları cehennemden yalnızca bir devrim kurtarabilirdi. Ne var ki illegalite de yaşayan parti üyelerine, devrimcilere giden yolu nasıl bulacaktım?"
'Ya partiye yararlı olmayı başaramazsam?'
Devrimci çalışmaya giden bir yol bulacağını düşünerek, 'Eğitim ve Eğitim Araçları Gezginci Müzesi'nde çalışmaya başlayan Alexandra, müzede Bolşevik Parti üyesi ve devrimci çalışmalarının değerini sonradan anlayacağı, Yelena Stassova ile tanıştı. Yelena, müzeyi Lenin'in partisinin yapılanması ve sağlamlaşması için illegal çalışmanın yasal tabelası olarak görmekteydi. Alexandra'nın insanlarla ilişki kurması için, paket ya da mektuplar göndererek, bu insanlarla tanıştırdı. İlk kez katıldığı illegal parti toplantısını, "Hayatımda daha önemli bir olay olamazdı" diye değerlendiren Alexandra, "Sevinçliydim, ne var ki aynı zamanda şaşkın bir durumdaydım. Ya partiye yararlı olmayı başaramazsam" diyordu.
'İlk grev örgütlemesini Finli yoldaşları arasında yaptı'
Ağustos 1898'de aylık legal Marksist dergi Obrasovaniye'de, Alexandra'nın pedagojik sorunlar, koşullar ve çevrenin çocuk karakterine etkisi içerikli ilk yazısı yayımlandı. İlk grev örgütlemesini de Finli yoldaşları arasında yapan Alexandra'nın Finlandiya üzerine yazdığı yazılar ise Alman dergisi olan Die Soziale Praxis'de yayımlandı. "Fin İşçisinin Hayatı" başlığı altında Finlandiya üzerine kapsamlı bir ekonomik çalışma için 1900'den 1903'e kadar malzeme toplayan Alexandra, Fin işçi hareketinin Rus işçi hareketine yakınlaşması için kapsamlı faaliyetler yürüttü. Karl Kautsky'ye ve Rosa Luxemburg'a hayran olan Alexandra, 1901'de Zürih'te Rosa Lüksemburg, Paris'te Paul Lafargue, Cenevre'de Karl Kautsky ve Georgiy Valentinoviç Plehanov ile kişisel ilişkiler kurdu.
Burjuva feminizmiyle işbirliğini reddetti
Çarlığa karşı 1905 Devrimi'nin yarattığı uyanış hali kadınlar açısından da geçerliydi. 20'nci yüzyılın başında birçok ülkede olduğu gibi, siyasal programı, kadınların vatandaşlık, eğitim ve oy hakları ile sınırlı bir hareket Rusya'da da gelişmişti. Rus Sosyal Demokratları ve Sosyal-Devrimciler de burjuva kadın hak savunucuları ile ilişkiler konusunda net bir fikir birliğine varamıyordu. Sonunda Bolşeviklerin de 'sosyalist' grup olarak yer aldığı 'Eşitlik İçin Birlik' adlı bir platformun kurulduğu bir dizi toplantının sonunda örgütlenen Petrograd yürüyüşünde Alexandra, burjuva feminizmiyle işbirliğini reddetti.
Burjuva kadın hareketlerinin feminist temsilcileri ile Menşevikler, ortak kadın platformunu savunurken Alexandra, devrimci sosyalistlerle burjuva kadın hakları savunucularının işbirliğine kararlı bir şekilde karşı çıktı. Bu karşı çıkışa hakaretlerle cevap verildi, hatta kadın yazar Nadezhda Krandiyevskaya, Alexandra'yı işaret ederek "Sizi boğmak bile az olur" sözlerini sarf etti. Alexandra'ya destek veren ise yalnızca bir işçi kadındı. Bu çıkış, sonrasında kadın işçileri partiye yakınlaştırdı.
Clara Zetkin, Alexandra Kollontai ve 8 Mart
Alexandra, II. Enternasyonal Kongresi’ne ve ilki gerçekleşen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'na katıldı ve Clara Zetkin ile yaptığı çalışmalarla kadın işçilerin mücadeleye katılmasını sağladı. 26-27 Ağustos 1910'da Kopenhag'ta yapılan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Clara Zetkin ile birlikte 8 Mart'ın her yıl kutlanması kararını kabul ettiren diğer kişi de Alexandra'dır. Alexandra, birçok ülkede 8 Martlarda konuşmalar gerçekleştirdi, kadın işçilerin örgütlenmesini bulunduğu her yerde sağlamaya çalıştı, kadın üzerine birçok broşür ve makale yazdı. 1911-1912 yıllarında, "Baştan Başa İşçilerin Avrupası" , "Toplum ve Annelik" , "Kadın Sorununun Sosyal Temelleri" gibi kitapları yayımlandı.
1917'de Kerenski Hükümeti tarafından tutuklandı
Alexandra, Fransız Sosyalist Partisi, Belçika Sosyalist Partisi, İsviçre Sosyalist Partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi, Danimarka Sosyal Demokrat Partisi ve İsveç Sosyalist Gençlik Birliği'nin davetleri üzerine bütün Avrupa'yı dolaştı. Görev yaptığı ülkeler arasında bağlantılar kuran Alexandra, seyahatleri sırasında tarihe not düşecek mektuplar yazdı ve günlükler tuttu.
Alexandra, Rusya'da Şubat Devriminin ardından Çar II. Nikolay'ın tahttan feragat etmesi üzerine kurulan ve ülkeyi yönetmeye çalışan geçici hükümet olan Kerenski Hükümeti tarafından 1917'de tutuklandı. Alexandra hapisteyken Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin 6'ncı Kongresi'nde Merkez Komite üyeliğine ve Kongre Onur Başkanlığına seçildi. Ardından beş bin ruble kefaletle serbest bırakıldı.
Bolşeviklerin Halk Komiseri: Alexandra
1917'ye kadar gelinen süreç oldukça sancılı olsa da Ekim Devrimi ile beraber yeni hayata adım atıldı. Alexandra, Mart ayında ülkesine geri döndü, devrimin nihayete evrilmesi için inanılmaz bir çaba harcayarak verilen tüm parti görevlerini layıkıyla yerine getirdi. Bununla birlikte asıl Alexandra için, Sovyet iktidarının alınmasının ilk dönemleri zorlu geçti. Çoğu zaman halkın isteklerini karşılamakta zorlanan Bolşevikler, halkın onlara karşı ayaklanmaması için var güçleriyle çalıştı. Öyle ki Alexandra anılarında çoğu zaman kendilerinin aç kaldığını, yiyeceklerini Bolşeviklere destek olmaya gelen insanlara dağıttıkları için açlıktan bayıldıklarını anlattı. Savaş sonrası her şeyini kaybetmiş bir halk vardı, dolayısıyla güven sağlanması oldukça zordu. Çarlık rejiminin yol açtığı açlık, yoksulluk, evsizlik Sovyetlerin en büyük sorunu oldu. Alexandra, bu dönemde Devlet Yardımı Halk Komiserliği görevini alarak bu sorunların çözülmesinde önemli roller üstlendi.
'8 Mart, kadın özgürlüğü için uluslararası mücadele günü olmuştur'
İç savaşla geçen yılların sonunda, 1920 yılının 8 Martı’nda Alexandra, dünya kadınlarına şöyle seslendi: "Sadece kapitalizmin yıkılıp Sovyet iktidarının kurulması, kapitalist ülkelerdeki emekçi kadının hayatını zorlaştıran acı, aşağılanma ve eşitsizlik dolu dünyadan kurtarabilir. Emekçi Kadınlar Günü oy hakkı mücadelesi için bir gün olmaktan çıkmış, kadınların tam ve mutlak özgürleşmesi için uluslararası bir mücadele gününe dönüşmüştür. Bu da Sovyetlerin zaferi için, komünizm için mücadele demektir!"
'İnsanlık bütün sınavlardan başarıyla çıkacak mı?'
Alexandra, yaşadıkları ve tanık olduklarıyla tarihi bir belleğe de sahiptir, ikinci dünya savaşını kendi yorumlarıyla “Birçok Hayat Yaşadım” kitabında anlattı. "Bütün bu sınavlardan başarıyla çıkacak mı insanlık?" diye soran Alexandra, 1942 yılının 4 Nisanı’nda Yüksek Sovyet Prezidyumu kararıyla, Sovyet devleti için gösterdiği olağanüstü yararlılıklar ve 70'inci doğum günü nedeniyle Kızıl Emek Bayrağı nişanı ile ödüllendirildi. 1946-1952 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı'nda danışmanlık yapan Alexandra, 9 Mart 1952 'de geçirdiği bir kalp krizi sonucu Moskova'da yaşamını yitirdi. Sınıfsal inancından ödün vermeden, yaşamı boyunca dünya halkları ve tüm insanlık için mücadele eden Alexandra Kollontai, çektiği bütün zorluklara rağmen hiçbir zaman pişmanlık duymadı ve onurlu duruşunu bozmadı.